2 Temmuz 2013 Salı

Sahih-i Buhari Bölüm 9

Bölüm 9

MENÎHA FASLI

 Hediye;Sağım hayvanlarının geçici olarak verilmesi (meniha);Yarıcılık MEKKE MUHÂCİRLERİ MEDÎNE'YE GELDİKLERİNDE ENSÂR'IN HURMALIKLARINI, MENÎHA OLARAK MUHÂCİRLERE VERDİKLERİ VE HAYBER'İN FETHİNDEN VE MUHÂCİRLER DE BAHÇELERE MÂLİK OLDUKTAN SONRA ENSÂR'A MENÎHALARINI İÂDE ETTİKLERİNE DÂİR ENES İBN-İ MÂLİK HADÎSİ Enes b. Mâlik Rivâyet olunduğuna göre, müşârün-ileyh demiştir ki: Muhâcirler Mekke'den Medîne'ye ellerinde (bir şey) olmıyarak hicret etmişlerdi. Ensâr ise (Medîne'de) arz, akar sâhibi idi. Bu cihetle Ensâr, her sene mallarının (yarı) mahsûlünü kendilerine vermek, ve Ensâr'ın yerine bağ ve bahçe işini ve külfetini Muhâcirler îfâ etmek şartiyle mallarını Muhâcirlere ortağa vermişlerdi. (Râvî) Enes'in anası -ki, Ümm-i Enes'tir- Ümm-i Süleym (denilmekle meşhur) idi. Abdullah İbn-i Ebî Talha'nın anası idi. (Bu sırada) Ümm-i Enes de Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e bir kaç hurma ağacı hediye etmişti. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem de hurma ağaçlarını (mahsullerinden istifâde etmek üzere) Üsâme İbn-i Zeyd'in anası olan câriyesi Ümm-i Eymen (Bereke) ye vermişti. Enes İbn-i Mâlik demiştir ki: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Hayber halkıyle muhârebeden fâriğ olup da Medîne'ye döndüğü zaman Muhâcirler meyvasından istifâde ettikleri Ensâr'ın âriyet verdikleri menîhalarını Ensâr'a iâde etti. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem de Ümm-i Enes'e hurma ağaçlarını verdi. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Ümm-i Eymen'e de hurma ağaçları yerine kendi bostanından bir kısmını verdi. 1145

MENÎHA FASLI Sağım hayvanlarının geçici olarak verilmesi (meniha) PEYGAMBERİMİZİN KIRK HASENE VARDIR Kİ, KİŞİ BUNLARDAN BİRİSİNİ İŞLERSE, ALLAH ONU CENNET'E KOR. BU KIRK HASENENİN A'LÂSI DA SAĞMAL, SÜTLÜ DAVAR MENÎHASIDIR, BUYURDUĞUNA DÂİR İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Amr b. Âs Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: Kırk hasene vardır ki, bunların en a'lâsı sağımlı ve sütlü keçi menîha ve hediyesidir. Hayır-perverlerden bir kişi bu kırk haseneden birisini -onun sevâbını umarak, va'd olunan ecrini tasdîk ederek- işlemez, illâ o kimseyi Allah, bu hasene sebebiyle Cennet'e idhâl eder. 1146

ŞAHÂDET BAHSİ

 Sahâbenin fazîleti;Tâbiînin fazîleti;Yemin İNSANLARIN EN HAYIRLILARI BENİM İÇİNDE BULUNDUĞUM DEVİRDE YAŞAYANLARDIR Kİ, ASHAB DEVRİDİR, SONRA TÂBİÎ, DAHA SONRA ETBÂ-İ TÂBİÎ DEVİRLERİDİR. ONDAN SONRA YALAN YERE ŞEHÂDET ŞÂYİ' OLUR HADÎSİ Abdullâh b. Mes'ûd Rivâyet olunduğuna göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Nâsın hayırlısı benim asrım (daki Ashâb'ım) dır. Sonra onlara yakın olan (Tâbiî) lerdir. Sonra onlara yakın (Etbâ-ı Tâbiî) lerdir. Sonra birtakım kavimler gelir ki, onlardan birinin şehâdeti (ihtirâs ile) yemînine, yemîni de şehâdetine takaddüm eder. 1147

ŞAHÂDET BAHSİ Ana babaya isyan;Büyük günahlar;Şirk PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN, YALAN YERE ŞAHÂDETİ, ALLÂHU TEÂLÂ'YA ŞERİK KOŞMAKLA, ANA VE BABAYA ÂSÎ OLMAKLA MÜSÂVİ VE BÜYÜK GÜNAHLARIN EN BÜYÜĞÜ OLDUĞUNU BİLDİRDİĞİ EBÛ BEKRE HADÎSİ Ebû Bekre Nufey' b. Hâris Şöyle rivâyet olunmuştur: (Bir kere) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (Ashâb'a) üç def'a: - Büyük günahların en büyüğünü size bildireyim mi? buyurdu. Ashâb: - Evet bildir, yâ Resûla'llah! dediler. Resûlullah: - Allah'a şirktir, anaya babaya ezâdır, buyurdu. (Sonra) dayanmakta iken doğrulup oturdu. Hemen: - İyi dinleyin, bir de: yalan yere şehâdettir, buyurdu. Resûlullah bu sözü durmayıp tekrâr ediyordu. (O derece tekrarladı ki) hattâ biz (Resûl-i Ekrem'e acıyarak:) kâşki sussa, diyorduk. 1148

ŞAHÂDET BAHSİ Kur'ân-ı Kerîm okumanın fazîleti;Mescitte Kur'ân-ı Kerîm okumak PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN ABBÂD İBN-İ BİŞR HAKKINDA GÜZEL BİR ŞAHÂDETİ VE ABBÂD HAKKINDA DUÂ BUYURMALARI Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyet olunduğuna göre, Sıddîka-i müşârün-ileyhâ şöyle demiştir: (Bir kere) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Mescid'de bir kişinin Kur'ân okuduğunu işitti de: - Allah şu adama rahmet etsin! O bana şu şu sûreden unuttuğum şu şu âyeti hatırlattı, buyurdu. 1149

ŞAHÂDET BAHSİ Gece namazı (teheccüt);İftira etmek;Teheccüd PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN ABBÂD İBN-İ BİŞR HAKKINDA GÜZEL BİR ŞAHÂDETİ VE ABBÂD HAKKINDA DUÂ BUYURMALARI Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyet olunduğuna göre, Sıddîka Hazretleri demiştir ki: (Bir akşam) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem benim odamda teheccüd namazı kıldı. Bu sırada Mescid'de namaz kılmakta olan Abbâd (İbn-i Bişr) in sesini işitti de: - Yâ Âişe! Şu ses Abbâd'ın sesi midir? diye sordu. - Evet onun sesidir, dedim. Resûlullah: - Yâ Râb, Abbâd'ı rahmetine mazhar eyle! diye duâ buyurdu. 1150

ŞAHÂDET BAHSİ Hz.Âişe'ye iftira (ifk);İfk;Kur'a İFK HADÎSİ Kİ, HAZRET-İ ÂİŞE HAKKINDA DÜZÜLEN BUTHÂN VE İFTİRÂ VÂKIASINA DÂİR RİVÂYETTİR;HAZRET-İ ÂİŞE'NİN BERÂET VE NEZÂHETİ HAKKINDA NÂZİL OLAN NÛR SÛRESİ'NİN ON ÂYETİ VE HADD-İ KAZFİN TATBÎKI Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyet olunduğuna göre, Sıddîka-i müşârün-ileyhâ şöyle demiştir: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem bir sefere çıkmak istediği zaman kadınları arasında kur'a çekmek i'tiyâdında idi. Onlardan hangisini kur'ası çıkarsa Resûlullah ile berâber o yola çıkardı. (Benî Mustalık) gazâsına gitmek murâd edildiği zaman da Resûlullah kur'a atıp benim ismim çıkmıştı. Resûlullah ile berâber sefere çıkmıştım Bu sefer, Hicâb âyeti inzâl buyurulduktan sonra idi. Ben mahmil içinde yükledilir ve (konak yerinde) mahmil içinde indirildim. Bu sûretle gittik. Nihâyet Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem bu gazâsından fâriğ olup da dönerek Medîne'ye yaklaştığımızda (bir konak yerine indi. Gecenin bir kısmını orada geçirdi. Sonra) göç edilmesini bildirdi. Hareket emri verildiği zaman ben kalkıp (kazâ-yi hâcet ederek dönüp râhileme geldim. Bir de göğsümü yokladım. Yemen'in göz boncuğundan (dizilmiş) kılâdemin koptuğunu anladım. Artık dönüp gerdanlığımı aradam. Fakat onu aramak beni yoldan alıkoymuştu. (Ben öyle zannetmiştim ki, heyet-i seferiye bir ay meksetseler benim devemi, ben mahmilimde bulunmadıkça sevketmezler.) Halbuki yolda bana hizmet edenler gelip mahfemi yüklemişler, ve mahfemi râkib olduğum deve üzerinde götürmüşlerdi. Onlar beni mahfe içinde sanıyorlarmış. O zaman kadınlar hafif idi. Ağır vücutlu değillerdi. Az yemek yerlerdi. Bu cihetle hizmetçiler mahfeyi yüklemek üzere kaldırdıklarında mahfenin derece-i sıkletinin farkına varmıyarak yüklemişler. Husûsiyle ben küçük yaşta bir kadındım. Bu cihetle deveyi sürüp yürümüşler. Asker gittikten sonra ben kılâdemi buldum. Ve ordugâha geldimse de orada kimse yoktu. Orada evvelce bulunduğum menzile geldim. Öyle zannetmiştim ki, şimdi mahmilde beni bulamazlar da dönüp bana gelirler. Ben bu düşünce ile oturduğum sırada idim ki, gözlerime uyku galebe ederek uyumuşum. Safvân İbn-i Muattal (ki, arkadan gelerek askerin metrûkâtını toplamağa ve menzile götürüp ashâbına vermeğe me'mûr idi). Askerin arkasından sabaha yakın bulunduğum yere gelmiş ve bir insan karaltısının uyuduğunu görerek yanıma yaklaşmış (ve tanımış). Bu zât beni kable'l-hicâb görmüştü. Safvân devesini çöktürdüğü sırada (hayret ederek:) "Biz her halde Allah'ınız ve muhakkak O'na dönüp varacağız" demiş, ben de bu sesle uyanmışım. (Uyanınca hemen ferâceme büründüm). Safvân devesinin ön ayağına, (beni binsin diye ayağını) bastı. Ben de deveye bindim. Safvân, râkib olduğum râhileyi yederek önde yürüdü. Nihâyet kafile konak yerine indikten sonra öğle sıcağında askere yetiştik. Bu sırada (hakkımda iftirâ ederek) helâk olan helâk olmuştur. İftirâya ibtidâ' tesaddî eden Selûl kadının oğlu Abdullah İbn-i Übey olmuş. Medîne'ye gelince ben bir ay hastalandım. Meğer bu sırada halk arasında Ashâb-ı İfk'in bühtanları dolaşıyormuş. (Bunlardan tamâmiyle bî-haberdim). Yalnız
hastalığımda beni işkillendiren bir cihet vardı: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'den, başka hastalığım zamânında görmüş olduğum lûtf-ü şefkati bu hastalığımda görmüyordum. Ancak yaınma giriyor, selâm veriyordu. Ve (adımı anmadan) hastanız nasıl? diyor (, bununla iktifâ ediyor) du. Benim (Ehl-i İfk'in söyledikleri) hiç bir şeyden haberim yoktu. Nihâyet nekahet devrine girmiştim. 1151

ŞAHÂDET BAHSİ Methetmekte mübalâğa ŞÂHİDİ TEZKİYE HAKKINDA EBÛ BEKRE HADÎSİ Ebû Bekre Nufey' b. Hâris Rivâyet olunduğuna göre şöyle demiştir: (Bir kere) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in huzûrunda bir kişi öbür kimseyi senâ etmişti. Bunun üzerine Resûlullah tekrarlayarak: - Tuhaf şey? Sen (böyle övmekle) arkadaşının boynunu vurdun, yazıklar olsun sana! Sen arkadaşının boynunu vurdun, buyurdu. Sonra da: - Sizden her kim (din) kardeşini her halde medhetmek mevkiinde bulunursa: - Fülân kişiyi (görünüşe göre iyi) sanırım. Onun muhâsibi Allah'dır. Ben, Allah'a karşı kimseyi (siyretiyle) tezkiye edemem. Onu şöyle şöyle kimse zan ederim, desin!. bunu da (hakîkaten) o kimseyi bu sûretde zan ediyorsa, öyle söylesin! buyurdu. 1152

ŞAHÂDET BAHSİ Gazâya izin ÇOCUKLARIN BÜLÛĞ HADDİ VE ŞEHÂDETE EHLİYETLERİ ZAMÂNINI BİLDİREN ABDULLÂH İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Rivâyet olunduğuna göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Uhud günü on dört yaşında bulunna İbn-i Ömer'i gözden geçirdi de bana (sinnen bâliğ değildir, diye gazâya iştirâke) izin vermedi. Sonra Handek günü beni gözden geçirdi. O sırada ben on beş yaşında idim. Bu def'a bana izin verdi, (demiştir). 1153

ŞAHÂDET BAHSİ Kur'a;Yemin MUHÂSIMLARDAN HİÇ BİRİSİNİN ZİLYED OLMADIĞI, BEYYİNELERİ DE BULUNMADIĞI BİR MAL HAKKINDA NİZÂ EDİP MÜÇTEMİAN YEMÎN ETMEĞE MÜSÂREAT EDEN TARAFEYN ARASINDA KUR'A İLE YEMÎN Ebû Hüreyre Rivâyet olunduğuna göre (bir kere) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem bir cemâate yemîn teklîf etmişti de hepsi birden yemîne müsâreat etmişlerdi. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem hangilerinin (diğerlerinden önce) yemîn edeceği husûsunda kur'a atmalarını emir buyurdu. 1154

ŞAHÂDET BAHSİ Yemin MAHLÛKÂTA YEMÎN, MESELÂ PEYGAMBER, KÂ'BE, ANA, BABA, SOY, CEBRÂİL, SAHÂBE ADLARINA YEMÎN ETMEK MEKRÛHTUR Abdullâh b. Ömer Rivâyet olunduğuna göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: yemîn etmek isteyen kimse Allah (ın ismine, yâhud sıfâtından bir sıfâtın) a yemîn etsin, yâhud sussun (da asla yemîn etmesin), buyurmuştur. 1155


SULH VE İNSANLAR ARASINI ISLAH BAHSİ İnsanların arasını bulmak;Yalan söylemenin meşrû olduğu yerler ARALARI BOZULAN İNSANLARIN ARALARINI DÜZELTMEK İÇİN YALAN SÖYLEYEN KİŞİ, YALANCI GÜNÂHINA MÜSTEHIK DEĞİLDİR, MEÂLİNDEKİ ÜMM-İ GÜLSÜM HADÎSİ Ukbe kızı Ümm-i Gülsüm Rivâyet olunduğuna göre müşârün-ileyhâ, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in: "Halk arasını düzelten ve bunun için hayır kasdiyle söz ulaştıran veya hayır kasdiyle (yalan) söyliyen, yalancı değildir" buyurduğunu işittim, demiştir. 1156

SULH VE İNSANLAR ARASINI ISLAH BAHSİ İnsanların arasını bulmak KUBÂ HALKI ARASINDA ÇIKAN BİR NİZÂI PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN ISLAH BUYURDUKLARINA DÂİR SEHL İBN-İ SA'D HADÎSİ Sehl b. Sa'd Rivâyet olunduğuna göre (bir gün) Kubâ halkı döğüşmüşler, hattâ biribirlerine taş atmışlardı. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e bu hadîseden haber verilince, Resûlullah (bâzı Ashâb'ına): Haydi bizimle gidiniz de onların aralarını düzeltelim, buyurmuştur. 1157

SULH VE İNSANLAR ARASINI ISLAH BAHSİ Hudeybiye Gazâsı ve Sulhü ÖMRETÜ'L-KAZÂ DÖNÜŞÜNDE MEKKE'DE BULUNAN HAZRET-İ HAMZE'NİN KIZI DA MEDÎNE'YE GELMİŞTİ. BUNUN KİME MÜSÂFİR OLACAĞI HAKKINDA ALÎ, ZEYD İBN-İ HÂRİSE, CA'FER NİZÂ ETTİKLERİNDE RESÛLULLÂH'IN ARALARINI BULMASI HAKKINDA BERÂ' İBN-İ ÂZİB HADÎSİ Berâ' b. Âzib Rivâyet olunduğuna göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (altıncı sene-i Hicriyenin) Zilka'de (ayı) içinde umre etmek istemişti de (sefer etmişti. Fakat) Mekke müşrikleri Resûlullah'ı Mekke'ye bırakmaktan imtinâ' etmişlerdi. Nihâyet Resûlullah Mekkelilerle (sene-i âtiyede) üç gün Mekke'de kalmak üzere (Hudeybiye) de bir sulh akdetti. Musâleha-nâme yazdıkları sırada müslümanlar, (Alî İbn-i Ebî Tâlib rıdvânu'llahi aleyh yediyle): - Bu kitâbe, Muhammed Resûlullah'ın mûcebince sulh olduğu maddeleri muhtevîdir, unvânını yazmışlardı. Müşrik murahhasları Resûl-i Ekrem'e: - Biz, senin risâletini ikrâr etmiş değiliz ki! Biz, senin Resûlullah olduğunu bilmiş ve tasdîk etmiş olsaydık seni (Mekke'ye girmekten) men' etmezdik. Şu kadar ki, sen, Muhammed İbn-i Abdi'llâh'sın! dediler. Resûlullah bunlara cevâben: - (Siz, beni tekzîb etseniz de vallahi) ben, Resûlullah'ım, Muhammed İbn-i Abdi'llâh'ım, dedi. Bundan sonra Alî'ye: - Resûlullah lâfzını sil! buyurdu. Alî: - Hayır, vallahi ben, senin (Resûlullah unvânını) kat'iyen silemem! dedi. Bunun üzerine Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem kitabı aldı. Ve: - Bu kitab Muhammed İbn-i Abdi'llâh'ın, mûcibince sulh olduğu şu maddeleri muhtevîdir, diye yaz (dır) dı: 1) Mekke'ye silâh sokmayacak, yalnız mahfazası içinde getirilebilecektir. 2) Mekkelilerden bir (er) kişi Muhammed'e tâbi' olmak isterse, Mekke'den çıka (rak Medîne'ye gide) miyecektir. Muhammed'in Ashâbından birisi Mekke'de kalmak isterse, bunun da Mekke'de ikameti men' edilmiycektir. (Ferdâsı sene) Resûlullah Mekke'ye dâhil oldu. Muayyen üç gün geç (meğe yaklaş) ınca Mekke müşrikleri Alî'ye gelerek: - Muâhede müddeti geçti. Artık Peygamber'ine söyle de Mekke'den çıksın! dediler. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem de (Ashâbiyle birlikte) Mekke'den çıktı. (Bu sırada Hazret-i) Hamza'nın kızı (Resûl-i Ekrem'e): - Yâ ammî yâ ammî!, diye feryâd ederek arkalarına takılmıştı. Alî radiya'llahu anh onu hemen tutup (mahfede bulunan) Fâtıma radiya'llahu anhâ'ya hitâb ederek: - Amucanın kızını al! deyip onu mahfeye yükledi. Râvî Berâ' İbn-i Âzib diyor ki: (Medîne'ye vardıktan sonra) Hamza'nın kızının misâfirliği hakkında Alî, Zeyd (İbn-i Hârise), Ca'fer nizâ' ettiler. Alî: - Bint-i Hamza benim amucamın kızıdır. Onun terbiyesine ben herkesten ziyâde hak sâhibiyim, diyordu. Ca'fer de: - O, benim amucamın kızıdır. Teyzesi de taht-ı nikâhımdır. (Terbiyesi bana düşer) demişti. Zeyd de: - O, benim kardeşimin kızıdır, bana herkesten yakın diyordu. (Resûl-i Ekrem'e arz-ı husûmet edildiğinde) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Bint-i Hamza'nın teyzesine âid olduğuna hükmederek: - Teyze (hıdâne husûsunda) ana mesâbesindedir, buyurdu. Sonra Hazret-i Alî'ye: - Sen bana (neseble, muhabbetle) bağlısın, ben de sana muttasılım, diye taltîf
buyurdu. Ca'fer'i de taltîf ederek: - Sen de hılkaten ve ahlâkan bana benzersin! dedi. Zeyd İbn-i Hârise'ye de: - Sen bizim kardeşimiz, dostumuzun! di (ye şeref ver) di. 1158

SULH VE İNSANLAR ARASINI ISLAH BAHSİ İnsanların arasını bulmak PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN MİNBER ÜZERİNDE YANINDA BULUNAN AZÎZ HAFÎDİ HASAN İBN-İ ALÎ'YE İŞÂRET EDEREK: BENİM ŞU OĞLUM ŞEREF SÂHİBİ BİR EFENDİDİR. YAKINDA ALLAH, OĞLUM SEBEBİYLE İKİ BÜYÜK MÜSLÜMAN FIRKASININ ARASINI DÜZELTECEKTİR, MEÂLİNDEKİ EBU BEKRE HADÎSİ Ebû Bekre Nufey' b. Hâris Rivâyet olunduğuna göre müşârün-ileyh şöyle demiştir: (Bir kere) gördüm ki, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem minber üzerinde (hafîdi) Hasen İbn-i Alî radiya'llahu anhumâ'yı yanına alarak, bir kere cemâate, diğer bir def'a da Hasen İbn-i Alî'den yana dönüp ona işâret ederek: - Bu benim oğlumdur, şeref sâhibi bir Efendidir. Umarım ki Allah, oğlum sebebiyle yakında müslümanlardan iki büyük fıkranın arasını ıslah ede, buyurdu. 1159

SULH VE İNSANLAR ARASINI ISLAH BAHSİ Borç ödemek RESÛL-İ EKREM'İN TAVSİYESİ ÜZERİNE BİR DÂYİNİN MEDYÛN İLE DEYNİN YARISI ÜZERİNE SULH OLMASI HAKKINDA HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyet olunduğuna göre, müşârün-ileyhâ demiştir ki: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (bir kere hâne-i saâdet) kapısı önünde (bir alacak da'vâsından) hasımların yüksek sesle nizâ ettiklerini işitmişti. İki muhâsımdan biri, (medyûn) öbüründen (dâyinden) deynin bir mikdârını bağışlamasını, alacağını rıfk ile taleb etmesini istiyordu. Dâyin ise: - Vallahi bağışlamam! diye yemîn edip duruyordu. Bunun üzerin Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem (hâne-i Saâdet'ten) bu iki muhâsımın yanına çıkarak: - Ma'rûf (ve meşrû') olan bir iyiliği işlememek üzere yemîn eden nerededir (, kimdir?) diye sordu. Dâyin (kemâl-i hicâb ile): - Benim yâ Resûla'llah! dedi ve şimdi medyun nasıl arzu ederse öyle olsun (diye yarı yarıya sulh oldu). 1160


ŞARTLAR BAHSİ

 Başlık;Mehir ÎFÂSI VÂCİB ŞARTLARDAN EN KIYMETLİ ŞART, HALÂLLIĞI TALEP EDİLEN KADININ MEHİR ŞARTIDIR, BUYURULDUĞUNA DÂİR UKBE İBN-İ ÂMİR HADÎSİ Ukbe İbn-i Âmir Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in: [Îfâ etmeniz îcâb eden şartlardan evlâ olanı, halâllığı taleb edilen kadının (mehir) şartıdır] buyurduğu rivâyet edilmiştir. 1161

ŞARTLAR BAHSİ Recim;Zinâ haddi HUDUTTA HALÂL OLMAYAN ŞARTLARA DÂİR EBÛ HÜREYRE İLE ZEYD İBN-İ HÂLİD HADÎSİ Ebû Hüreyre Rivâyet olunduğuna göre, müşârün-ileyhimâ demişlerdir ki: Bedevî arablardan bir kişi (hasmı ile birlikte) Resûla'llah salla'llahu aleyhi ve sellem'e gelmişti de: - Yâ Resûla'llah! Size Allah nâmına yemîn eder, ve yalnız Allah'ın Kitâbiyle hükmetmenizi dilerim, demişti. Öbür hasım ise daha dirâyetli ve edepli idi. O da: - Evet yâ Resûla'llah, aramızda Kitâbu'llah ile hükm ediniz ve (söz söylemek üzere) bana müsâade buyurunuz! dedi. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem de: - Söyle! buyurdu. İkinci hasım söze başlayıp: - Benim oğlum, bu A'râbînin yanında ecîr (çoban) idi. Bunun karısına zinâ etmiş. Bana söylendiğine göre oğluma recim lâzım gelirmiş. Bu cihetle ben, bu adama yüz koyun, bir de câriye vererek oğlumu kurtardım. Bilâhare ehl-i ilim (olan Ashâb) a sorduğumda onlar da: (henüz bekâr olan) oğluma yüz deynek had ile bir sene nefy-ü tağrib, bunun karısına da recim îcâb ettiğini haber verdiler (şimdi ne buyurulur yâ Resûla'llah!) dedi. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem de: - Hayâtım yed-i kudretinde olan Allah'a yemîn ederim ki, ben, aranızda Kitâbu'llah ile hükmedeceğim: Câriye ile koyunlar sana reddolunur. Oğluna da yüz değnek vurulup bir sene nefyedilir, dedi. (Sonra Ashab'dan) Üneyse de: - Bu Bedevînin karısına git! Günâhını i'tirâf ederse onu recmet! buyurdu. Râvî: "Üneys, kadına gitti. Kadın da fenâlığı i'tirâf etmesi üzerine Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in emriyle kadın recmolundu" demiştir. 1162

ŞARTLAR BAHSİ Yahûdilerin tehcîri MÜZÂREADA TARLA SÂHİBİNİN DİLEDİĞİ ZAMAN YARICIYI TARLASINDAN ÇIKARMAK ŞARTI MU'TEBER OLDUĞUNU İFÂDE EDEN İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: (Hazret-i Ömer'in hilâfeti zamânında) Hayber halkı (şakavete başlayıp) Abdullah İbn-i Ömer'i (bir gece damdan aşağı atarak) ellerini, ayaklarını kırıp büktükleri târihte (Medîne'de) Hazret-i Ömer hutbe îrâdına kıyâm edip demiştir ki: - (Vaktiyle) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Hayber Yehûdîlerini (iğtinâm edilmezden evvelki) malları (olan hurmalıkları) na yarıcı tâyin ederek: "Allah'ın size mukadder kıldığı vatanınızda biz de sizi terk ediyoruz" buyurmuştu. Şimdi ise (bunlar hıyânet etmeğe başlamış, hattâ oğlum) Abdullah İbn-i Ömer Hayber'deki malına (bakmağa) gittiğinde geceleyin oğluma tecâvüz edilmiş ve (bulunduğu evin üst katından aşağı atılarak) iki eli ve iki ayağı çarpılmıştır. Binâenaleyh bizim için Hayber diyârında Yehûdîlerden başka bir düşman yoktur. Bunlar muhakkak bizim düşmanımızdır. Ve nazarımızda müttehemdirler. Şimdi ben, bunları sürüp çıkarmak fikrindeyim, dedi. Ömer, Yahudîleri tehcîre azmedince bunların reisleri olan Ebü'l-Hukayk oğullarından birisi (Medîne'ye) geldi. Ve: - Yâ Emîre'l-mü'minîn! Bizi diyârımızdan çıkarmak mı istersiniz?. Halbuki bizi Hayber'de Muhammed bırakmıştır. (Muzârea sûretiyle) mallarımızda çalışmamıza müsâade etmiş ve âmil olarak diyârımızda kalmağı şart kılmıştır, dedi. Bunun üzerine Hazret-i Ömer: - Sen beni, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in söylediği şu sözleri unuttu mu sanırsın?: Vaktiyle Resûlullah sana: "ileride Hayber'den çıkarılıp -mezâhim-i seferiyyeye tahammül eden- kuvvetli deven seni (diyâr-ı hicretine) sürüklediği zaman hâlin nasıl olur?" buyurmuştu, diye cevap verdi. Yehûdî reisi de: - O söz, bana Ebü'l-Kasım tarafından ufak bir lâtîfe olarak söylenmişti, diye mukabele etti. Ömer de: - Ey Allah'ın düşmanı, yalan söyliyorsun! diye reddeyledi. Ve Hayber Yehûdîlerini (Hicaz kıt'ası hâricine) sürüp çıkardı. Fakat hurmadan ellerinde bulunan mahsûlün kıymetini mal, deve, deve palanı, deve yuları ve bunlardan başka meta' olarak onlara verdi. 1163

ŞARTLAR BAHSİ Hudeybiye Gazâsı ve Sulhü HUDEYBİYE SEFERİ HAKKINDA MİSVER VE MERVAN HADÎSİ Misver İbn-i Mahrem'e ile Mervân (Her biri refîkının sözünü tasdîk ederek) şöyle dedikleri rivâyet edilmiştir. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Hudeybiye seferinde (Medîne'den) çıkmıştı. Yolun bir kısmına vardıklarında Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (maiyyetine): - Hâlid İbn-i Velîd birtakım Kureyş süvârisiyle gözcü olarak Gamîm mevkiindedir. Şimdi siz yolun sağ tarafını tutunuz! buyurdu. Vallahi Hâlid Peygamber'le maiyyetinin hareketini anlamadı. Nihâyet Hâlid, ordumuzun kaldırdığı kara tozu gördü de hayvanına ayağiyle vurup koşturarak (Resûl-i Ekrem'in geldiğini) Kureyş'e bildirmek üzere (sür'atle) gitti. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem de (ordusiyle) yürüdü. Nihâyet Seniyye mevkiine gelmişti ki, oradan Kureyş (in karargâhı) üzerine inilirdi. Burada Resûlullah'ın râkib olduğu (Kasvâ) adlı deve çöktü. Nâs: - Kasvâ harîn oldu, Kasvâ harin oldu, demeğe başladı. Hayvan (ı sevk ettilerse de) çökertmekte ısrâr etti. Yine halk. - Kasvâ harîn oldu, Kasvâ harin oldu, demişlerdi. Bunun üzerine Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: - Kasvâ harînleşmez, onun çökmek huyu da yoktur. Fakat (vaktiyle Mekke'ye girmekten) Fîl'i men' eden (Kudretu'llah şimdi de) Kasvâ'yı men' etti, buyurdu. Bundan sonra Resûlullah: - Hayâtım yed-i kudretinde olan Allah'a yemîn ederim ki Kureyş, Allah'ın (Harem dâhilinde) muhterem kıldığı şeylere ta'zîm kasdederek benden ne kadar müşkül talebde bulunursa ben onu muhakkak onlara vereceğim, buyurdu. Sonra Kasvâ'yı sürdü. Hayvan hemen sıçrayıp kalktı. Râvî demiştir ki: Bu def'a Resûlullah Kureyş tarafından inhirâf ederek nihâyet suyu az olan "Semed" kuyusu yolu üzerindeki Hudeybiye (mevkii) nin müntehâsına indi. Bu az suyu, halk, birer parça almış ve halkın orada meks-ü ikameti için su bırakmayıp kuyunun suyunu kâmilen çekmişlerdi. Şimdi Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e susuzluktan şikâyet olundu. Bunun üzerine Resûlullah ok mahfazasından bir ok çıkardı. Sonra onlara bu oku Semed kuyusuna koymalarını emretti. Vallahi o anda kuyunun suyu coşmağa başladı. Suyun bu feverânı, Ashâb-ı Resûl oradan dönünceye kadar onları suya kandırmak için devâm etti (Ashâb-ı Nebî kuyunun kenârında oturarak su kaplarını doldururlardı). Resûlullah ile maiyeti bu halde iken Huzâî Büdeyl İbn-i Verka' kendi kabîlesi Huzâa'dan bir kaç kişi ile çıkageldi (Mekke ve havâlisindeki) Tihâme kabîleleri arasında Huzâîler, ötedenberi Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in sırdaşı idi. (Müslim olsun müşrik bulunsun bütün Huzâîler, Mekke'de olup biten her şeyi Resûl-i Ekrem'den saklamazlar, gizlice bildirirlerdi). Büdeyl gelince Resûl-i Ekrem'e: - (Haberiniz olsun! Kureyş'in) Kâ'b İbn-i Lüey ile Âmir İbn-i Lüey kabîleleri Hüdeybiye surlarının en zengin menbâlarına kondular. Sütlü ve yavrulu develeri (kadınları ve çocukları) da yanlarında bulunuyor (maîşetleri yolundadır). Şimdi ben onları bu halde bıraktım geliyorum. Bunlar muhakkak size karşı harb edecekler. Ve sizi Beyt-i Şerîf'e girmek) ten men' edecekler, dedi. Resûlullah da şöyle buyurdu: - Fakat biz, hiç bir kimse ile harbetmek için gelmedik. Biz yalnız omre etmek niyetiyle geldik. Bununla berâber (Bedr, Handek) harbi, Kureyş'in maddî ve ma'nevî bütün kuvvetlerini za'fa ve onları hayli zazara uğratmıştır. Eğer Kureyş arzu ederse ben onlarla aramızda bir (mütâreke) müddet (i) tâyin edeyim. 1164

ŞARTLAR BAHSİ Allâh'ın isimleri;Esmâ-yı hüsnâ ALLÂHU TEÂLÂ'NIN DOKSAN DOKUZ İSM-İ ŞERÎF'İ. VE BU İSİMLERİN TEVKÎFÎ OLDUĞU YÂNİ ALLAH VE PEYGAMBER'İN TA'LÎMİ İLE BİLİNDİĞİ Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in: "Allah'a hâs doksan dokuz -ki, bir eksik olarak yüz eder- isim vardır. Bu isimleri her kimi (tamâmen) sayarsa, Cennet'e girer" buyurduğu rivâyet edilmiştir. 1165

VASIYYETLERİN AHKÂMI BAHSİ

 Vasiyyet VASIYYETE TERGÎBE DELÂLET EDEN ABDULLÂH İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: Vasıyyet edecek dünyâlığı bulunan müslüman bir kişiye, vasıyyeti yanında yazılı bulunmadıkça, iki gece yatması muhakkak sûrette câiz değildir. 1166

VASIYYETLERİN AHKÂMI BAHSİ Hz. Peygamber'in terikesi PEYGAMBERİMİZİN TERİKESİ HAKKINDA AMR İBN-İ HÂRİS HADÎSİ Amr İbn-i Hâris Amr İbn-i Hâris'ten -ki, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in kayın-birâderi, (Ümmü'l-mü'minîn) Cüveyriye binti'l-Hâris'in kardeşi idi- şöyle dediği rivâyet edilmişti: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem vefâtı zamânında ne bir dirhem, ne bir dînar, ne bir (âzadlanmamış) köle, ne de bir şey bırakmadı. Yalnız beyaz dişi bir esterle (harb) silâhını, bir de (fakir yolculara) vakfettiği (Fedek ve Hayber'deki) arâzîyi bıraktı. 1167

VASIYYETLERİN AHKÂMI BAHSİ Vasiyyet VASIYYETİN KUR'ÂN İLE TE'SÎS OLDUĞUNA DÂİR ABDULLÂH İBN-İ EBÎ EVFÂ HADÎSİ Abdullâh İbn-i Ebî Evfâ Rivâyet olunduğuna göre, bir kere müşârün-ileyh Hazretlerinden: - Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem vasıyyet etti mi? diye sorulmuş. O da: - Hayır, Resûlullah (bir şey) vasıyyet etmedi, demiştir. Sâil tarafından: - Öyle ise nâse vasıyyet ne sûretle emr olundu. Yâhud nâs, nasıl vasıyyetle emrolundular? diye sorulmuş da İbn-i Ebî Evfâ: - Resûlullah Kitâbu'llah'a temessük ederek emir buyurdu, diye cevab vermiştir. 1168

VASIYYETLERİN AHKÂMI BAHSİ Sadakanın efdali;Vasiyyet SADAKANIN EFDALİ HAKKINDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Şöyle rivâyet edilmiştir: Müşârün-ileyh demiştir ki: Bir kere Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e bir kimse (gelerek): - Yâ Resûla'llah! Hangi sadaka efdaldir (sevâb cihetiyle daha büyüktür)? diye sormuştu. Resûl-i Ekrem: - "Sadakanın efdali, vücûdun tamâmen sıhhatte bulunup mal canlası olarak zenginlikten hoşlanıp fakirlikten korkarak verdiğin sadakadır. Ey sâil! Sen sadakanı, can hulkuma yaklaşıp da: - Şu malım fülânındır, bu malım da falanındır, diye vasıyyet etmeğe başladığın, halbuki o mal, falan (vâris) in olduğu son dem-i hayâtına kadar te'hîr etme!" diye cevab verdi. 1169

VASIYYETLERİN AHKÂMI BAHSİ Hz. Peygamber'in Kureys'i İslâm'a dâveti PEYGAMBERİMİZİN NÜBÜVVETİ, SAFÂ TEPESİNDE ÎRÂD EDİLEN BİR NUTUK İLE KUREYŞ SOYLARINI İSLÂM DÎNİNE DA'VETİ Ebû Hüreyre Rivâyet olunduğuna göre, Müşârün-ileyh demiştir ki: Allah Azze ve Cell (En yakın kavim ve kabîlen efrâdını azâb ile korkut!) âyet-i kerîmesini inzal buyurduğunda Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem kalktı. (Safâ tepesinde bir hutbe îrâd edip ezcümle) şöyle buyurdu: - "Ey Kureyş cemâati! (Yâhud buna benzer bir hitâb ile) Müslüman olup nefislerinizi Allah'ın azâbından koruyunuz!. Yoksa ben, Allah'ın azâbından hiç bir şey'i sizden men' edemem. Ey Abd-i Menâf oğulları! Sizden de ben Allah'ın azâbından hiç bir şeyi def' edemem. Ey Abbâs İbn-i Abdilmuttalib! Senden de Allah'ın azâbından hiç bir parçasını men' edemem. Ey Resûla'llah'ın babası hemşîresi Safiyye! Senden de ben Allah'ın azâbından bir kısmını olsun def' edemem. Ey Muhammed (salla'llahu aleyhi ve sellem) in kızı Fâtıme! Malımdan ne dilersen iste, (veririm. Fakat) Allah'ın azâbından bir parçasını bile senden def' edemem." 1170

VASIYYETLERİN AHKÂMI BAHSİ Vakıf BU HUSÛSA DÂİR ABDULLÂH İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Rivâyet olunduğuna göre, Müşârün-ileyhin pederi Hazret-i Ömer Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in zamân-ı saâdetinde Semğ denilen öz malı bir hurmalığı vakfetmek istiyerek: - Yâ Resûla'llah! Ben nazarımda en güzel ve kıymetli bir hurmalığa mâlik bulunuyorum. Hâlis kazancım olan bu malımı vakfetmek istiyorum, diye Resûl-i Ekrem'den sormuş. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: - Bu hurmalığın aslını, rakabesini vakfet! Artık o satılmaz, hibe edilmez, vâris olunmaz, yalnız onun mahsûlü (müstahikkına) infâk edilir, yedirilir, buyurdu. Ömer de bu malını o sûretle vakfetti. Ve bu sadakası, Allah yolunda gazâ eden mücâhidlere, esâretten kurtulmak istiyen kölelere, konuklara, misâfirlere, vâkıfın yakın akrabâsına meşrût idi. Bununla berâber mütevellî nasb olunan kimsenin, vakfın rakabesine tecâvüz etmiyerek yalnız nemâsından örfe göre yemesinde, yâhud dostuna yedirmesinde de günah yoktur. 1171

VASIYYETLERİN AHKÂMI BAHSİ Adam öldürmek;Fâiz;Harpten kaçmak;İffetli kadınlara zina isnadı (kazf);Kazf;Sihir;Şirk;Yetim malı yemek PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN: İNSAN FAZÎLETİNİ ÖLDÜREN YEDİ FAZÎHA VARDIR Kİ: ALLÂH'A ŞİRK, SİHİR, KATİL, RİBÂ, YETİM MALI YEMEK, GAZÂ MEYDANINDAN KAÇMAK, NÂMUSLU BİR KADINA ZİNÂ İSNÂD ETMEK, BUYURDUĞUNA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: bir kere Resûlullah: - Mühlik olan yedi şeyden çekininiz! buyurmuştu. Ashab: - Yâ Resûla'llah! Bu yedi şey nedir? diye sorduklarında Resûl-i Ekrem: - 1) Allah'a şirk, 2) Sihir, 3) Allah'ın katlini haram kıldığı bir hayâtı öldürmek; haklı öldürülen müstesnâ, 4) Fâiz kazancı yemek, 5) Yetim malı yemek, 6) Düşmana hücûm sırasında harbten kaçmak, 7) Zinâdan masûn olup hatırından bile geçmiyen müslüman kadınlara zinâ isnâd etmek, buyurdu. 1172

VASIYYETLERİN AHKÂMI BAHSİ Hz. Peygamber'in terikesi;Vakıf VASIYYET VE VAKIF HAKKINDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: (Vefâtımda) vârislerim ne bir dînar, ne bir dirhem paylaşmaz. Bıraktığım şey (ki, hurmalıklardır. Bunun) kadınlarımıın nafakasından, işçimin ücretinden geri kalanı vakıftır. 1173

VASIYYETLERİN AHKÂMI BAHSİ Asker techîzi;Su hayrı yapmak VÂKIFIN VAKFETTİĞİ MALDAN KENDİSİNİN DE İSTİFÂDESİNİ ŞART ETMESİNİN CÂİZ OLDUĞUNA DÂİR HAZRET-İ OSMÂN HADÎSİ Osmân b. Affân Rivâyet olunduğuna göre, müşârün-ileyh (Mısırlılar tarafından) kuşatıldığı sırada (evinin üstünde görünerek ve Alî, Talha, Zübeyr ve Sa'd İbn-i Ebî Vakkas'a hitâb ederek) şöyle demiştir: Allah aşkına size sorarım. Ve kimseye sormam, ancak Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in Ashâbına sorarım: siz bilmezmisiniz ki, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Rûme kuyusunu kim kazarsa onun için Cennet vardır, buyurmuştu da hemen onu ben kazmıştım. Bilir misiniz ki: Resûlullah Ceyşü'l-usre'yi kim techîz ederse, onun için Cennet vardır, buyurmuştu da hemen onu ben techîz etmiştim. Râvî der ki: Ashâb, Osman'ın sözünü tasdîk ettiler. 1174

VASIYYETLERİN AHKÂMI BAHSİ Şâhitlik BÜDEYL İBN-İ VERKA'IN BİR GEMİ İÇİNDE ÖLÜRKEN VASIYYETNÂME YAZMASI VE TEMÎMDÂRÎ İLE ADİY İBN-İ BEDDÂ'İ VASÎ TA'YÎNİ VE NETÎCESİ GARİP BİR VAK'A OLAN İBN-İ ABBÂS HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Benû Sehm'den (müslüman) bir kişi, Temîm-dârî ve Adiy İbn-i Beddâ' ile birlikte (sefere) çıkmış ve müslüman bulunmıyan bir yerde ölmüştü. Bunlar, Sehmî'nin terikesiyle (vârislerin yanına) geldiklerinde vârisler (eşya arasında) altun kakmalı gümüş bir bardağı bulamadılar. (İki yoldaşın inkârı ve da'vânın Resûlullah'a arzı üzerine) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem bunlara yemîn ettirdi. Sonra bardak Mekke'de bulundu. Ve bardağın zilyedleri: - Biz bunu Temîm ile Adiy'den satın aldık, dediler. Bunun üzerine Sehmî'nin velîlerinden iki kişi kalkarak: - Bizim şehâdetimiz onların şahâdetlerinden şüphesiz daha haklıdır. Ve bu bardak kat'î sûrette sâhipleri (mîrasçıları) na âittir, diye yemîn ettiler. 1175



CİHAD VE SİYERİN FAZÎLETİ BAHSİ

 Allah yolunda savaş;cihat;Cihâdın fazîleti ALLAH YOLUNDA CİHÂDA HİÇBİR İBÂDET MUÂDİL OLMADIĞI HAKKINDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre (Şöyle) dediği rivâyet edilmiştir: (Bir kere) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e bir er kişi geldi de: - Yâ Resûla'llah! Bana cihâda muâdil bir ibâdete delâlet buyurulsa! dedi. Resûlullah: - Ben cihad değerinde bir ibâdet bulmuş değilim ki, buyurdu. (Ve devâm edip): - (Sana sorarım) gücün yetişir mi ki: mücâhid (sefere) çıktığı sıra sen (de) mescidine girip (o dönünceye kadar) namaz kılasın da hiç usanmıyasın. Ve oruç tutasın da hiç iftar etmiyesin? diye sordu. O kişi: - Buna kimin gücü yeter ki? diye cevap verdi. 1176

CİHAD VE SİYERİN FAZÎLETİ BAHSİ Allah yolunda savaş;cihat;Cihâdın fazîleti CANİYLE, MALİYLE CİHÂDIN FAZÎLETİ HAKKINDA EBÛ SAÎD HADÎSİ Ebû Saîd-i Hudrî Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: (Bir kere Resûlullah'a): - Yâ Resûla'llah! İnsanların hangisi efdaldir? diye soruldu da Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - Caniyle, maliyle Allah yolunda cenk eden mü'min, buyurdu. - Sonra kim? diye sordular. Resûlullah: - (O da) vâdîlerden bir vâdide (ihtiyâr-ı uzlet eden) mü'mindir ki, o, Allah'dan korkar da insanları, şerrinden rahat bırakır, buyurdu. 1177

CİHAD VE SİYERİN FAZÎLETİ BAHSİ Allah yolunda savaş;cihat;Cihâdın fazîleti MÜCÂHİDİN BENZERİ, GÜNDÜZ ORUÇLU, GECE NAMAZLI MÜ'MİN OLDUĞUNA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim, dediği rivâyet edilmiştir: Allah yolunda (harb eden) mücâhidin benzeri -Allah, kendi yolunda cihâd eden kimse (de ki gaye) yi çok iyi bilir ya- (gündüz) oruç tutan ve (gece) namaz kılan (mü'min) in meselidir. Allah, kendi yolunda döğüşen mücâhid için ya onun şehâdeti sûretiyle onu (sorgusuz derhal) Cennet'e koymağı, yâhut mücâhidi sevabla veya ganîmetle berâber sâlimen (meskenine) dönmesini deruhde etti. 1178

CİHAD VE SİYERİN FAZÎLETİ BAHSİ Allah yolunda savaş;Allâh'a îman;Cennetin makamları;cihat;Namaz kılmak;Orucun fazîleti MÜCÂHİDİN CENNET'TEKİ DERECELERİ HAKKINDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Her kim Allah'a ve O'nun Resûlüne îmân eder de namaz kılar ve Ramazan'da oruç tutarsa, onu Cennet'e koymak Allah üzerine (sanki) bir hak olur. O kimse ister Allah yolunda cihâd etsin, isterse içinde doğduğu toprağında, (evinde) otursun. Bunun üzerine Ashâb: Yâ Resûla'llah! (Bu haberi) halka müjdelemez miyiz? demişlerdi. Resûl-i Ekrem (şöyle) söyle (yerek istidrâk eyle) di: - Cennet'te yüz derece vardır ki, Allah onları Allah yolunda cihâd eden mücâhidler için hazırlamıştır. İki derece arasındaki mesâfe, gökle yer arasındaki mesâfe gibidir. Siz Allah'dan (Cennet) istemek dilediğinizde Ondan Firdevs'i isteyin!. O, Cennet'in efdalidir ve Cennet'in en yücesidir. Râvî diyor ki: Öyle zannediyorum ki, (Şeyhim Füleyh): "Firdevs'in üstünde Arş-ı Rahmân vardır" demişti. Cennet'in ırmakları da Firdevs'ten akar. 1179

CİHAD VE SİYERİN FAZÎLETİ BAHSİ Allah yolunda savaş;cihat;Cihâdın fazîleti MÜCÂHİDİN SABAH VEYA AKŞAM HER HANGİ BİR ZAMANDA CİHAD İÇİN YÜRÜYÜŞÜ, DÜNYÂDAN VE DÜNYÂDAKİ HER ŞEYDEN HAYIRLI OLDUĞUNA DÂİR ENES İBN-İ MÂLİK HADÎSİ Enes b. Mâlik Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Sabahleyin veya akşamleyin her hangi bir zamanda Allah yolunda bir kere (cihad için) yürüyüş, hiç şüphesiz dünyâdan ve dünyâdaki şeylerin hepsinden hayırlıdır. 1180

CİHAD VE SİYERİN FAZÎLETİ BAHSİ Allah yolunda savaş;cihat MÜCÂHİDİN SABAHLEYİN, YÂHUT AKŞAMLEYİN CİHAD İÇİN YÜRÜYÜŞÜ, ÜZERİNE GÜNEŞ DOĞAN VE BATAN HER ŞEYDEN HAYIRLI OLDUĞUNA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: Cennet'te bir arşın kadar (az) bir yer (âlemde) üzerine güneş doğup batan şeylerin hepsinden muhakkak hayırlıdır. Yine Resûllulah: "Sabahleyin veya akşamleyin her hangi bir zamanda Allah yolunda (cihâda çıkıp) yürüyüş, üzerine güneş batan şeylerin hepsinden her vechile hayırlıdır". buyurmuştur. 1181



CİHAD VE SİYERİN FAZÎLETİ BAHSİ

 Allah yolunda savaş;cihat;Cihâdın fazîleti ALLAH YOLUNDA CİHÂDA HİÇBİR İBÂDET MUÂDİL OLMADIĞI HAKKINDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre (Şöyle) dediği rivâyet edilmiştir: (Bir kere) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e bir er kişi geldi de: - Yâ Resûla'llah! Bana cihâda muâdil bir ibâdete delâlet buyurulsa! dedi. Resûlullah: - Ben cihad değerinde bir ibâdet bulmuş değilim ki, buyurdu. (Ve devâm edip): - (Sana sorarım) gücün yetişir mi ki: mücâhid (sefere) çıktığı sıra sen (de) mescidine girip (o dönünceye kadar) namaz kılasın da hiç usanmıyasın. Ve oruç tutasın da hiç iftar etmiyesin? diye sordu. O kişi: - Buna kimin gücü yeter ki? diye cevap verdi. 1176

CİHAD VE SİYERİN FAZÎLETİ BAHSİ Allah yolunda savaş;cihat;Cihâdın fazîleti CANİYLE, MALİYLE CİHÂDIN FAZÎLETİ HAKKINDA EBÛ SAÎD HADÎSİ Ebû Saîd-i Hudrî Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: (Bir kere Resûlullah'a): - Yâ Resûla'llah! İnsanların hangisi efdaldir? diye soruldu da Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - Caniyle, maliyle Allah yolunda cenk eden mü'min, buyurdu. - Sonra kim? diye sordular. Resûlullah: - (O da) vâdîlerden bir vâdide (ihtiyâr-ı uzlet eden) mü'mindir ki, o, Allah'dan korkar da insanları, şerrinden rahat bırakır, buyurdu. 1177

CİHAD VE SİYERİN FAZÎLETİ BAHSİ Allah yolunda savaş;cihat;Cihâdın fazîleti MÜCÂHİDİN BENZERİ, GÜNDÜZ ORUÇLU, GECE NAMAZLI MÜ'MİN OLDUĞUNA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim, dediği rivâyet edilmiştir: Allah yolunda (harb eden) mücâhidin benzeri -Allah, kendi yolunda cihâd eden kimse (de ki gaye) yi çok iyi bilir ya- (gündüz) oruç tutan ve (gece) namaz kılan (mü'min) in meselidir. Allah, kendi yolunda döğüşen mücâhid için ya onun şehâdeti sûretiyle onu (sorgusuz derhal) Cennet'e koymağı, yâhut mücâhidi sevabla veya ganîmetle berâber sâlimen (meskenine) dönmesini deruhde etti. 1178

CİHAD VE SİYERİN FAZÎLETİ BAHSİ Allah yolunda savaş;Allâh'a îman;Cennetin makamları;cihat;Namaz kılmak;Orucun fazîleti MÜCÂHİDİN CENNET'TEKİ DERECELERİ HAKKINDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Her kim Allah'a ve O'nun Resûlüne îmân eder de namaz kılar ve Ramazan'da oruç tutarsa, onu Cennet'e koymak Allah üzerine (sanki) bir hak olur. O kimse ister Allah yolunda cihâd etsin, isterse içinde doğduğu toprağında, (evinde) otursun. Bunun üzerine Ashâb: Yâ Resûla'llah! (Bu haberi) halka müjdelemez miyiz? demişlerdi. Resûl-i Ekrem (şöyle) söyle (yerek istidrâk eyle) di: - Cennet'te yüz derece vardır ki, Allah onları Allah yolunda cihâd eden mücâhidler için hazırlamıştır. İki derece arasındaki mesâfe, gökle yer arasındaki mesâfe gibidir. Siz Allah'dan (Cennet) istemek dilediğinizde Ondan Firdevs'i isteyin!. O, Cennet'in efdalidir ve Cennet'in en yücesidir. Râvî diyor ki: Öyle zannediyorum ki, (Şeyhim Füleyh): "Firdevs'in üstünde Arş-ı Rahmân vardır" demişti. Cennet'in ırmakları da Firdevs'ten akar. 1179

CİHAD VE SİYERİN FAZÎLETİ BAHSİ Allah yolunda savaş;cihat;Cihâdın fazîleti MÜCÂHİDİN SABAH VEYA AKŞAM HER HANGİ BİR ZAMANDA CİHAD İÇİN YÜRÜYÜŞÜ, DÜNYÂDAN VE DÜNYÂDAKİ HER ŞEYDEN HAYIRLI OLDUĞUNA DÂİR ENES İBN-İ MÂLİK HADÎSİ Enes b. Mâlik Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Sabahleyin veya akşamleyin her hangi bir zamanda Allah yolunda bir kere (cihad için) yürüyüş, hiç şüphesiz dünyâdan ve dünyâdaki şeylerin hepsinden hayırlıdır. 1180

CİHAD VE SİYERİN FAZÎLETİ BAHSİ Allah yolunda savaş;cihat MÜCÂHİDİN SABAHLEYİN, YÂHUT AKŞAMLEYİN CİHAD İÇİN YÜRÜYÜŞÜ, ÜZERİNE GÜNEŞ DOĞAN VE BATAN HER ŞEYDEN HAYIRLI OLDUĞUNA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: Cennet'te bir arşın kadar (az) bir yer (âlemde) üzerine güneş doğup batan şeylerin hepsinden muhakkak hayırlıdır. Yine Resûllulah: "Sabahleyin veya akşamleyin her hangi bir zamanda Allah yolunda (cihâda çıkıp) yürüyüş, üzerine güneş batan şeylerin hepsinden her vechile hayırlıdır". buyurmuştur. 1181


BED'ÜL-HALK BAHSİ

 Allah ezelîdir;Arş;Göklerin, yerin yaratılması;Kâinatın takdîri İMRÂN İBN-İ HUSAYN'İN DİĞER BİR RİVÂYETİ İmrân İbn-i Husayn Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: (Ezelde) Allah vardı; ve Allah'dan başka bir şey yoktu. Ve Allah'ın arşı su üzerinde bulunuyordu. Sonra Allah (levhde) kâinâtın tamâmını takdîr ve tesbît etti. Ve göklerle yeri yarattı. Resûlullah böyle buyurduğu sırada bir sözcü: Ey Husayn oğlu, deven kaçtı! diye seslendi. (Hemen çıktım baktım). Halbuki devemin berisindeki Serab (aramızı) kesiyordu (onu görmeme hâil oluyordu). Vallahi ben pek arzu ederdim ki, keşke deveyi bıraksaydım (da Resûlullah'ın kelâmını dinlemek fırsatını kaçırmasaydım). 1317

BED'ÜL-HALK BAHSİ Allâh'a noksan sıfatlar isnadı;Allâh'a oğul isnadı;Allâh'ı inkâr;Ba'sı inkâr ALLAH NOKSAN SIFATLARDAN MÜNEZZEHTİR Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in (Hak Teâlâ'dan hikâye ederek) şöyle dediği rivâyet olunmuştur. Allahu Teâlâ buyurmuştur ki: Âdem-oğlu bana noksan sıfat isnâd eder. Halbuki ona beni noksan sıfatla tavsîf etmek gerekmezdi. Âdem-oğlu beni tekzîb de etmek ister ki, bu da ona yakışmazdı. Onun bana noksan sıfat isnâdı: (gûyâ Îsâ) benim oğlum olduğuna dâir tefevvühâtıdır. Âdem-oğlunun beni yalanlaması da: Allah beni ilk yarattığı gibi iâde sûretiyle yaratacak değildir, demesidir (ki, bu da putlara tapan ve ba'si inkâr eden müşriklerin sözüdür). 1318

BED'ÜL-HALK BAHSİ Allâh'ın rahmeti;Arş GÖKLERİN VE YER TABAKALARININ YARADILIŞI HAKKINDAKİ ÂYETLER Ebû Hüreyre Rivâyet olunduğuna göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: [Allah halkı yaratınca Levhine -ki, Allah indinde o Arş'dan üstündür-: "Rahmetim, intikamıma galibtir!" diye yazmasını (Kaleme) emretti] demiştir. 1319

BED'ÜL-HALK BAHSİ Haram aylar;Kamerî aylar GÖKLERİN VE YER TABAKALARININ YARADILIŞI HAKKINDAKİ ÂYETLER Ebû Bekre Nufey' b. Hâris Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir: Zamân (mikyas olan yıl hesâbı) Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı gündeki (ilk) hey'etine dönmüştür. (Artık) sene on iki aydır. Bunlardan dördü harâm aylardır. Üçü mütevâlîdir ki. Zilka'de, Zilhicce, Muharrem'dir. Receb de Cümâdâ ('l-âhır) ile Şa'bân arasında olarakMudar'ın (ayı)dır. 1320
BED'ÜL-HALK BAHSİ Güneşin mahrekinde hareketi GÜNEŞLE AY'IN MEDARLARINDAKİ HAREKETLERİ Ebû Zerr-i Gıfârî Rivâyet olunduğuna göre, müşârün-ileyh, güneş battığı sıra Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem bana: - Ey Ebû Zer, güneş nereye gider, bilir misin? diye sordu. Ben: - Allah ve Peygamber'i bilir, dedim. Resûlullah: - Güneş gider tâ arşın altında (ki karargâhında) secde eder (gibi Allah'a inkıyâd eder) ve (mu'tâd üzere maşrıktan doğmak üzere) izin ister de ona destûr verilir. (Ve şarktan doğar. Bununla berâber güneş Âdem-oğullarının günahkârları üzerine doğmayı fenâ görür) ve bu halde secde etmeğe yaklaşır. Fakat secdesi kabûl olunmaz. (Matla'ına gitmeğe) izin ister de izin de verilmez. Ve ona: artık nereden geldinse oraya dön! denilir. O da battığı taraftan doğar. Resûlullah'ın güneş hakkındaki bu ihbârı, Allahu Teâlâ'nın: - "Güneş, onun devrine ta'yîn olunan makarrinde seyr eder. Güneşin (en ince bir hesap üzere) makarrindeki bu seyri, kudreti her şeye galip, ilmi her ma'lûmu muhît olan Allah'ın takdîridir" meâlindeki kavli (nin mazmûnu) dur. 1321

BED'ÜL-HALK BAHSİ Güneş ve ay;Kıyâmet günü güneş ve ayın dürülmesi GÜNEŞLE AY'IN MEDARLARINDAKİ HAREKETLERİ Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: Güneşle ay Kıyâmet gününde (zıyâları sönüp biribiri içine) dürülürler, buyurduğu rivâyet olunmuştur. 1322

BED'ÜL-HALK BAHSİ  HUSÛF VE KÜSÛF HÂDİSELERİNİ İSLÂM'IN SÛRET-İ TELÂKKÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyet olunduğuna göre, demiştir ki: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem gök yüzünde yağışlı sanılan bir bulut görünce (kâh) ona karşı durur, geri dönerdi; (kâh evimize) girer, çıkardı. Ve (bu karanlık buluttan ümmete bir âfet erişmesinden endîşe ederek) çehresi (nin rengi) değişirdi. Yağmur gökten yağınca da Resûlullah'dan bu endîşe zâil olurdu. Âişe (Hazretleri) demiştir ki: ben bunun sebebini Resûlullah'dan öğrenmek istedim. O bana: - Ne bileyim? Belki bu kara bulut bir kavmin (Âd kavminin) dediği gibi (bir azâb) olur (ki Kur'an'da şöyle hikâye olunmuştur:) Âd kavmi kendîlerine va'd olunan azâbı -âfâkı enine kaplayarak vâdîlerine karşı gelen- bir bulut hâlinde gördükleri zamân onlar: - Şu ufuktaki karaltı bize yağmur yağdıracak bir buluttur, demişlerdi. (Hûd Peygamber de onlara): - Belki o, (gelmesini) ta'cîl ettiğiniz azâbtır; (o bir) rüzgârdır ki, içinde elem verici azâb vardır (diye cevap vermiştir). 1323

BED'ÜL-HALK BAHSİ Hilkatin mebdei;Kazâ-Kader İNSANIN YARADILIŞINDAKİ TEKÂMÜL TAVIRLARI Abdullâh b. Mes'ûd Rivâyete göre, demiştir ki: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem bana (insanın hilkati atvârından) haber verdi -ki o, kendi doğru söyler, kendisine de doğru bildirilir- buyurdu ki: sizin biriniz (in hilkati mebdeinde) ana vebaba maddeleri kırk gün ananın karnında toplanır, (halka müstaid bir halde tahammür eder). Sonra o maddeler o kadar zamân (kırk gün) içinde katı bir kan pıhtısı hâlini alır. Sonra yine o kadar zaman (kırk gün) içinde mudga = bir çiğnem ete tahavvül eder. (Dördüncü tekâmül tavrında) Allah bir Melek gönderir. Ve tekâmül eden mudgaya (şu) dört kelime (yi yazması) emrolunur ki: onun işini, rızkını, ecelini, şakî veya saîd olduğunu yaz! denilir. (İbn-i Mes'ûd demiştir ki: Abdullah'ın hayâtı yed-i kudretinde olan Allah'a yemîn ederim ki: Melek bunları yazdıktan) sonra ona ruh üflenir. (Cenin canlanır). İmdi sizden bu kişi (bu fıtratı îcâbı dünyâda) iyi iş işler de hattâ kendisiyle Cennet arasında yalnız bir kulaç mesâfe kalır. Bu sırada (Meleğin ana karnında yazdığı) yazı gelir; o kişiyi önler. Bu def'a o, Cehennemliklerin işini işlemeğe başlar (da Cehennem'e girer) sizden bir kişi de (fenâ) iş işler. Hattâ kendisiyle Cehennem arasında ancak bir kulaç mesâfe kalır. Bu sırada (Meleğin yazdığı) kitâbı gelir onu önler. Bu def'a o kişi ehl-i Cennetin işini (hayır iş) işler, (Cennet'e girer). 1324

BED'ÜL-HALK BAHSİ Allâh'ın sevdiği kul BİR KİŞİ HAKKINDA DUYULAN MUHABBET VE NEFRETİN İLÂHÎ BİR İLHÂMIN ESERİ OLDUĞU Ebû Hüreyre Gelen bir rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Allah, bir kulu sevdiğinde Cibrîl'e: - Allah filân kulu sever; sen de onu sev! diye emreder. Cibrîl de o kulu sever. Sonra Cibrîl gök halkına: - Allah filânı seviyor; onu siz de seviniz! diye seslenir. Göktekiler de o kimseyi sever. Sonra yerdeki insanlar (dan bir sevgi) konulur (da müslümanlar arasında da sevilir ve iyi kişi olarak anılır). 1325

BED'ÜL-HALK BAHSİ Kahinler;Kazâ-Kader;Şeytanların kulak hırsızlığı PEYGAMBERİMİZİN NÜBÜVVETİNDEN SONRA KEHÂNET YOKTUR Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyet olunduğuna göre Âişe, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'i şöyle derken işitmiştir: Melekler "Anân"e -ki, buluttur- inerler de gökte kazâ ve hükmolunan (istikbâle âit) bâzı şeyleri (kendi aralarında) görüşürler. Bu sırada şeytanlar (bu havâdisi) kulak hırsızlığı yaparlar. (İşittiklerini de) kâhinlere gizlice ulaştırırlar. Bu haberlerle berâber yüz (lerce) yalan da kendiliklerinden uydururlar. 1326

BED'ÜL-HALK BAHSİ Cuma hutbesini dinlemek;Cumanın fazîleti CUMA NAMAZIYLA İLGİLİ EBÛ HÜREYRE HADİSİ Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Cum'a günü olunca mescidin kapılarından her kapıda melekler bulunur. Onlar mescide ilk gelenleri birinci, (ikinci, üçüncü gelenleri sırasına göre) yazarlar. Hatip minbere oturunca sahîfeleri dürerler ve saflar arasına gelerek hutbeyi dinlerler. 1327

BED'ÜL-HALK BAHSİ Cebrâil (A.S);Müşriklerin Hicvine karşılık vermek PEYGAMBERİMİZİN ŞÂİRİ HASSÂN İBN-İ SÂBİT'İN MÜŞRİKLERİ HİCVİ. HASSÂN'IN ŞİİRLERİNİ MESCİDDE KURULAN KÜRSÜ ÜZERİNE ÎRÂDI Berâ' b. Âzib Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in Hassân (İbn-i Sâbit)'e: Sen de müşrikleri hicv-ü zemmet, yâhud onların hicivlerine mukabelede bulun, Cibrîl de seninle berâberdir, buyurduğu rivâyet olunmuştur. 1328

BED'ÜL-HALK BAHSİ Hz. Peygamber'in Cebrâil (A.S)'ı görmesi;Melekler HAZRET-İ ÂİŞE'YE CİBRÎL'İN SELÂMI Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyete göre, bir kere Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem ona: - Yâ Âişe! Şu (yanımdaki) Cibrîl'dir, sana selâm ediyor, buyurmuş, Âişe de: - Selâm ve Allah'ın rahmeti ve bereketleri onun üzerine olsun! (diye karşılamış, ve) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'i kasdederek: benim görmediğim (Cibrîl)'i sen görüyorsun! demiştir. 1329

BED'ÜL-HALK BAHSİ Cebrâil (A.S);Melekler KUR'ÂN-I KERÎM'İN YEDİ LÛGAT VE LEHCE ÜZERİNE NÂZİL OLDUĞU Abdullâh b. Abbâs Rivâyet olunduğuna göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Cibrîl'e: - Ey Cibrîl, sen bizi şu ziyâretinden daha çok ziyâret etmez misin? demiş (ve daha sık gelmesini temennî etmiş) ti. İbn-i Abbâs der ki: bunun üzerine: [Biz melekler ancak Rabbının emriyle ineriz. Bizim (şimdi) önümüzde (olacak) ve arkamızda (olmuş bitmiş) ve bunların arasında (olmakta) bulunan bütün şuûnât, Allah'ın emir ve irâdesine tâbi'dir. Bununla berâber Rabb'ın seni unutur değildir] (meâlindeki âyet) nâzil oldu. 1330

BED'ÜL-HALK BAHSİ Cebrâil (A.S)'ın Hz. Peyganber'e Kun'ân-ı Kerîm öğretmesi;Hurûf-u seb'a;Kırâet-i seb'a KUR'ÂN-I KERÎM'İN YEDİ LÛGAT VE LEHCE ÜZERİNE NÂZİL OLDUĞU Abdullâh b. Abbâs Rivâyete göre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Bana Cibrîl Kur'ân'ı, bir okunuş üzerine okuttu. Ben de durmadan bunun artması (ve Arabın bundan başka okuyuşlariyle de okunmasını) isterdim. Tâ yedi türlü okunuşa erişinceye kadar bu dileğimde ısrâr ettim. (Her talebim Allah tarafından is'âf olundu). 1331

BED'ÜL-HALK BAHSİ Melekler BU LEHCELERDEN ÖRNEKLER Ya'lâ İbn-i Ümeyye "Ben, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in minber üzerinde (ehl-i Cehennemin Cehennem muhâfızına:) yâ Mâli! (Rabb'ın hakkımızdaki hükmünü versin!) diye nidâ ettiklerini (bildiren âyeti) okuduğunu işittim" dediği rivâyet olunmuştur. 1332

BED'ÜL-HALK BAHSİ Akabe bîatları;Cebrâil (A.S);Hz. Peygamber'in kavmine duâsı;Hz. Peygamber'in Taîf seferi;Melekler;Tevhit nesli RESÛL-İ EKREM'Nİ TÂİF SEFERİ VE KARŞILAŞTIĞI GÜÇLÜKLER Ümmü'l-mü'minîn Âişe Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem eşi Âişe radiya'llahu anhâ'dan rivâyet olunduğuna göre, Âişe (bir kere) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e: - (Yâ Resûla'llah) sana Uhud (gazâsı) gününden daha şiddetli olan bir gün irişti mi? diye sormuş, Resûlullah: - Yâ Âişe! Kavmin (Kureyş) den gelen birçok zorluklarla karşılaştım. Fakat onlardan Akabe günü karşılaştığım müşkül vaziyet hepsinden zorlu idi: ben (Kureyş'ten gördüğüm ezâ üzerine Tâif'e gidip) hayâtımın sıyânetini Abd-i Külâl'ın oğlu İbn-i Abd-i Yâlîl'e teklîf ettiğim zaman dileğime cevap vermemişti. Ben de kederli ve mütehayyir bir halde yzümün doğrusuna (Mekke'ye) dönmüştüm. Bu hayretim "Karn-i Seâlib" mevkiine kadar devâm etti. Burada başımı kaldırıp (semâya) baktığımda bir bulut beni gölgelendirmekte olduğunu gördüm. Buluta (dikkatle) baktığımda bunun içinde Cibrîl bulunduğunu gördüm. Şimdi Cibrîl bana: - (Yâ Muhammed!) Allah, kavminin senin hakındaki dediklerini muhakkak işitti. Seni sıyâneti esirgediklerine de vâkıf oldu. Allah sana şu dağlar Meleğini gönderdi (emrine müheyyâdır), kavmin hakkında ne dilersen ona emredebilirsin!, dedi. Bunun üzerine de dağlar (emrine müsahhar olan) Melek seslenip selâm verdi. Sonra: - Yâ Muhammed! dedi, Cibrîl'in söylediği bir hakîkattır: sen ne dilersen emrine hazırım; eğer (Ebû Kubays ile Kayakan denilen) şu iki yalçın dağın Mekkeliler üzerine (çökerek) birbirine kavuşmasını (ve müşrikleri tamâmiyle ezmesini) istersen (onu da emret!) dedi. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem de: - (Hayır, ben onu istemem) ben isterim ki, Allah bu müşriklerin sulbünden yalnız Allah'a ibâdet eden ve Allah'a hiç bir şey'i şerik kılmayan (müvahhid) bir nesil meydana çıkarsın! dedi. 1333

BED'ÜL-HALK BAHSİ Hz. Peygamber'in Cebrâil (A.S)'ı görmesi RESÛLULLÂH'IN CİBRÎL'İ İKİ KERE KENDİ SÛRET VE HİLKATİNDE GÖRÜŞÜ Abdullâh b. Mes'ûd Rivâyete göre, Azîz ve Celîl olan Allah'ın: "Allah; kulu (Muhammed)'e vahyettiğini vahyetti" kavl-i şerîfi (nin tefsîri) nde İbn-i Mes'ûd Resûlullah Cibrîl'i altı yüz kanatlı olarak gördü, demiştir. 1334

BED'ÜL-HALK BAHSİ Hz. Peygamber'in Cebrâil (A.S)'ı görmesi RESÛLULLÂH'IN CİBRÎL'İ İKİ KERE KENDİ SÛRET VE HİLKATİNDE GÖRÜŞÜ Abdullâh b. Mes'ûd Rivâyete göre Allahu Teâlâ'nın: "And olsun ki, Allah'ın bu (azîz) kulu, Rabb'ının âyetlerinden en büyüğünü gördü" kavl-i şerîfinin tefsîrinde İbn-i Mes'ûd: Resûlullah semânın etrâfını yeşil bir kumaş (hâlinde Cibrîl'in kanadı kaplamış) gördü, demiştir. 1335

BED'ÜL-HALK BAHSİ Hz. Peygamber'in Cebrâil (A.S)'ı görmesi;Rü'yetullah RESÛLULLÂH'IN CİBRÎL'İ İKİ KERE KENDİ SÛRET VE HİLKATİNDE GÖRÜŞÜ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyete göre şöyle demiştir: Her kim Muhammed salla'llahu aleyhi ve sellem (uyanık olarak baş göziyle) Rabb'ını gördü sanırsa, en büyük yalan irtikâb etmiş olur. Lâkin muhakkak olan şudur ki, Resûlullah Cibrîl'i ufkun arasını kaplamış olduğu halde hakîkî sûret ve hilkatinde görmüştür. 1336

BED'ÜL-HALK BAHSİ Erkeğin karısını yatağına dâveti;Kadının kocası yatağa çağırdığında imtina etmesi CENNET VE CEHENNEM'İN EL'ÂN MAHLÛK VE MEVCUT OLDUKLARI Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Kişi kadınını (cinsî mukarenet için) yatağına da'vet eder de kadın imtinâ ederek zevc asabî bir halde gecelerse, Melekler o kadına sabaha kadar lâ'net ederler. 1337

BED'ÜL-HALK BAHSİ Cebrâil (A.S);Cehennem muhafızları;Deccâl;Hz. Îsâ;Hz.Mûsâ;Hz. Peygamber'in Mi'rac'da gördükleri;Îsâ (A.S);Mûsâ (A.S.) CENNET VE CEHENNEM'İN EL'ÂN MAHLÛK VE MEVCUT OLDUKLARI Abdullâh b. Abbâs Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: (Mi'râc'da) bana gece sefer ettirildiğinde ben Mûsâ'yı esmer yüzlü, uzun boylu, kıvırcık saçlı (bir tipte) gördüm. Mûsâ (uzunluk ve esmerlik cihetiyle) sanki Kahtan adamlarından bir er kişi. Îsâ'yı da gördüm: ne uzun, ne kısa, orta boyda benzi kırmızı ile beyaza mâil olup başı, salıverilmiş düz saçlı kişi idi. Allah'ın bana gösterdiği hayrete şâyân daha birtakım garîbeler arasında Cehennem muhâfızı Mâlik'i ve Deccâl'ı da gördüm. Ey mü'min, Peygamberinin Mûsâ'ya kavuşmasından şüphede olma! 1338

BED'ÜL-HALK BAHSİ Ölüye makâmı gösterilir CENNET VE CEHENNEM'İN EL'ÂN MAHLÛK VE MEVCUT OLDUKLARI Abdullâh b. Ömer Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğ rivâyet olunmuştur: Sizden biriniz öldüğünde sabah, akşam âhiretteki yeri kendisine gösterilir: eğer o ölü ehl-i Cennet'ten ise kendisine ehl-i Cennet'in makamlarından gösterilir. Eğer ehl-i nârdan ise cehennemlikler (in yerin) den gösterilir. 1339

BED'ÜL-HALK BAHSİ Cennet ehli;Kadınlar CENNET HALKININ ÇOĞUNUN FAKİRLER, CEHENNEMLİKLERİN DE KADINLAR OLDUĞU RİVÂYETİNİN TEVCÎHİ İmrân İbn-i Husayn Rivâyet olunduğuna göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: "Ben, (Mi'râc gecesi) Cennet'de baktım da ehl-i Cennet'in çoğunun fakirler olduğunu gördüm. Cehennem'e de baktım. Cehennem'dekilerin çoğunu da kadınlar (teşkîl ettiğini) gördüm" buyurmuştur. 1340

BED'ÜL-HALK BAHSİ Hz. Ömer'in fazîleti CENNET HALKININ ÇOĞUNUN FAKİRLER, CEHENNEMLİKLERİN DE KADINLAR OLDUĞU RİVÂYETİNİN TEVCÎHİ Ebû Hüreyre Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in huzûrunda bulunduğumuz sırada o, bize şöyle buyurdu: - Ben bir kere uyurken kendimi Cennet'te gördüm. O sırada bir kadın (Ümm-i Süleym) bir köşkün yanında abdest almakta idi. (Yanımdaki Meleklere:) bu köşk kimin için (hazırlanmış) tır? diye sordum. Onlar: Ömer İbn-i Hattâb için! dediler. (Buraya girmek itedim. Fakat) Ömer'in gayretini (kıskançlığını) hatırladım da hemen yüzümü arkama çevirdim. (Resûlullah'ın bu lâtîfeli müjdesi üzerine) Ömer (sevincinden) ağladı da: yâ Resûla'llah! Sana karşı mı kıskançlık edeceğim? dedi. 1341

BED'ÜL-HALK BAHSİ Cennet ehli;Cennete ilk girenler CENNET HÛRÎLERİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Cennet'e ilk giren bir cemâat vardır ki, onların yüzleri, ayın on dördüncü gecesindeki nurlu sûretine benzer. Onlar ağızlarından, burunlarından ve bedenin sâir yerlerinden bir şey çıkarmazlar. Onların Cennet'teki kapları ve tarakları altın (ve gümüş) tendir. (Buhurdanlıklarının) udları, Ûd-i Hindîdir. Onların teri misktir. Ehl-i Cennet'ten her birinni iki kadını vardır ki, vücûdünün letâfetinden iki baldırı (kemiği) nin iliği etinin üstünden görünür. Ehl-i Cennet'in arasında ne ihtilâf vardır, ne de düşmanlık. Gönülleri (sanki) bir gönül. Onlar sabah, akşam Allah'ı tesbîh eder (ek zevk-yâb olur) lar. 1342

BED'ÜL-HALK BAHSİ Cennet ehli;Cennete ilk girenler CENNET HÛRÎLERİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: (Cennet'e ilk giren bir cemâatin yüzleri, ayın on dördüncü gecesindeki sûreti gibi berraktır.) Bunların peşi sıra dâhil olanlar da en keskin zıyâ neşreden yıldızlar gibidir. Ehl-i Cennet'in gönülleri, bir kişinin gönlü (ndeki yekpâre irâdeye benzer bir fıtrat) üzerine (yaradılmış) tır. Onların aralarında ne ihtilâf vardır, ne husûmet. Ehl-i Cennet'ten her kişi için iki zevce vardır. Bunlardan her birinin baldırı (ndaki kemiği) nin iliği letâfetinden dolayı etinin ötesinden görünür. Onlar sabah, akşam Allah'ı tesbîh ederler. Ne hasta olurlar, ne de (aksırıp) sümkürürler, (râvî Ebû Hüreyre) hadîsin gerisini de zikretmiştir (ki, bundan önceki tercümede geçti). 1343

BED'ÜL-HALK BAHSİ Cennete ilk girenler CENNET'E İLK GİREN İSLÂM ÜMMETİNİN KEMMİYYET VE KEYFİYYETİ Sehl b. Sa'd Rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Muhakkak ki, ümmetimden yetmiş bin, yâhut yedi yüz bin (kişi veya zümre hesap ve ıkab görmeksizin ilk def'a olarak Cennet'e) girecektir. Bu ilk zümrenin sondakileri Cennet'e girinceye kadar öndekileri girmiyecektir. (Ve bir saf hâlinde hepsi def'aten gireceklerdir). Bunların yüzleri, bedir gecesinde (sanki) ayın (nûrânî) çehresidir. (Her bin kişinin maiyeti olan yetmiş bin kişi de Cennet'e ikinci zümre olarak milyarlar hâlinde girecektir). 1344

BED'ÜL-HALK BAHSİ İpekli elbise giymek CENNET'E İLK GİREN İSLÂM ÜMMETİNİN KEMMİYYET VE KEYFİYYETİ Enes b. Mâlik Rivâyete göre demiştir ki: bir kere Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e (Ükeydir tarafından) ince bir atlas cübbe hediye olundu. Resûlullah ise (erkeklerin) ipekli kullanmalarını yasak ettiğinden halk, Peygamber'in bunu kabûl buyurmasına hayret ettiler. (Bunun üzerine Resûlullah: buna taaccüp mü ediyorsunuz? buyurdu. Ashâb: Evet! diye tasdîk ettiler.) Resûlullah da: - Muhammed'in hayâtı yed-i kudretinde olan Allah'a yemîn olsun ki: Sa'd İbn-i Muâz'ın Cennet'deki mendilleri, (hayret ettiğiniz) şu cübbeden muhakkak daha güzeldir, buyurdu. 1345

BED'ÜL-HALK BAHSİ Cennetteki Tûbâ ağacı CENNET'E İLK GİREN İSLÂM ÜMMETİNİN KEMMİYYET VE KEYFİYYETİ Enes b. Mâlik Rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: "Ashâbım! Cennet'de (Tûbâ denilen) bir ağaç vardır ki, bir süvârî onun gölgesinde yüz sene gezse onun gölgesini asla bitiremez" buyurmuştur. 1346

BED'ÜL-HALK BAHSİ Cennetteki Tûbâ ağacı CENNET'TE ENBİYÂ MENZİLLER Ebû Hüreyre Bir rivâyette de Enes İbn-i Mâlik hadîsi gibi vârid olmuştur. (Ziyâde olarak) Ebû Hüreyre: [İsterseniz (bu haberi te'yîd için) "Ashâb-ı yemîn = defterleri sağ taraflarından verilenler, bu gölgede sâyebân olurlar" (meâlindeki âyet) i okuyunuz!] demiştir. 1347

BED'ÜL-HALK BAHSİ Cennet ehli CENNET'TE ENBİYÂ MENZİLLER Ebû Saîd-i Hudrî Rivâyet olunduğuna göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: - Ehl-i Cennet Cennet'de kendilerinden yükseklerdeki (ehl-i guref denilen) bir takım köşklerin sâhiblerini (aralarındaki mesâfe farkından dolayı) güçlükle görebilirler. Nasılki (gündüz) şark veya garp ufkunda zıyâdâr kalan parlak yıldızı aradaki mesâfe uzunluğundan dolayı dikkatle bakanlar seçebilir! buyurmuş. Ashâb: - Yâ Resûla'llah! O âlî köşkler Enbiyâ menzilleri midir?. Başkaları onlara erişemez mi? diye sordular. Resûlullah: - Evet, o köşkler Enbiyâ menzilleridir. Fakat (Allah başkalarına da ihsân edebilir) hayâtım yed-i kudretinde bulunan Allah'a yemîn ederim ki: (Enbîya'dan başkaları) o erlerdir ki, onlar Allah'a îmân ve Peygamberleri tasdîk etmişlerdir, buyurdu. 1348

BED'ÜL-HALK BAHSİ Humma hastalığı CEHENNEM VE EHL-İ CEHENNEMİN VASFI VE NEBE' SÛRESİ ÂYETİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyet olunduğuna göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: "Hummâ (hastalığı) Cehennem harâretinin şiddetinden (bir parça) dır. Siz onu su ile soğutunuz!" buyurmuştur. 1349

BED'ÜL-HALK BAHSİ Cehennem ateşi CEHENNEM'İN VASFI HAKKINDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - Sizin (şu dünyâ) ateşiniz, Cehennem ateşinin yetmiş cüz'ünden bir parçadır, buyurmuş. Ashâb tarafından: -Yâ Resûla'llah! Dünyâ ateşi (kâfirleri, fâcirleri azâb için) her halde kâfîdir, denildi. Resûlullah: - Cehennem ateşi (mikdarca ve sayıca) dünyâ ateşleri (nin umûmu) üzerine altmış dokuz derece fazla kılındı: Bunlardan her birinin harâreti bütün dünyâ ateşinin harâreti gibidir. 1350

BED'ÜL-HALK BAHSİ Başkasına iyilik emrettiği halde kendi tutmamak;Cehennem azâbı CEHENNEM'İN VASFI HAKKINDA ÜSÂME HADÎSİ Üsâme b. Zeyd b. Hârise Rivâyete göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle dediğini işittim, demiştir: Kıyâmet gününde bir kişi getirilip Cehennem'e atılır da Cehennem'de onun barsakları derhal karnından dışarı çıkar. Sonra o kişi (barsakları etrâfında) değirmen merkebinin değirmende döndüğü gibi döner. Bunun üzerine Cehennem halkı o kişinin başına toplanıp da: - Ey filân! Hal ve şânın nedir? Sen bize (dünyâda) iyilikle emredip bizi kötülükten nehyeden (bir öğütçü) değil mi idin? derler. O da: - (Evet ben öyle idim. Fakat) ben sizi ma'rûf ile emr ederdim. Halbuki kendim yapmazdım. Yine ben sizi münkerden nehyederdim de kendim işlerdim! diye cevap verir. 1351

BED'ÜL-HALK BAHSİ Sihir NEBÎ SALLA'LLÂHU ALEYHİ VE SELLEM'E SİHİR YAPILDIĞINA DAİR HZ. ÂİŞE HADİSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyete göre demiştir ki: bir kere Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e sihir yapılmıştı. Hattâ (şahs-ı Nebevî) bâzı işi işlemediği halde yaptım sanırdı. Nihâyet günün birinde tekrar tekrar duâ etti. Sonra bana: - Ey Âişe, bilir misin? Allah, bana kendisinde şifam olan şeyi bildirdi ki: bana iki kişi geldi (Cibrîl ve Mîkâil). Bunlardan biri baş ucumda, öbürüsü de ayak ucumda oturdu. Ve biri öbürüsüne: bu zâtın hastalığı nedir? diye sordu. O da: sihirlenmiştir, diye cevap verdi. Kim sihir yapmıştır? diye suâline de öbir Melek: Lebîd İbn-i A'sam! diye cevap verdi. Sonra bu sihir ne ile yapılmıştır? diye sordu. O da: Bir tarak, saç ve sakal tarantısı, erkek hurmanın kurumuş çiçek kapçığı ile, diye cevap verdi. Nerede yapılmıştır? Suâline de: Zervan kuyusunda diye cevap verdi. Sonra Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (bâzı Ashâb ile berâber) çıkıp bu kuyuya gitti. Sonra dönüp geldi. Geldiğinde bana: - Ey Âişe! Kuyunun etrâfındaki hurma ağacının uçları şeytan başları gibidir? buyurdu. Bunun üzerine ben: - Yâ Resûla'llah! Siz o sihri çıkar (ıp çöz) dünüz mü? diye sordum. Resûlullah: - Hayır çıkarmadım. Çünkü Allah bana şifâ verdi. Bir de o sihri çıkarıp çözmekle halk arasında sihir şerrinin şuyûundan endîşe ettim. Sonra kuyunun kapatılmasını emrettim, buyurdu. 1352

BED'ÜL-HALK BAHSİ Şeytanın insana tasallutu;Şeytanın şerrinden Allâh'a sığınmak ŞEYTANIN MÂHİYETİ VE BİR İĞFÂL YOLU Ebû Hüreyre Rivâyete göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir: Sizden her hangi birinize şeytan gelir de: (Şunu) böyle kim yarattı?, (Şunu) böyle kim yarattı?, En sonu: Rabb'ini kim yarattı? d(iye vesvese ver)ir. İmdi şeytanın vesvesesi Rabb'ınıza kadar erişince o vesveseli kişi hemen "Eûzü bi'llâhi mine'ş-şeytâni'r-racîm" di (yerek Allah'a sığın)sın! Ve vesveseye son versin!. 1353

BED'ÜL-HALK BAHSİ  ŞEYTANDAN İSTİÂZE EDİLMESİ Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre müşârün-ileyh Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in: [Meşrık tarafına işâret ederek: iyi biliniz ki fitne işte buradadır, fitne buradadır, şeytanın boynuzu doğduğu yerde (şark cihetinde) dir] buyurduğunu işittim, demiştir. 1354

BED'ÜL-HALK BAHSİ Abdullah b. Selâm'ın müslüman oluşu, menkıbeleri;Besmele;Çocukları akşam eve almak;Su kaplarının ağzını örtmek ŞEYTANDAN İSTİÂZE EDİLMESİ Câbir b. Abdullâh Rivâyete göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: (Güneş batıp) gece karanlığı, yâhut gecenin bir kısmı hâsıl olduğu zaman, çocuklarınızı (dışarı çıkmaktan) men' ediniz!. Çünkü şeytanlar o sırada dağılır, (faâliyete geçer) ler. Yatsıdan bir saat geçince de (dışarıdaki) çocuklarınızı (meskeninize) koyunuz!. Ey mü'min, o zaman Allah'ın ismini anarak (Bismi'llâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm diyerek) kapını kapa!. Besmele ile kandilini söndür!, Su kırbanın ağzını Besmele ile bağla!. Yine Besmele ile kap, kacağını kapat! Velevki o kap üzerine enine (tahta parçası gibi) bir şey koysun! 1355

BED'ÜL-HALK BAHSİ Şeytanın şerrinden Allâh'a sığınmak SİNİRLENMENİN ŞEYTANDAN GELDİĞİ VE İSTİÂZE İLE GEÇECEĞİ Süleymân İbn-i Surad Rivâyete göre şöyle demiştir: bir kere ben Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem ile berâber oturmakta idim. O sırada iki kişi sövüştüler. Bunlardan birinin (şiddet ve gazabından) yüzü kızarmış ve şah damarları şişmişti. Bunun üzerine Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - Ben bir kelime bilirim ki: eğer şu kişi o kelimeyi söylesin kendisinde bulunan gazap hâli muhakkak gider. (Evet) o kişi "Eûzü bi'llâhi mine'ş-şeytân" dese kendisinde bulunan bu hal gider, buyurdu. Orada bulunan Ashâb o kişiye: - Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şeytandan Allah'a sığın! buyurdu, dediler. O da: - Vay, bende delilik mi var? diye i'tirâz etti. 1356

BED'ÜL-HALK BAHSİ Esnemek ŞEYTAN'LA İLGİLİ HADİSLER GELDİĞİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: [Esnemek şeytandandır. Sizden biriniz esneyeceği zaman gücü yettiği kadar onu karşılasın. Çünkü sizin biriniz (esnerken mübâlâğa ederek) "Haaa" deyince şeytan (sevincinden) güler] buyurmuştur. 1357

BED'ÜL-HALK BAHSİ Karışık rüyâ görmek;Korkulu rüyâ görmek;Rüyâ;Şeytanın şerrinden Allâh'a sığınmak ŞEYTAN'LA İLGİLİ HADİSLER GELDİĞİ Ebû Katâde Hâris b. Rıb'ıyy Rivâyete göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: - (Sûreti ve ta'bîri cihetiyle) güzel rü'yâ Allah'tandır. Fenâ rü'yâ da şeytandandır. Biriniz korkunç yâni karışık rü'yâ gördüğünde hemen sol tarafına tükürüp, üflesin ve o rü'yânın şerrinden Allah'a sığınsın, (Eûzü bi'llâhi mine'ş-şeytâni'r-racîm, desin!). Bu sûretle o rü'yâ, gören kimseye zarar vermez. 1358

BED'ÜL-HALK BAHSİ Şeytanın insana tasallutu ŞEYTAN'LA İLGİLİ HADİSLER GELDİĞİ Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: "Sizin biriniz uykusundan uyanıp da abdest aldığında burnundaki nesneyi nefesiyle üç def'a dışarı çıkarsın!. Çünkü şeytan uyuyanın genzinde geceler" buyurduğu rivâyet olunmuştur. 1359

BED'ÜL-HALK BAHSİ Ev yılanları;Zehirli yılanları öldürmek YILANLARIN ÖLDÜRÜLMESİ HAKKINDAKİ RİVÂYETLER Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre şöyle demiştir: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem bir kere minber üzerinde hutbe îrâd ederken şöyle dediğini işittim: Ashâbım, siz yılanları öldürünüz! Ve (husûsiyle) arkasında iki beyaz çizgili cinsiyle kuyruksuz engerek yılanını öldürünüz!. Yılanların bu iki (habîs ve zehirli) cinsi, gözün nûrunu giderir, yüklü kadının da çocuğunu düşürür. Abdullah İbn-i Ömer (diğer bir rivâyette) demiştir ki: bir kere ben bir yılanı öldürmek için onu ta'kîb ediyordum. Ebû Lübâbe: - Onu öldürme! diye bana seslendi. Ben de ona: - Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem yılanları öldürmeyi emretmiştir! dedim. Ebû Lübâbe: - Resûlullah, yılanların umûmiyetle öldürülmesini emrettikten sonra, ev yılanlarını öldürmekten nehyetti. (Beyaz ve zehirsiz olan) bu ev yılanlarını Avâmirdir, uzun zaman evde yaşarlar, dedi. 1360

BED'ÜL-HALK BAHSİ Kendini beğenmek;Kibirlenmek;Tevâzu MÜSLÜMANLARIN HAYIRLI MALI KOYUNDUR Ebû Hüreyre Rivâyete göre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Küfrün başı şark tarafındadır. Kendini beğenmek, kibirlenmek de at ve deve sâhibleri ile mevâşî sâhibi bedevî fellâhlardadır. Vakar ve tevâzu' ise koyun sâhiplerindendir. 1361

BED'ÜL-HALK BAHSİ İman-İslâm;Katı yürekliler ÎMAN YEMENLİDİR HADÎSİNİN MA'NÂSI Ebû Mes'ûd Ukbe İbn-i Amr Rivâyete göre müşârün-ileyh demiştir ki: bir kere Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem eliyle Yemen tarafına işâret etti de buyurdu ki: Îman Yemenlidir, işte şurada. İyi biliniz ki, katı ve kara yürekliler de develerin kuyrukları dibinde onlara haykıran (bedevî) ler içinde bulunur ki, bunlar şeytanın iki boynuzu görülen (şark) tarafındaki Rebîa ve Mudar (halkı) dır. 1362

BED'ÜL-HALK BAHSİ Eşek anırması;Horoz ötmesi;Merkep anırması;Şeytanın şerrinden Allâh'a sığınmak HOROZLAR ÖTERKEN EDİLEN DUÂLARIN KABÛL OLUNMASI, O SIRADA MELEKLERNİ HOROZLARA GÖRÜNMESİ VE EDİLEN DUÂLARA ÂMÎN DEMELERİ Ebû Hüreyre Rivâyet olunduğuna göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Horozların öttüğünü işittiğinizde (dileklerinizi) Allah'ın fazl-ü kereminden isteyiniz!. Zirâ horozlar melekler görmüşler (de öyle ötmüşler) dir. Merkebin anırmasını işittiğinzde de şeytan (ın şerrin) den Allah'a sığınınız (ve: Eûzü bi'llâhi mine'ş-şeytâni'r-racîm, deyiniz). Çünkü merkep şeytan görmüş (de öyle anırmış) dır. 1363

BED'ÜL-HALK BAHSİ Fareler GEÇMİŞ ÜMMETLERİN MESH VE TAHVİLLERİ HAKKINDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Benî İsrâil'den bir kavim (mesh olunup) beşer târihinden silindi, yok oldu. Bilinmez ki, o kavm ne (fenâlık) işlemiştir. Ben zannetmem ki, o ümmet fâreden başka bir şeye mesh ve tahvîl edilmiş olsun. Çünkü fâre (içsin) diye (bir yere) deve sütü konulursa, onu içmez de koyun sütü konulursa onu içer. (Ebû Hüreyre der ki:) ben bunu Kâ'bü'l-Ahbâr'a hikâye ettim. O da bana: - Ey Ebû Hüreyre! Sen Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'den böyle söylediğini işittin mi? diye sordu. Ben de: - Evet işittim, dedim. Sonra Kâ'b tekrar tekrar bana: (Resûlullah'dan böyle söylediğini işittin mi?) diye sordu. Ben de nihâyet (onu reddederek): - Ben sana Tevrât'ı okuyor muyum? (Ben ancak Resûlullah'tan duyduğumu hikâye ediyordum) diye mukabele ettim. 1364

BED'ÜL-HALK BAHSİ Yiyecek içine sinek düşmesi SİNEK HAKKINDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Rivâyet olunduğuna göre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: [Sizden birinizin içeceği (ve yiyeceği) içine sinek düştüğü zaman, o kişi o(nun her tarafını) batırsın, sonra çıkarsın, (atsın). Çünkü sineğin iki kanadının birisinde hastalık, öbirisinde de şifâ vardır] buyurmuştur. 1365

BED'ÜL-HALK BAHSİ Hayvanları sulamak HAYVANLARI HİMÂYENİN SEVÂBI Ebû Hüreyre Rivâyet olunduğuna göre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: (Bir köpeğe su veren) fâhişe bir kadın (Allah tarafından) mağfiret olunmuştur. (Şöyle ki:) günün birisinde o fâhişe kadın, suyu yakın ve örülmedik kuyu başında bir köpeğe rast gelmiş. Susuzluktan dili sarkarak köpek soluyor, susuzluk onu öldürmeğe yaklaştırmış bulunuyordu. Kadın hemen ayğından ediğini çıkarmış ve onu (başının) yaşmağiyle sıkıca bağlıyarak (kuyuya sarkıtmış) kuyudan su çıkar (ıp köpeği sula) mıştır. Bu sebeple fâhişe kadın mağfiret olunmuştur. 1366


AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ

 Âdem (A.S);Hazret-i Âdem'in boyu;Melekler ÂDEM'İN BOYU VE SÛRETİ HAKKINDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Allah, Âdem (Peygamber) i (şu güzel insan kılığında) yarattı. Boynunun uzunluğu (bugünün müteâref ölçü mikyâsiyle) altmış zirâ' idi. (Hilkati tamamlandıktan) sonra Allahu Teâlâ ona: - Haydi, Meleklerden şu (rada otura) nların yanlarına git de onlara selâm ver!. Ve onların senin selâmını nasıl karşıladıklarını (iyi) dinle!. Çünkü bu, hem senin, hem de (senden sonra) zürriyetinin selâmlaşma (nümûne) sidir. Bunun üzerine Âdem Meleklere: - Es-selâmü aleyküm (kazâdan, belâdan esenlik üzerinize olsun!) dedi. Onlar da: - Es-selâmü aleyke ve rahmetu'llah (Esenlik ve Allah'ın rahmeti üzerine olsun!) diye karşıladılar. Ve selâmlarına "ve rahmetu'llah" ziyâde ettiler (ki, bu, selâmlaşmanın ilk meşrûiyetidir). Âdem, beşerin büyük atası olduğu için Cennet'e her giren kişi, Âdem'in (bu güzel) sûretinde girecektir. Âdem'in (sonra gelen) ahfâdı onun güzelliğinden birer parçasını kaybetmeğe devâm etti. Nihâyet (bu eksiliş) şimdi (Muhammed ümmetinde) sona erdi. 1367

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Abdullah b. Selâm'ın müslüman oluşu, menkıbeleri;Cennet ehlinin ilk yiyeceği;Çocuğun anasına yahut babasına benzemesi;Kıyâmet alâmetleri ABDULLÂH İBN-İ SELÂM'IN MÜSLÜMAN OLMASI;ABDULLÂH İBN-İ SELÂM'IN RESÛL-İ EKREM'E ÜÇ SORGUSU;ABDULLÂH İBN-İ SELÂM'IN MÜSLÜMANLIĞINA YEHÛD'UN İ'TİRÂZI Enes b. Mâlik Rivâyete göre demiştir ki: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in Medîne'ye gelmeleri haberi Abdullah İbn-i Selâm'a erişmişti de o hemen Resûlullah'a gelerek: - Yâ Muhammed! Ben sana üç suâl soracağım ki, bunların cevablarını yalnız Peygamber olan bilebilir? dedi: 1) Eşrât-ı sâatin (Kıyâmet alâmetlerinin) evvelkisi nedir? 2) Ehl-i Cennet (Cennet'e girdiklerinde) ilk önce hangi taâmı yiyecekler? 3) Çocuk ne cihetle babasına benzer, hangi bir sebeple de ana soyuna çeker? diye sordu. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - Bu mes'eleleri önün sıra Cibrîl bana haber vermişti! buyurdu. Bunun üzerine Abdullah: - (Bırak onu) o Cibrîl Melekler arasında Yehûdî düşmanıdır! dedi. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem (asıl cevâba başlıyarak): - 1) Kıyâmet alâmetlerinin en öncesi bir ateştir ki, o, insanları Maşrık'tan Mağrib'e sürecektir. 2) Ehl-i Cennet'in yiyeceği ilk taâm da balık ciğerinin (sarkmış olan) fazlasıdır. 3) Çocuğun (baba ve ana soylarına) benzemesine gelince: erkeğin kadına cinsî münâsebette bulunduğu sırada erkeğin suyu kadınınkinin önüne geçerse, çocuk babaya benzer. Kadının suyu erkeğinkinin önüne geçerse, çocuk anaya benzer, buyurdu. Bunun üzerine Abdullah İbn-i Selâm: - Kat'î sûrette ben şehâdet ederim ki, sen yâ Muhammed Allah'ın (Hak) Peygamberisin" dedi. Bundan sonra İbn-i Selâm (devâmla): Yâ Resûla'llah! Yehûd, insanı hayrette bırakacak sûrette yalan söyleyen, asılsız isnâd ve iftirâlarda bulunan haksız bir millettir. Eğer siz ben (im seciyemi, her hâlim) i onlardan sormazdan önce benim müslüman olduğumu duyup öğrenirlerse muhakkak onlar yanınızda bana (akla gelmedik) büthân ve iftirâlarda bulunurlar. (Siz beni onlardan sorunuz!) dedi. Bunu müteâkip idi ki, Resûlullah'ın huzûruna bir Yehûd (zümresi) geldi. Abdullah da evi(n mahfûz bir tarafın)a çekiliverdi. Şimdi Resûlullah Yehûdîlere: - Aranızdaki Abdullah İbn-i Selâm nasıl adamdır? diye sordu. Yehûdîler: - O, bizim en yüksek bir âlimimizdir. Bu derece yüksek bir âlimimizin de oğludur. Yine İbn-i Selâm, bizim en hayırlımızdır ve en hayırlı bir sîmâmızın da oğludur! dediler. Bunun üzerine Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: Abdullah müslüman olduysa ne dersiniz, (siz de müslüman olur musunuz?) diye sordu. Yehûdîler: - Böyle şeyden onu Allah korusun! diye karşıladılar. Bunun üzerine Abdullah Yehûdîlere karşı çıktı. Ve: - "Eşhedü en lâ ilâhe illa'llah ve eşhedü enne Muhammeden Resûlullah = bilirim (ey Yehûdî cemâati, size de) bildiririm ki, Allah'dan başka yoktur tapacak. Yine bilirim, bildiririm, Allah'ın elçisidir Muhammed" dedi. Bu def'a da Yehûdîler: - O bizim şerîrimizdir, şerîrimizin de oğludur! demeğe başladılar. Ve İbn-i Selâm' (ın ırzı, nâmûsu, neseb ve şerefi) hakkında türlü iftirâlarda
bulundular. (Bu mütenâkız şehâdet üzerine Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - Birinci şehâdetiniz bize kâfîdir; ikincisi ise lüzumsuzdur! buyurdu). 1368

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Benî İsrâil;Havvâ;Kadın cinsinin hıyâneti ET VE KARINLARLA İLGİLİ RİVAYET Ebû Hüreyre Rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: "Eğer Benî İsrâil olmasaydı et kokmazdı. Sonra Havvâ (anamız) olmasaydı kadın cinsi zevcine hiyânet edip aldatmazdı" dediği rivâyet olunmuştur. 1369

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Allâh'a şirk koşmamak;Cehennem azâbı ŞİRK İLE İLGİLİ HADİS Enes b. Mâlik Rivâyet olunduğuna ve müşârün-ileyh, rivâyetini Resûlullah'a ref' ve îsâl ettiğine göre: Allahu Teâlâ (Kıyâmet gününde) Cehennemliklerin azâb cihetiyle en hafîfi olan (Ebû Tâlib gibi) birisine: - Farzedelim ki, yeryüzünde mal olarak ne varsa hep senin olsa, şu azâbtan kurtulmak için onu fedâ eder mi idin? diye soracaktır. O da: - Evet, fedâ ederdim, yâ Rabbî! diyecek. Bunun üzerine Allahu Teâlâ: - Fakat sen, Âdem (atan) in sulbünde iken ben senden (şimdi göze aldığın fedâkârlıktan) daha ehven bir şey istemiştim ki, bana şirk ve küfür etmemendi. Fakat sen (dünyâya gelince Tevhid'den) imtinâ edip şirki iltizâm ettin! diyecektir. 1370

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Kâbil'in Hâbil'i öldürmesi;Kötü çığır açanlar KÂBİL'İN HÂBİL'İKATLİ HADİSİ Abdullâh b. Mes'ûd Rivâyete göre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Hiç bir Âdem-oğlu zulm ile öldürülmez, ancak onun kanı (nın günâhı) ndan birinci Âdem (atanın) oğlu (Kabil hesâbı) na bir pak ayrılır. Çünkü bu cinâyeti âdet edenlerin önderi odur. (Kardeşi Hâbil'i öldürmüştür). 1371

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Kötülüğün artması iyilikleri de helâk eder YE'CÛC VE ME'CÛC'LE İLGİLİ ZEYNEP BİNT-İ CAHŞ HADİSİ Zeyneb Bint-i Cahş (Peygamberimiz'in kadınlarından) Zeyneb Bint-i Cahş radiya'llahu anhâ'dan gelen rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem bir kere telâşla Zeyneb'in yanına girerek: - Lâ ilâhe illâ'llah, vukuu yaklaşan bir şerden, büyük bir fitneden dolayı vay Arabın hâline?, Bugün Ye'cûc ve Me'cûc'un seddinden şunun gibi bir delik açıldı! buyurdu da baş parmağiyle onu ta'kîb eden (şehâdet) parmağını halkaladı. Bunun üzerine Cahş kızı Zeyneb: - Yâ Resûlullah! İçimizde bu kadar sâlih (kimse) ler varken biz helâk olur muyuz? diye sordu. Resûlullah: Evet! Fısk-u fücûr, fuhş ve ma'sıyet çoğaldığı zaman (helâk olursunuz!) diye cevab verdi. 1372

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Âdem (A.S);Kıyâmet günü;Ye'cüc-Me'cüc MUHAMMED ÜMMETİ CENNET HALKININ YARISIDIR Ebû Saîd-i Hudrî Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: (Kıyâmet günü) Allah Tebâreke ve Teâlâ, Âdem (atamız) a: - Yâ Âdem diyecek, o da icâbet ederek: - Yâ Rab! Fermânına mükerreren icâbet ve mülâzemet eder ve her emrini infâza dâimâ kıyâm ve mübâderet eylerim! Ve her hayır, Sen'in emir ve fermânında tecellî eder, diyecek. Bunun üzerine Allahu Teâlâ: - Cehennem'e girecekleri (halk arasından) seçip gönder! buyuracak. Âdem Peygamber: - Yâ Rab! Cehennem'e gönderileceklerin mikdârı ne kadardır? diye soracak... Allahu Teâlâ: - Her bin kişiden dokuz yüz doksan dokuzu! diye cevap verecek. Ve Cenâb-ı Hak Âdem'e böyle buyurduğu sıra (bunun verdiği şiddetli korkudan) gûyâ çocuk ihtiyarlayacak, her gebe kadın da çocuğunu düşürecek. Ve o anda, Habîbim, mahşer halkını (korkudan) sarhoş sanırsın! Halbuki onlar hiç de sarhoş değillerdir. Ancak o sekir, Allah'ın şiddetli (emrinin netîcesi duyulan) azâb (ın bir eseri) dir. Resûlullah'ın huzûrunda bulunan Ashâb: Yâ Resûla'llah: O (binde) bir hangimiz olabilir? diye sordular. Resûlullah: - Size müjdeler olsun, sizden bir kişiye mukabil Ye'cûc ve Me'cûc'dan bin kişi (Cehennem'e gönderilecektir) buyurdu. Sonra da: Hayâtım yed-i kudretinde olan Allah'a yemîn eder de kat'î olarak umarım ki: siz (Muhammed ümmeti) ehl-i Cennet'in dörtte birini teşkîl edesiniz! diye müjdeledi. Bunun üzerine biz: Allahu Ekber, dedik. Bunun üzerine Resûlullah: Umarım ki, ehl-i Cennet'in üçte birisi olasınız! buyurdu. Biz yine tekbîr getirdik. Bunun üzerine de: Umarım ki: ehl-i Cennet'in yarısı olasınız! buyurdu. Biz de tekbîr getirdik. En sonu Resûlullah: Siz mahşer halkının umûmuna kıyâs edilince, ancak siz bir beyaz öküzün derisi üzerindeki siyah bir tüy mesâbesindesiniz. Yâhut da siyah bir öküz derisinde sanki beyaz bir tüy, buyurdu. 1373

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Kabirden kalkış;Kıyâmet günü İBRÂHİM ALEYHİ'SELÂM Abdullâh b. Abbâs Rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: "Siz (kabirden kalktığınızda) ayağınız çıplak, vücûdünüz uryân, (anadan doğma) erlik yeriniz sünnetsiz olarak haşrolunacaksınız!" buyurmuş. Sonra Resûlullah: "Kıyâmet koptuğu gün biz, gök (tabakaların) ı, kitaplar içinde defter (yaprakları) dürer gibi düreceğiz. (İnsanları da) ilk yaratmağa başladığımız gibi va'dettiğimiz vechile iâde edeceğiz. Şüphesiz biz (va'dimizi) yaparız." (Meâlindeki âyeti okudu. Ve (şöyle dedi:) Kıyâmet günü (Peygamberlerden) ilk elbîse giydirilen kişi (en büyük babam) İbrâhîm'dir. Yine Kıyâmet günü Ashâbımdan bâzı kimseler (yakalanıp) sol tarafa (Cehennem tarafına) götürülürler. Hemen ben: onlar benim Ashâbımdır, (bırakın) diye sesleneceğim de bana: Yâ Muhammed! Emîn ol ki, sen bunlardan ayrıldığındanberi onlar ökçelerine basarak geri dönmüş mürtedlerdir! diye cevap verilecektir. Ben de Allah'ın sâlih kulu ve Peygamberi (Îsâ İbn-i Meryem) in dediği gibi (şöyle) diyeceğim: - Yâ Rab! Bunların içlerinde bulunduğum müddetçe üzerlerine şâhid ve nigehbân oldum. Beni sen vefât ettirince, onlar üzerine yalnız Sen murâkıp oldun. Esâsen Sen Rabbım, her şey'e şâhitsin! Eğer onlara azâb edersen, şüphesiz onlar Sen'in kullarındır; eğer mağfiret edersen yine şüphesiz Sen Azîz'sin, (ne dilersen yaparsın sana güç değildir) Hakîm'sin (âdilâne yaparsın!). 1374

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ İbrâhim (A.S);Kıyâmet günü;Müşrik ataya mağrifet dilememek HAZRET-İ İBRÂHÎM VE BABASI ÂZER Ebû Hüreyre Rivâyete göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Kıyâmet gününde İbrâhîm, babası Âzer ile -Âzer'in yüzü simsiyah toz, toprak içinde- karşılaşacaktır. İbrâhîm babasına: - Ben sana (dünyâda) bana âsî olma! demedim mi? diyecek. Babası da ona: - İşte bugün sana âsî olmayacağım, diye cevap verecek. Bunun üzerin İbrâhîm: Yâ Rab! Sen bana insanlar ba's olunduğ gün beni zelîl ve rüsvây etmeyeceğini va'detmiştin. Şimdi Allah'ın rahmetinden çok uzak olan babamın vaziyetinden daha çok âr ve hayâyı mûcib hangi rüsvaylık olabilir, diyecektir. Allahu Zü'l-Celâl de: - Yâ İbrâhîm, ben Cennetimi kâfirlere haram kılmışımdır! diyecek. Bundan sonra Hak Teâlâ tarafından: Yâ İbrâhim, şu iki ayağının altındaki nedir? denilecek. İbrâhim bakınca bir de nö görsün ayakları altında kana bulanmış bir sırtlan (ki, İbrâhîm'in babası bu fenâ sûrete mesh edilmişti). Bu çirkin manzara üzerine onun ayaklarından yakalanıp Cehennem'e atılacaktır. 1375

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Yûsuf (A.S) İNSANLARIN FAZÎLET MİKYÂSI TAKVÂ OLDUĞUNA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: - Yâ Resûla'llah! Nâsın (Allah yanında) en çok kerem ve ihsâna nâil olanı kimdir? diye sorulmuştu. O da: - (Hayır işlemek cihetiyle) nâsın en ziyâde muttakî olanıdır, buyurdu. Suâl soranlar: - Yâ Resûla'llah! Size amel cihetiyle sâhib-i kerem kişiyi sormuyoruz, dediler. Bunun üzerine Resûlullah: - Öyle ise (şeref cihetiyle de) Yûsüf Nebiyyullah'tır. (Yûsüf) Nebiyyullah (Ya'kub'un) oğludur. (O da) Nebiyyullah (İshâk'ın) oğludur. (O da) Halîlullah (İbrâhîm'in) oğludur, buyurdu. Suâl soranlar: yâ Resûlullah, biz size bunu da sormadık, dediler. Bu def'a Resûlullah: - Anlaşılan siz (mensûbiyetleriyle iftihar ettiğiniz) Arab (şeceresin) in usûlünden (anaç soylarından) soruyorsunuz! (iyi biliniz ki) Arabların câhiliyet zamânında hayırlı olanları ilim üzere hareket ederlerse, İslâm devrinde de en hayırlıdırlar! buyurmuş (ve câhiliyet devrinde tefâvüt, neseble, ecdâdın şerefine izâfetle idi. İslâm nazarında ise insanlar arasında fark, fazîlet ve ilm-ü hikmet cihetiyle olduğuna işâret etmiştir). 1376

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ İbrâhim (A.S);Melekler İNSANLARIN FAZÎLET MİKYÂSI TAKVÂ OLDUĞUNA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Semüre b. Cündeb Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Bu gece bana (rü'yamda) her zaman gelen iki Melek (Cibrîl ile Mîkâil) geldi. Bunlarla berâber gittik, nihâyet uzun boylu bir kişinin yanına vardık. (Semâya doğru yücelen) boynunun uzunluğundan onun başını görmeyeyazdım. O uzun boylu zât İbrâhîm (Halîl) salla'llahu aleyhi ve sellem'dir. 1377

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ İbrâhim (A.S) PEYGAMBERİMİZİN SÎMÂCA HAZRET-İ İBRÂHÎM'E BENZEYİŞİ Abdullâh b. Abbâs Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Amma İbrâhîm' (in şekl-ü şemâilin) i görmek isterseniz, arkadşınız (ın yüzün) e bakınız!. Mûsâ ise buğday renkli, etli ve toplu gövdelidir. (Mûsâ'yı da bu gece rü'yamda gördüm) lifle yularlanmış kızıl bir deve üzerinde (hac mevsiminde telbiye ederek Erzak) vâdîsinde öyle akıp gidiyordu. Ben ona (Mi'râc gecesi baktığım ve gördüğüm gibi hakîkat olarak) bakıp görüyordum. 1378

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ İbrâhim (A.S);Sünnet olmak HİTÂNIN İBRÂHÎM'İN SÜNNETİ OLDUĞU HADÎSİ Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in: "İbrâhîm aleyhi's-selâm seksen yaşında olduğu halde (Şam mülhakatından) Kaddum köyünde sünnet oldu" dediği rivâyet olunmuştur. Yine Ebû Hüreyre'den gelen bir rivâyette (Kaddum yerinde) muhaffet olarak Kadum vârid olmuştur (ki, marangoz âleti olan keserle sünnet oldu demektir). 1379

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Sünnet olmak;Yalan söylemenin meşrû olduğu yerler HAZRET-İ İBRAHÎM'İN MASLAHATA MÜSTENİD ÜÇ YALANI Ebû Hüreyre Rivâyet olunduğuna göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: İbrâhîm aleyhi's-salâtü ve's-selâm yalnız üç def'a, bundan ikisi (kendisine âit bir sebeple değil, münhasıran) (te'vîl ile ve başka ma'nâya çevirerek) yalan söylemiştir. Azîz ve Celîl olan Allah'ın zâtı ve rızâsı için: birisi (putperestlere): hakîkaten ben hastayım! demesi, öbürüsü de: belki putların şu büyüğü bu işi işlemiştir! demesi. Resûlullah (üçüncüsü için de şöyle) demiştir: İbrâhîm günün birinde (bir kadın güzeli olan zevcesi) Sâre ile berâber ansızın Cebâbîre'den azılı bir zâlim (olan Mısır veya Erdün melîkinin bulunduğu şehr) e uğrayıvermişti. (Adamları tarafından) Melîk'e: Şehre müsâfir bir kişi gelmiştir. Berâberinde insanların en güzeli bir kadın vardır! diye haber verildi. Zâlim Melîk İbrâhîm'e haber gönderdi. Geldiğinde Sâre'den bahsederek: - Bu kadın kimdir? diye sordu. Hazret-i İbrâhîm: - (Din cihetinden) kız kardeşim, dedi. Sonra İbrâhîm Sâre'nin yanına geldi... Buhârî hadîsin alt tarafını da rivâyet etmiştir ki (uzunca bir metn ile) yukarıda geçti. Ümm-i Şüreyk hadîsinde Resûlullah'ın zehirli alaca kelerin öldürülmesini emrettiği yukarıda geçmişti. Buradaki rivâyette: kelerin İbrâhîm aleyhi's-selâm'ın ateşini üflediğini ziyâde etmiştir. 1380

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Hacer;İbrâhim (A.S);Kâ'be'nin inşâsı;Zemzem suyu İBRÂHÎM, İSMÂİL, HÂCER KISSASI HAKKINDA BUHÂRÎ'NİN İBN-İ ABBÂS'DAN MUFASSAL RİVÂYETİ Abdullâh b. Abbâs Şöyle rivâyet olunmuştur: Kadınların uzun etekli libâs kullanmaları İsmâil'in anası (Hâcer) tarafından konulmuş bir âdettir. Hâcer, (kıskanç ortağı) Sâre'den izini gizlemek için uzun eteklik giymişti. İbrâhim Hâcer'le evlenip İsmâil doğduktan sonra emzirmekte olduğu bu oğliyle berâber (Sâre'nin taarruzundan korunmak için Şam'dan çıkıp Mekke'ye) geldi. Nihâyet Hâcer'le İsmâil'i Mescid-i Harâm'ın (bugün bulunduğu) yerin, ve Mescidin yüksek bir mahallindeki Zemzem kuyusunun yukarısında büyük bir ağacın yanına bıraktı. O târihte Mekke'den hiç bir kimse yoktu. Hattâ içecek su da yoktu. İşte İbrâhîm bu ana ve oğulu buraya bıraktı. Yanlarına içi hurma dolu (meşin) bir dağarcık, içi su dolu bir kırba bıraktı. Sonra İbrâhîm kendi (Şam'a) gitmek üzere döndü. İsmâîl'in anası Hâcer de peşi sıra onu ta'kîb etti de: - Ey İbrâhîm, bizi bu vâdîde bırakıp da nereye gidiyorsun? Öyle bir vâdî ki, ne görüp görüşecek var, ne başka bir hayat eseri var. (Vahşet-âbâd yer) dedi. Hâcer bu sözlerini tekrâr ettiyse de İbrâhîm ona dönüp bakmadı. Nihâyet Hâcer ona: - (Bizi burada bırakmağı) Allah mı sana emretti? diye sordu. İbrâhîm: - Evet, Allah emretti! diye cevap verdi. Bunun üzerine Hâcer: - Öyle ise (Allah bize yetişir), O bizi korur, bırakmaz! dedi. Sonra (Kâ'be'nin yerine) döndü. İbrâhîm de ayrılıp gitti. Tâ Mekke'nin üstündeki "Seniyye" mevkiinde görülmiyecek bir yerde bulununca, yüzünü Kâ'be'ye döndürdü. Sonra ellerini kaldırarak şu kelimelerle duâ etti de: - Rabbım! Zürriyetimden bir kısmını (İsmâil ile onun soyunu) ekin bitmez bir vâdîde Sen'in, taarruzu harâm olan, Beyt'inin yanında iskân ettim. Nâstan bir kısım kimseleri, (namaz kılmak için) zürriyetimin bulunduğu bu yere doğru meylettirip heveslendir! Ve onları her nevi' meyvalardan merzûk et!. Gerektir ki, Sana şükrederler! dedi. Artık İsmâil'ın anası, oğlu İsmâil'i emziriyor ve (kendisi) kırbadaki sudan içiyordu. Nihâyet kırbadaki su bitince hem Hâcer, hem de çocuğu susadı. Hâcer çocuğun susuzluktan toprak üstünde sızlanarak yuvarlandığına bakmağa başladı. Fakat çocuğun bu elîm hâline bakmaktan fenâlaşarak onun yanından kalkıp biraz öteye gitti. Ve o mıntıkada Kâ'be'ye en yakın dağ olarak Safâ tepesini buldu. Ve bunun üstüne çıktı. Sonra vâdîye karşı durup bir kimse görebilir miyim? diye bakmağa başladı. Fakat hiçbir kimse göremiyordu. Bu def'a Safâ tepesinden indi. Vâdîye varınca (ayağına dokunmamak için) entârisinin eteğini topladı. Sonra müşkül bir işle karşılaşan bir insan azmiyle koştu. Nihâyet vâdîyi geçti. Sonra Merve mevkiine geldi. Orada da biraz durdu. Ve bir kimse görebilir miyim? diye baktı. Fakat hiçbir kimse göremedi. Hâcer bu sûretle (Safâ ile Merve arasında) yedi def'a gitti, geldi. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: bunun için nâs (hacılar) Safâ ile Merve arasında sa'yederler, buyurmuştur. Son def'a Merve üzerine çıktığında bir ses işitti. Ve kendisi nefsine
hitâb ederek: sus, iyice dinle! dedi. Sonra dikkatle dinledi. Bu sesi evvelki gibi bir daha işitti. Bunun üzerine Hâcer: ey ses sâhibi, sesini duyurdun!. Eğer sen bize yardım etmek kudretine mâlik isen, bize yardım et! dedi. Ve böyle der demez hemen Zemzem kuyusunun yerinde bir melek (Cibrîl) göründü. O Melek ayağının topuğiyle, yâhut kanadiyle yeri kazıyordu. Nihâyet su göründü. 1381

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Mescid-i Aksâ'nın fazîleti;Mescid-i Harâm'ın fazîleti;Namazı vakti içinde kılmak YERYÜZÜNDEKİ MESCİDLERİN EN EFDALİ KÂ'BE MESCİDİ, SONRA MESCÎD-İ AKSÂ OLDUĞU Ebû Zerr-i Gıfârî Rivâyete göre şöyle demiştir: bir kere ben: - Yâ Resûla'llah! (ibâdet için) en önce yeryüzünde hangi mescid binâ kılındı? diye sordum. Resûlullah: - Mescid-i Harâm! buyurdu. Ben: - Sonra hangisi? dedim. Resûlullah: - Mescid-i Aksâ! buyurdu. Sonra ben: - Bu iki mescidin kuruluşu arasında ne kadar zaman vardır? dedim. Resûlullah, Kırk sene, buyurdu, Sonra: - Namaz vakti girdikten sonra namaz sana nerede yetişirse, namazı orada (vakti için) kıl!. Çünkü fazîletli namaz vakti içinde kılınandır! dedi. 1382

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Hz. Peygamber'e salavât NAMAZDA TEHİYYATTA OKUDUĞUMUZ SALEVATTA İBRÂHÎM'İN ZİKRİ Ebû Humeyd Ensârî-i Sâidî Rivâyete göre: - Yâ Resûla'llah! Sana nasıl salât-ü selâm getirip duâ edelim! diye sormuşlardı da Resûlulah salla'llahu aleyhi ve sellem: - Şu (meâldeki) duâyı okuyunuz, buyurmuştur: Yâ Rab! Muhammed'e (dünyâda şerîatini, âhirette şefâatini) kutlu kıl; âilesine ve bütün ümmetine de rahmet eyle! Nasıl İbrâhîm'e kutlu kıldın, rahmet ettinse!. Yâ Rab! Muhammed üzerinde (ona verdiğin) şeref ve saâdeti dâim kıl!. Kadınlarının ve bütün ümmetinin üzerinde de sâbit kıl!. Nasıl İbrâhîm'in üzerinde sâbit ve mübârek kıldınsa!. Yâ Rab, Sen Hamîd'sin, Sen Mecîd'sin!. 1383

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Şeytanın şerrinden Allâh'a sığınmak PEYGAMBERİMİZİN AZÎZ HAFÎDİ HASAN VE HÜSEYN'E VE İBRÂHÎM'İN OĞLU İSMÂİL İLE İSHÂK'A ETTİKLERİ ME'SÛR DUÂLARI Abdullâh b. Abbâs Gelen bir rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (muazzez hafidleri) Hasen'le Hüseyn'e (meâli aşağıdaki duâyı) okurdu. Ve: (Büyük) babanız (İbrâhîm) de bu duâyı (oğulları) İsmâil ile İshâk'a okurdu! der idi: Allah'ım -insin, cinnin, şeytanı(nın şerri)nden, (zehirli) haşerattan ve dokunan her kötü gözden- şifâ veren kelimelerine sığınırım. 1384

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ İbrâhim (A.S)'ın ölülerin diriltilmesine dair aklî istidlâli;Lût (A.S);Yûsuf (A.S) İBRÂHÎM, LÛT, YÛSÜF PEYGAMBERLERE ÂİT ÜÇ VÂKIA Ebû Hüreyre Rivâyet olunduğuna göre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem (tevâzu' ederek) şöyle buyurmuştur: (ölen bir zî-hayâtın diriltilmesinden şüphelenmeğe) biz İbrâhîm'den daha haklıyız. İbrâhîm Cenâb-ı Hakk'a: - Yâ Rab, ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster! diye niyâz ettiği zaman İbrâhîm'e Rabb'ı: - Yoksa bu işe inanmıyor musun? demişti. İbrâhîm: - Hayır, inanıyorum yâ Rabbî! Şu kadar ki, nasıl diriltildiğine gönlüm iyice kansın, yatışsın istiyorum, demiştir. Allah, Lût Peygambere de rahmet etsin! O da (Allah'a ilticâ edip dururken) kavmine: [Benim size karşı bir kuvvetim olsaydı, yâhut çok sarp bir kaleye sığınabilseydim. (misâfirlerimi şerrinizden sıyânet ederdim) demiştir]. (Sonra) Resûlullah: [Eğer ben zindanda Yûsuf'un kaldığı gibi uzun zaman mahpus kalsaydım (onu) mahbesten çağırmağa gelen kişinin o da'vetine hemen icâbet ederdim (de: haydi efendine git de tahkîkat yapsın!) demezdim] buyurmuştur. 1385

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Ok atmak RESÛLULLÂH'IN OK SPORCULARINI TEŞVÎKİ HAKKINDA SELEME İBN-İ EKVA' HADÎSİ Seleme İbn-i Ekva' Rivâyete göre şöyle demiştir: bir kere Eslem kabîlesinden bir cemâat (müsâbaka için) ok atışırken Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem yanlarına uğradı da: - Ey İsmâil oğulları, haydi ok atınız!. Sizin (büyük) babanız da (mâhir) bir ok atıcı idi. (Bu müsâbakada) ben filân oğlu (İbnü'l-Ekva') ile berâberim, buyurdu. Râvî der ki: Peygamber'in bu sözünü işitince iki gurub müsâbakacılardan bir tarafı ellerini ok atmaktan çektiler. Bunun üzerine Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - Size ne oldu ki, ok atmıyorsunuz? buyurdu. Onlar da: - Yâ Resûla'llah! Siz, muhâlifimiz gurub ile berâberken (o tarafa) nasıl ok atarız?dediler. Resûlullah: - Haydi atınız!. Ben sizin hepinizle berâberim, buyurdu. 1386

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Sâlih (A.S.) ve Semûd Kavmi SÂLİH ALEYHİ'S-SELÂM VE SEMÛD KAVMİ Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Tebük gazâsında Semûd kavminin helâk olduğu vâdîde konakladığı zaman Ashâb'ına: Buranın kuyusundan (su) içmemelerini ve buradan su almamalarını i'lân etti. Ashâb: "Yâ Resûla'llah! Biz, bu kuyunun suyundan alıp hamur yoğurduk, su kaplarımızı doldurduk!" dediler. Bunun üzerine Resûlullah: "Öyle ise hamuru atınız, o aldığınız suyu da dökünüz!" buyurdu. 1387

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Yâkub (A.S.) YA'KÜB ALEYHİ'S-SELÂM VE YÛSÜF AYEYHİ'S-SELÂM LA İLGİLİ HADİS Abdullâh b. Ömer Rivâyet olunduğuna göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: "Kerîm oğlu, Kerîm oğlu, Kerîm oğlu Kerîm; İbrâhîm oğlu, İshâk oğlu, Ya'kub oğlu Yûsüf aleyhimü's-selâm'dır" buyurmuştur. 1388

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Hz.Mûsâ;Hızır;Mûsâ (A.S.) HIZIR VE MÛSÂ ALEYHİME'S-SELÂM Ebû Hüreyre Rivâyet olunduğuna göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Hızr'a Hızır denilmesinin sebebini îzâh ederek: "Hızır otsuz kuru bir yere otururdu da ansızın o otsuz yer yeşillenerek peşi sıra dalgalanırdı" buyurmuştur. 1389

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ El emeği, alın teri ile kazanmak;Peygamberler çalışmıştır HIZIR VE MÛSÂ ALEYHİME'S-SELÂM Câbir b. Abdullâh Rivâyete göre şöyle demiştir: Biz bir kere Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem ile berâber (Merrü'z-Zahrân mevkiinde) misvak ağacının yemişini toplayorduk. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem orada bulunanlara: - Siz bu yabânî yemişin kararanlarını tercîh ediniz!. Çünkü onun siyahı en lezzetlisidir, buyurdu. Orada bulunan Ashâb: - Yâ Resûla'llah! (Bu yemişin iyisini, kötüsünü çobanlar bilir.) Siz koyun güttünüz mü? diye sordular. Resûlullah: - (Acâyip! Mûsâ olsun, başkası olsun) Peygamberlerden hiç bir Peygamber yoktur, o muhakkak koyun gütmüştür, buyurdu. 1390

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Âsiye;Fazîletli kadınlar;Hz. Âişe'nin fazîleti;Kemâle eren kadınlar;Meryem HAZRET-İ ÂSİYE. VE MÛSÂ'NIN SEBEB-İ HAYÂTI OLDUĞU VE TÂHÂ, KASAS SÛRELERİ Ebû Mûsâ el-Eş'arî Rivâyete göre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Erkeklerden çoğu (fazîlette) kemâle erdi. Halbuki kadınlardan yalnız Fir'avn'in kadını Âsiye ile İmrân'ın kızı Meryem'den başka hiç biri kemâle erişemedi. (Ümmetimin kadınlarına karşı) Âişe'nin fazîleti de tiridin, başka yemeklere karşı fazîleti gibidir. 1391

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Yûnus (A.S) YÛNÜS ALEYHİ'S-SELÂM Abdullâh b. Abbâs Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'den rivâyetine göre, Peygamberimiz: Hiç bir kişi için: "Ben muhakkak Yûnus İbn-i Mettâ'dan hayırlıyım, demek muvâfık değildir" buyurmuş ve Yûnus'u babası Mettâ'ya nisbet etmiştir. 1392

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Dâvud (A.S) DÂVUD ALEYHİ'S-SELÂM. NİSÂ' VE SEBE' SÛRELERİ ÂYETLERİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: 1393

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Hz. Peygamber'in dâveti;Süleyman (A.S.)'ın bir çocuğun annesi tâyin kıssası SÜLEYMÂN ALEYHİ'S-SELÂM VE İKİ KADIN ARASINDA VESÎLE-İ NİZÂ OLAN BİR ÇOCUK HAKKINDAKİ HÜKMÜNE DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Gelen rivâyete göre, Ebû Hüreyre Resûlulah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işitmiştir: Benim (insanları Cehennem'den korumak için İslâm'a da'vetteki) benzerimle (bâtıl üzerine ısrarda) insanların benzeri şu bir kişinin hal ve şânı gibidir ki o, (odasında) bir ateş (bir mum) yakmış, kelebekler ve şu (sivrisinek gibi) birtakım hayvanlar kendilerini ateşe atmağa başlarlar. Yine Ebû Hüreyre rivâyetle der ki: (Vaktiyle) iki kadın ve kadınlarla berâber onların iki oğlan çocukları vardı. Bunlar (yolda giderken) kurt gelerek bunlardan birisinin (büyük kadının) çocuğunu hemen kapıp gitmiş. Bunun üzerine (çocuğunu kurt kapan büyük) kadın eşi (küçük) kadına: kurt senin çocuğunu götürdü, der. Öbür kadın da: hayır, senin çocuğunu götürdü, der. Nihâyet bu iki hasım muhâkemelerini Dâvud'a arzederler. O da oradaki büyük kadına hükmeder. (Kurdun kaptığı çocuk küçük kadına âit olur). Bunlar muhâkemeden çıkıp Dâvud'un oğlu Süleymân'a giderler. Ve (babasının hükmünü istinâfen) ona bildirirler. O da: haydi bana bir bıçak getiriniz! Çocuğu iki kadın arasında paylaştıralım, demiş. Bunun üzerine küçük kadın: aman öyle yapma, Allah sana rahmet etsin!. Çocuk bu kadınındır, demekle Süleymân da çocuğun küçük kadına âit olduğuna hükmetmiştir. 1394

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Hz. Hatice'nin fazîleti;Meryem HAZRET-İ MERYEM'İN HAZRET-İ HADÎCE VE FÂTIMA'YA TAFDÎLİNİ İŞ'ÂR EDEN EBÛ HÜREYRE'NİN BİR RİVÂYETİ Alî b. Ebî Tâlib Gelen rivâyete göre Alî, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in: "Zamânındaki dünyâ kadınlarının hayırlısı İmrân kızı Meryem'dir. Bu ümmetin kadınlarının hayırlısı da Hadîce'dir" buyurduğunu işittim! demiştir. 1395

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Kureyş kadınları;Meryem HAZRET-İ MERYEM'İN HAZRET-İ HADÎCE VE FÂTIMA'YA TAFDÎLİNİ İŞ'ÂR EDEN EBÛ HÜREYRE'NİN BİR RİVÂYETİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim, demiştir: Kureyş kadınları, deveye binen (Arab) kadınlarının hayırlısı (ve en iyisi) dir. Onlar, kadınların çocuğa en şefkatlisi, elindeki zevcinin malını sıyânet husûsunda kocaya en riâyetlisidir. (Bu hadîsin râvîlerinden Saîd İbn-i Müseyyeb der ki:) bu rivâyeti müteâkip Ebû Hüreyre: "Meryem Bint-i İmrân asla deveye binmedi" derdi. 1396

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Cennet, Cehennem haktır;Hz. Îsâ;Îsâ (A.S) MÂİDE SÛRESİ'NİN 71 VE 72 NCİ ÂYETLERİNDE TESLİS AKÎDESİNİN HAZRET-İ ÎSÂ DİLİYLE REDDİ Ubâde b. es-Sâmit Rivâyet olunduğuna göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Her kim: [Allah'dan başka ibâdet olunacak hiç bir ma'bûd yoktur, yalnız Allah vardır, şerîki yoktur; Muhammed de muhakkak Allah'ın kulu ve O'nun Resûlüdür. Îsâ da Allah'ın kulu ve Resûlüdür. Ve (tekvînî bir emir ile) Meryem (in rahmin)e bıraktığı bir kelimesidir. Ve (bu sûretle) Allah tarafından (hayat verilen) bir ruhtur. (Bir zî-hayattır). Cennet (in varlığı) haktır (ve gerçektir). Cehennem de haktır (ve gerçektir)] diye diliyle ikrâr ve kalbiyle tasdîk ederse, Allah o kimseyi (Cennet'in sekiz kapısından hangisini isterse oradan) Cennet'e kor. O, kul hangi amelde olursa olsun (ayırd etmez). 1397

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Beşikte iken konuşan çocuklar;Kibirlenmek BEŞİKTE SÖYLENEN ÜÇ ÇOCUĞA DÂİR EBÛ HÜREYRE'NİN RİVÂYETİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Beşikte (bir mu'cize olarak) yalnız üç çocuk söylemiştir: (birincisi) Îsâ'dır. (İkincisi) Benî İsrâil zamânında Cüreyc denilen (ruhban) bir kişidir. Cüreyc bir kere (Savmaasında) namaz kılarken anası gelmiş, kendisini çağırmış. Cüreyc: (namazı bozup) anama cevap mı vereyim? Yoksa namaz mı kılayım? diye düşünmüş. (Anası üç def'a çağırdığı halde o namazına devâm etmiş). Bunun üzerine anası: Allah'ım! Bu oğluma fâhişe kadınların yüzlerini göstermedikçe onun canını alma! diye inkisâr eder. Cüreyc Savmaasında bulunduğu sırada bir kadın gelir, musallat olur. Ve ona zinâ teklîf eder. Fakat Cüreyc imtinâ etmekle bu kızgın kadın bir çobana gider, nefsini teslîm eder. Kadın bu cinsî münâsebetten bir oğlan doğurur, (kendisinden sorulduğunda) bu piçi Cüreyc'ten aldığını söyler. Bunun üzerine halk râhibe gelirler ve zavallının Savmaasını (baltalarla, kazmalarla) yıkarlar. Kendisini dışarı çıkarırlar. Cüreyc abdest alır, namaz kılar. Sonra haram-zâdenin yanına gelir: Ey oğul baban kimdir? diye sorar. Çoban! diye cevap verir. Bu garîbeyi gören halk râhibe: Senin ibâdethâneni altından yapacağız! derler: Cüreyc: Hayır, (eskisi gibi) çamurdan yapınız! der. (Üçüncüsü de şudur): Benî İsrâil'den emzikli bir kadın vardı. Bir gün erkek çocuğunu emzirirken yanından yakışıklı ve haşmetli bir süvâri geçmişti. Bunu gören kadın: Allah'ım! Oğlumu bunun gibi (heybetli) kıl! diye duâ eder. Çocuk hemen anasının memesini bırakır, ve süvârîye döner de: Yâ Rab! Beni bunu gibi kılma! diye duâ eder. Sonra ana memesine dönüp emmeğe başlar. Râvî Ebû Hüreyre der ki: (Resûlullah bunu bize hikâye ederken parmağını ağzına koyarak çocuğun emdiğini temsîl etmişti. Bu vaziyet gözümün önündedir.) Şimdi ben, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in parmağını emdiğini görür gibiyim. Bundan sonra da o emzikli kadının yanından bir câriye geçer. Bu def'a da: Yâ Rab! Benim oğlumu şu câriye gibi (hakir) yapma! diye duâ eder. Bu def'a çocuk anasının memesini bırakır da: Yâ Rab! Beni bunun gibi kıl! der. Şimdi kadın çocuğuna: niçin böyle söyledin? diye sorar da çocuk şöyle cevap verir: o süvârî kibirli zâlimlerden birisi idi. Amma şu câriye (ne zavallı kadındır:) sen çaldın, sen zinâ ettin! di(ye iftirâ ede)rler. Habuki o, bunların hiç birisini işlememiş (ma'sûm) bir kadındır. 1398

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Hz. Îsâ;Hz.Mûsâ;İbrâhim (A.S);Îsâ (A.S);İsrâ ve Mi'rac;Mi'râc;Mûsâ (A.S.) PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN Mİ'RAC'DA ÎSÂ, MÛSÂ, İBRÂHİM PEYGAMBERLERE MÜLÂKÎ OLMASI Abdullâh b. Ömer Gelen rivâyete göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: (Mi'rac gecesi) ben Îsâ, Mûsâ, İbrâhîm (Peygamberler)i gördüm. Amma Îsâ (duru beyaz üzerinde) al çehreli, kıvırcık saçlı, geniş göğüslü idi. Amma Mûsâ kara yağız, uzun boylu, düz saçlı idi. Sanki Sudanlılardan birisi. 1399

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Deccâl;Hz. Îsâ;Îsâ (A.S) ÎSÂ MESÎH ALEYHİ'S-SELÂM İLE DECCAL MESÎH HAKKINDAKİ RİVÂYETLER Abdullâh b. Ömer Rivâyet olunduğuna göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem demiştir ki: Ben bu gece kendimi rü'yamda Kâ'be'de buldum. Ansızın esmer bir kişi gördüm. Sanki o, esmer insanlardan görülenlerin en güzeli, başının saçı iki omuzu arasında sarkıyordu. (Yeni) taranmış ve arınmıştı da baş (ının saç)ı su damlatıyordu. İki elini iki kişinin iki omuzuna koyarak Beyt'i tavâf ediyordu. (Orada bulunanlara:) bu kimdir? diye sordum. Onlar: bu Meryem'in oğlu Mesîh (Îsâ) dır, dediler. Sonra onun arkasında gayetle kıvırcık saçlı, sağ gözü sakat ve börtlek, gördüğüm insanlar arasında İbn-i Katan'a en çok benzeyen birisini gördüm. Bu da iki elini bir kişinin iki omuzuna koyarak Beyt'i tavâf ediyordu. (Oradakilere) bu kimdir? diye sordum. Onlar: Mesîh Deccal'dır, diye cevap verdiler. 1400

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Deccâl;Hz. Îsâ;Îsâ (A.S) ÎSÂ MESÎH ALEYHİ'S-SELÂM İLE DECCAL MESÎH HAKKINDAKİ RİVÂYETLER Abdullâh b. Ömer Rivâyette müşârün-ileyh demiştir ki: hayır, vallahi Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Îsâ kırmızı (çehrelidir) demedi. Lâkin o, şöyle dedi: Ben bir kere uyumuştum. (Rü'yamda) Kâ'be'yi tavâf ediyordum. O sırada esmer, salıverilmiş düz saçlı bir kişi gördüm. İki kişi arasında onlara dayanarak ve iki tarafa bocala (yarak tavâf edi) yordu. Başı (nın saçı) su döküyordu. Yâhut su akıtıyordu. (Orada bulunanlara:) Bu kimdir? diye sordum. Meryem-oğlu, dediler. Ona iltifat etmek üzere ilerlediğim sırada bir de kırmızı yüzlü, uzun boylu; başı kıvırcık saçlı; sağ gözü sakat, börtlek; sanki salkımındaki emsâlinden dışarı çıkmış iri bir üzüm tânesi. (Orada bulunanlara:) bu kimdir? diye sordum. Deccal'dır, dediler. Ona benzemek cihetiyle halkın en yakın olanı İbn-i Katan'dır. 1401

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Hz. Îsâ;Îsâ (A.S);Peygamberler kardeş gibidir HAZRET-İ ÎSÂ'NIN ÂLÎ BİR MENKABESİ HAKKINDA EBÛ HÜREYRE'NİN BİR RİVÂYETİ Ebû Hüreyre Rivâyet olunduğuna göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim, demiştir: Ben Meryem-oğluna nâsın en yakınıyım. Bununla berârebr Peygamberler anaları ayrı, babaları bir evlâdlardır. Benimle Îsâ arasında başka bir Peygamber yoktur. 1402

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Hz. Îsâ;Îsâ (A.S);Peygamberler kardeş gibidir HAZRET-İ ÎSÂ'NIN ÂLÎ BİR MENKABESİ HAKKINDA EBÛ HÜREYRE'NİN BİR RİVÂYETİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Ben, Meryem-oğlu Îsâ'ya dünyâ ve âhirette nâsın en yakınıyım. Esâsen Peygamberler baba bir kardeştirler, anaları ayrıdır, dinleri birdir. (Tevhîd dînidir). 1403

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Hz. Îsâ;Îsâ (A.S);Yemini kabûl etmek HAZRET-İ ÎSÂ'NIN ÂLÎ BİR MENKABESİ HAKKINDA EBÛ HÜREYRE'NİN BİR RİVÂYETİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki: Bir kere Îsâ İbn-i Meryem bir kişinin hırsızlık ettiğini görmüş de ona: sen çaldın mı? diye sormuş. O da: -ibâdete lâyık Tanrı olmayıp yalnız kendisi lâyık olan- Allah'a yemîn ederim ki, asla ben çalmadım! diye cevab vermiş. Bunun üzerine Îsâ: Allah'a îmân (ve O'nun adına yemîn edeni tasdîk) ettim; kendi gözümü de tekzîb eylerim, demiştir.. 1404

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Hz. Îsâ;Hz. Peygamber'i aşırı methetmek;Îsâ (A.S);Methetmekte mübalâğa RESÛL-İ EKREM'İN: HIRİSTİYANLARIN MERYEM-OĞLU ÎSÂ'YI BÂTIL ÜZERE MEDHETTİKLERİ GİBİ BENİ METHETMEYİNİZ! BUYURMASI Ömer b. el-Hattâb Rivâyete göre, müşârün-ileyh (bir kere minber üzerinde hutbe îrâd ederken) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: "Nâsârâ'nın İbn-i Meryem'i bâtıl üzere medhettikleri gibi siz de beni medhetmekte mübâlâğa etmeyiniz! Şüphesiz ki, ben bir kulum. Binâenaleyh bana: Allah'ın kulu ve O'nun resûlü, deyiniz!" buyurduğunu işittim, demiştir. 1405

AHÂDÎS-İ ENBİYÂ ALEYHİMÜ'S-SALÂTÜ VE'S-SELÂM BAHSİ Hz. Îsâ;Îsâ (A.S)'ın nüzûlü ÖNCE ÎSÂ ALEYHİ'S-SELÂM'A, SONRA DA HÂTEMÜ'L-ENBİYÂ EFENDİMİZ'E ÎMÂN EDEN KİŞİYE İKİ ECİR VARDIR Ebû Hüreyre Rivâyete göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: "İbn-i Meryem gökten sizin yanınıza indiği zaman devlet reîsiniz kendinizden, namazda imâmınız olduğu (Îsâ da imâmınıza iktidâ ettiği) halde bakalım nasıl olursunuz?" buyurmuştur. 1406


İBRET-ÂMİZ BENÎ İSRÂİL KISSALARI

 Deccâl;Daccâl'in zuhûru DECCAL HAKKINDA HUZEYFE HADÎSİ Huzeyfe b. el-Yemânî Rivâyet olunduğuna göre müşârün-ileyh, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim demiştir: Deccal çıktığı zaman yanında bir su, bir de ateş bulunacaktır. Fakat halkın ateş sandığı soğuk bir sudur. Soğuk su sandığı da yakıcı bir ateştir. Deccâl'ın zuhûru zamânında sizden her kim işitirse ateş sûretinde gördüğü tarafta bulunsun!. Çünkü o, tatlı soğuk bir sudur. 1407

İBRET-ÂMİZ BENÎ İSRÂİL KISSALARI İsrâiliyyât ALLÂHU TEÂLÂ'DAN KORKUNUN, GÜNAHLARIN AFV VE MAĞFİRETİNE VESÎLE OLDUĞUNA DÂİR HUZEYFE HADÎSİ Huzeyfe b. el-Yemânî Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim demiştir: (Sizden evvelki ümmetler içinde kefen soyan) bir kişiye ölüm gelip çatmıştı da o, hayattan ümîdini kesince âilesine şöyle vasiyet etmişti: ben öldüğümde bir çok odun toplayıp içine ateş veriniz. (Ve beni bu ateşe atınız). Ateş benim etimi yiyerek kemiğime erişinceye kadar bırakınız. Kemiğimi yakınca bu yanmış kemikleri alınız, onu (döğüp) un yapınız. Sonra rüzgârı şiddetli bir günü bekleyiniz. Ve (bu unu fırtınalı günde) deniz içine savurunuz. Âile halkı da vasiyet veçhile yaptılar. Fakat Allahu Teâlâ o (nun zerreleri) ni topladı da ona: - Niçin böyle yaptın? diye sordu. O (kefen soyan) kişi: - Rabbım! Sen'den korkumdan! diye cevap verdi. Bunun üzerine Allahu Teâlâ onu mağfiret eyledi. 1408

İBRET-ÂMİZ BENÎ İSRÂİL KISSALARI İsrâiliyyât PEYGAMBERLER İDÂRESİ RESÛL-İ EKREM'LE SONA ERDİĞİ, SONRA HİLÂFET DEVRİ BAŞLADIĞI;İSLÂM İDÂRE HUKÛKU TEŞKÎLÂTINDA HALÎFE -Kİ DEVLET REİSİDİR- İNTİHÂB ŞEKLİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: İsrâil oğulları zamânında onları (âmirlerin, vâlîlerin ahâlîyi idâre ettiği gibi) Peygamberler idâre ederdi. Her ne zaman bir Peygamber ölürse, onun yerine başkası geçerdi. Şüphesiz ki, benden sonra Peygamber yoktur. Ancak halîfeler bulunur. (Ümmeti bu devlet reisleri idâre eder). Onlar müteaddit de olabilir. Ashâb: - Yâ Resûla'llah! Halîfeler teaddüd ederse (ihtilâf edeceklerinden) bize ne (vechile hareket etmemizi) emredersiniz? diye sordular. Resûlullah: - Birinci ettiğiniz bîate bağlı kalınız! (Çünkü birinci bîat sahîhtir) onlara haklarını veriniz (emirlerini dinleyip itâat ediniz!). Onlara da Allah, riâyet etmeleri matlûb olan haklarınızdan soracaktır. 1409

İBRET-ÂMİZ BENÎ İSRÂİL KISSALARI Taklit YEHÛDÎLERİN VE HIRİSTİYANLARIN FENÂ ÂDETLERİNİN TAKLÎDİ DEVRİNİN HULÛLÜ HAKKINDA EBÛ SAÎD-İ HUDRÎ HADÎSİ Ebû Saîd-i Hudrî Rivâyet olunduğuna göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Şüphesiz ki, siz, kendinizden önce gelen milletlerin yoluna karışı karışına, arşını da arşınına tıpatıp muhakkak uyacaksınız!. (Bir derecede ki:) şâyet o ümmetler (daracık) keler deliliğine girseler, siz de muhakkak (onlara uyarak) oraya gir (meğe çalış) acaksınız. (Râvî Ebû Saîd der ki:) biz: - Yâ Resûla'llah! Bu ümmetler Yahûdîlerle Hristiyanlar mı? diye sorduk. Resûlullah: - Onlardan başka ya kim olacak? buyurdu. 1410

İBRET-ÂMİZ BENÎ İSRÂİL KISSALARI Hz. Peygamber'e yalan isnadı;İbretli kıssalar nakletmek;İlim tebliği;İsrâiliyyât RESÛL-İ EKREM'İN SÖYLEMEDİĞİ BİR SÖZÜ SÖYLEDİ DİYE BİLE BİLE YALAN İSNÂDININ FENÂLIĞI VE CEZÂSI HAKKINDA ABDULLÂH İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Amr b. Âs Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Benim tarafımdan (teblîğ edilen Kur'an'dan) bir âyet olsun (halka) ulaştırınız, (öğretiniz!) Benî İsrâil (in ibretli kıssaların) dan da haber verebilirsiniz!. Bun(u haber vermek) de beis yoktur. Her kim de (benim söylemediğim bir şey'i söyledi diye) bile bile bana yalan isnâd ederse, o da Cehennem'deki yerini hazırlasın! 1411

İBRET-ÂMİZ BENÎ İSRÂİL KISSALARI İsrâiliyyât;Saç-sakal boyamak;Yahûdi ve hıristiyanların saç sakal boyamama âdeti SAÇ VE SAKAL BOYAMAK HUSÛSUNDA ASR-I SAÂDET'TEKİ YEHÛDÎLERE, HIRİSTİYANLARA MUHÂLEFET EDİLMESİ HUSÛSUNDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: "Yahûdî ve Hristiyanlar (ak saçlarını, sakallarını) boyamazlar. Siz onlara muhâlefet ediniz!" buyurmuştur. 1412

İBRET-ÂMİZ BENÎ İSRÂİL KISSALARI İntihar;İsrâiliyyât;Kendini öldürmek (intihar) İNTİHÂRIN CEZÂSI CENNET'TEN MAHRÛMİYET OLDUĞUNA DÂİR CÜNDÜB İBN-İ ABDULLÂH HADÎSİ Cündüb b. Abdullâh Rivâyete göre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Sizden önce geçen ümmetlerden birisi içinde bir kişi vardı. Onun (vücûdünde) bir yarası vardı. (Kangren hâline gelmişti.) Onun elem ve ıztırâbına dayanamayıp bir bıçak almış da onunla elini kesmişti. Fakat kan bir türlü kesilmemiş nihâyet ölmüştür. Allahu Teâlâ: kulum kendi kendisine (ölüme teşebbüs ederek) bana takaddüm eyledi. Ben (de) ona Cennet'i haram kıldım, buyurdu. 1413

İBRET-ÂMİZ BENÎ İSRÂİL KISSALARI Allah için vermek;İsrâiliyyât;Kel, kör, abraş üç kişi kıssası BENÎ İSRÂİL ARASINDAKİ ABRAŞ, KEL, KÖR ÜÇ KİŞİNİN DİKKATE DEĞER KISSALARINA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim, dediği rivâyet olunmuştur: Benî İsrâil'de abraş, kel, kör üç kişi vardı. Allahu Teâlâ bunları imtihan etmek istedi de onlara bir Melek gönderdi. Melek abraşa geldi: - En çok neyi seversin? dedi. Abraş: - Güzel renk (ve sîmâ), güzel ten (ve nermin vücûd). Çünkü halk beni çirkin görüyor, (benden iğreniyor) dedi. Resûlulah buyurmuş ki: Melek abraşın vücûdunu sıvadı. Ondan bu çirkin manzara gitti de ona güzel bir sîmâ, güzel bir ten verildi. Bundan sonra Melek ona: - En çok hangi malı seversin? diye sordu. Abraşlıktan kurtulan kişi: - Deveyi, dedi, yâhut da sığırı, dedi. Deve isteyene on aylık gebe bir deve verildi. Bunun üzerine Melek ona: bu deve mübârek (ve bereketli) olsun! diye duâ etti. (Sonra) Melek başı kel, (saçsız) kişinin yanına vardı.Ona da: - En çok neyi seversin? diye sordu. O da: - Güzel saç isterim; şu kellik benden gitsin!. Herkes benden iğreniyor, dedi. Resûlullah buyurmuş ki: Melek onun başını sıvadı da ondan kellik gitti. Ve güzel bir saç verildi. Melek: - En çok hangi malı seversin? diye sordu. O da: - Sığırı severim, dedi. Ona gebe bir sığır verildi. Ve ona: bu sığır sana mübârek olsun! diye duâ etti. Melek körün yanına da geldi. Ve: - Allah gözümü bana iâde buyursun da ben de onunla insanları göreyim, dedi. Resûlullah buyurmuş ki: Melek o(nun gözü) nü sıvadı da Allah ona gözünü iâde buyurdu. Melek köre: - Hangi malı çok seversin? diye sordu. O da: - Koyunu severim, dedi de Melek ona kuzulu bir koyun verdi. Bir müddet sonra deve ve sığır sâhiplerinin devesi ve sığırı yavruladı. Koyun sâhibinin de koyunu kuzuladı. Bu sûretle deve isteyen kişinin bir dere dolusu devesi oldu. Sığır dileyen kimsenin de bir dere dolusu sığırı oldu. Koyun ihtiyâr eden a'mânın da bir vâdî dolusu koyunu oldu. Bundan sonra (günün birisinde) o Melek, üç kişi ile ilk görüştüğü sûret ve hey'etinden abraş kişiye geldi de dedi ki: - Ben fakir (ve garip) bir kişiyim. Yol üzeri maîşet ve memleketime muvâsalat sebepleri kesilmiştir. Bu günkü günde benim için murâdıma nâil olabilmek ancak evvelâ Allah'ın inâyetiyledir; sonra senin. Şimdi ben, sana güzel bir renk, güzel bir vücut ve birçok mal veren Allah rızâsı için senden bir deve isterim ki, bu seferimde onun üzerinde murâdıma ve vatanıma erişebileyim. Bunun üzerine bu eski abraş ona: - İyi amma hak sâhipleri (isteyen akirler) çoktur. (Her gelen dilenciye bir deve vermek işime gelmez) dedi. Melek de ona: - Öyle sanıyorum ki, ben seni tanıyacağım. Sen halkın iğrendiği abraş kimse değil misin?. Sen fakir idin de bu malı sana Allah vermişti, dedi. Bu eski abraş Meleğe: - Hayır, ben bu mala atadan ataya intikal ederek vâris oldum, dedi. Melek de ona: - Eğer sen bu iddianda yalancı isen Allah seni eski hâline çevirsin! dedi. Sonra Melek ilk mülâkatındaki sûretinde ve hey'etinde kel adama geldi de abraşa dediği gibi ona
da söyledi. Ve abraşın reddettiği gibi bu kel de reddetti. Melek de ona: Eğer sen bu iddianda yalancı isen, Allah seni eski hâline çevirsin! diye bed-duâ etti. 1414

İBRET-ÂMİZ BENÎ İSRÂİL KISSALARI İsrâiliyyât;Tevbe-İstiğfar TEVBE VE İSTİĞFÂRIN FAZÎLETİ HAKKINDA BENÎ İSRÂİL'DEN BİR KISSAYA DÂİR EBÛ SAÎD-İ HUDRÎ HADÎSİ Ebû Saîd-i Hudrî Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Benî İsrâil içinde bir kimse vardı. O, doksan dokuz insan öldürmüştü. Sonra, bu adam evinden çıkıp (o zamânın büyük âlimlerine bu cinâyetlerin tevbe ile afvı imkânını) sormağa başlamıştı. (İbtidâ) bir râhibe varıp sordu. Ve: acabâ benim için tevbe (den istiâde ihtimâli) var mıdır? dedi. Râhib: hayır yoktur!. diye cevap verdi. (Bu menfî cevap üzerine) katil, râhibi de öldürdü. Sonra bu adam yine sormağa başladı. (Sorduklarından) bir kişi ona: - Sen filân köye (Nusrat köyüne) ve (oradaki) filân mâbede git! (Orada birtakım insanlar Allah'a ibâdet ederler. Sen de onlarla berâber Allah'a ibâdet, günahlarından tevbe et ve memleketine bir daha dönüp gitme. Çünkü orası kötü bir mıntıkadır, dedi. O da Nusrat köyüne yönelip gitti. Nihâyet yolun tam yarısına vardığında) ölüm erişti. Tevbekâr olmak için gittiği köye doğru göğsü ile yöne(lerek ö)ldü. Şimdi rahmet Melekleriyle azâb Melekleri muhâsamaya başladılar: (rahmet Melekleri: bu adam tevbe ederek ve kalbiyle Allah'a yönelerek bize doğru geldi, diyorlardı. Azâb Melekleri de bu adam asla hiç bir hayır işlememiştir, diyorlardı. Bu sırada insan sûretinde bir Melek geldi. Her iki taraf bu Meleğe aralarında hakem yaptılar. O Melek: şimdi siz buradan i'tibâren geldiği köy ile gideceği köyün mesâfelerini ölçüp biribiren tatbîk ediniz!. Bunun öldüğü bu yer, iki köyden hangisine yakın ise müteveffâ o köye âit olur, dedi). Bunun üzerine Allahu Teâlâ tevbe için gideceği köye: "biraz yaklaş!" diye, müteveffânın kendi köyüne de: "biraz uzaklaş!" diye vahyetti. Rahmet ve azâb Meleklerine de: haydi şimdi her iki tarafı ölçerek ikisi arasındaki mesâfeyi mukayese ediniz! diye emretti. Müteveffâ tevbe köyüne bir karış daha yakın bulundu. Ve bu cihetle mağfiret olundu. 1415

İBRET-ÂMİZ BENÎ İSRÂİL KISSALARI İsrâiliyyât ALIM, SATIM HUSÛSUNDA BÂYİ' İLE MÜŞTERİ İHTİLÂF ETTİKLERİNE BENÎ İSRÂİL'İN HAKEME MÜRÂCAATLARI Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: (Benî İsrâil'den) bir kişi öbür kişiden ona âit akarı satın almış. Akarı satın alan kimse akarında içi altın dolu bir testi bulmuş. Satın alan kişi satan kimseye: - Haydi, benden şu altını al!. (Bu altın senindir). Çünkü ben senden yalnız bu toprağı satın aldım; altınları satın almadım, demiş. Toprağın (eski) sâhibi olan kişi de müşteriye: - Ben sana bu toprağı, içindeki müştemilâtiyle berâber sattım, demekle bâyi' ile müşteri (üçüncü) bir kişiye, varıp muhâkeme olurlar. Kendisine arz-ı hâl ettikleri bu kimse de bunlara: - Sizin oğlunuz, kızınız var mı? diye sorar. Bunların birisi (müşteri): - Benim bir oğlum var, der. Öbirisi (bâyi') de: - Benim bir kızım var, diye cevap verir. Tahkîm edilen kişi de: - Bu oğlana, bu kızı nikâh ediniz!. Ve yeni evlilere bu altından (bir parçasını) veriniz; bir parçasını da kendinize (müştereken) sarfediniz! diye hükmeder. 1416

İBRET-ÂMİZ BENÎ İSRÂİL KISSALARI Karantina;Veba TÂÛN VE MÜSTEVLÎ HASTALIKLARDAN KORUNMAK HUSÛSUNA DÂİR ÜSÂME İBN-İ ZEYD İLE HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSLERİ Üsâme b. Zeyd b. Hârise Gelen rivâyete göre, Üsâme'ye: - Tâûn hakkında Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'den ne duydun? diye sorulmuş. Üsâme de: - Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim, demiş: Tâûn bir azâbtır. Benî İsrâil'den bir kavme, yâhut sizden önce geçen bir ümmete gönderilmiştir. Siz bir yerde o(nun çıktığı) nı duydunuz mu, o tâûnlu yere gitmeyiniz!. İçinde bulunduğunuz bir yerde de tâûn zuhûr ederse, ondan kaçarak oradan çıkmayınız!. 1417

İBRET-ÂMİZ BENÎ İSRÂİL KISSALARI Veba TÂÛN VE MÜSTEVLÎ HASTALIKLARDAN KORUNMAK HUSÛSUNA DÂİR ÜSÂME İBN-İ ZEYD İLE HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSLERİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in kadını Âişe radiya'llahu anhâ'dan rivâyete göre, Hazret-i Âişe: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e tâûndan sordum da bana şöyle cevap verdi, demiştir: Tâûn şüphesiz bir azâbtır; Allah dilediği kuluna gönderir. Yine muhakkak ki, Allah, tâûnu mü'minler hakkında şehâdet vesîlesi kılmıştır. Bir yerde tâûn zuhûr eder de orada bulunan bir mü'min -sabır ederek, sevab umarak, bu tâûn yalnız Allah'ın takdîr ettiği kimseye isâbet eder, kanaatini besliyerek- bulunduğu şehirde eğlenirse, muhakkak Allah ona şehid ecrine benzer sevab takdir buyurur. 1418

İBRET-ÂMİZ BENÎ İSRÂİL KISSALARI İsrâiliyyât İSLÂM DÎNİ, HUKUKTA MÜSAVÂTI EMRETTİĞİ GİBİ CEZÂDA DA MÜSÂVÂTI EMRETTİĞİNE DÂİR ABDULLÂH İBN-İ MES'ÛD HADÎSİ Abdullâh b. Mes'ûd Gelen rivâyete göre demiştir ki: Şimdi ben Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in yüzüne bakıp görür gibiyim. O, enbiyâdan bir Peygamberi hikâye ediyordu ki: kavmi onu dövmüş de kan içinde bırakmış. Fakat o, yüzünden hem kanı siliyor, hem de: Yâ Rab! Kavmimi mağfiret eyle (onlar câhildirler; beni) bilemezler, diyordu. 1419

İBRET-ÂMİZ BENÎ İSRÂİL KISSALARI İsrâiliyyât (UTANMAZSAN DİLEDİĞİNİ İŞLE!) SÖZÜ BÜTÜN PEYGAMBERLER TARAFINDAN ÜMMETLERİNE TEBLÎĞ EDİLMİŞ VE HİÇ BİR ZAMAN NESHA, TEBDÎLE UĞRAMIYAN AHLÂKÎ BİR UMDEDİR Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Geçmiş zamanda kendini beğenmiş bir kişi, kibir ve gurur ile izârını sürüklediği sırada yere batırıldı. O, kıyâmet gününe kadar bağırarak, debrenerek yerin dibine girecektir. 1420


KİTÂBÜ'L-MENÂKIB

 Emâret;İdarecilik (emâret);İki yüzlüler EMÂRET HEVESİNİN ZEMMİ Ebû Hüreyre Gelen rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Siz insanları (altun, gümüş) ma'denleri gibi (kimi hâlis, kimi kalp) bulursunuz. İnsanların câhiliyet devrinde hayırlı olanları, -dînî emirleri anlayıp amel ettikçe- İslâm devrinde de hayırlıdırlar. Siz şu emâret husûsunda da insanların hayırlısı, emâreti (emîr olmazdan evvel) pek çok fenâ gören (ve emâret arzu etmiyen) kimseler bulursunuz. İnsanların şerlisi de iki yüzlü olan şu (münâfık) kimselerdir ki, (iki sınıf halk arasında) onlara bir yüzle gelirler, bunlara da başka bir yüzle gelirler. 1421


KUREYŞ'İN MENÂKIBI BAHSİ

 Bir şeye kavuşuncaya kadar onu kötü görmek;Emâret;İdarecilik (emâret);Kureyş'in fazîleti ve menâkıbı KUREYŞ KABÎLESİNE DÂİR HABERLER Ebû Hüreyre Gelen rivâyete göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: (Câhiliyet devrinde) Arap kabîleleri şu emâret husûsunda (en şerefli olan) Kureyş'e tâbi' idiler: Arabların mü'minleri (Hanîfler) Kureyş'e tâbi' idiler: Arabların mü'minleri (Hanîfler) Kureyş'in mü'minlerine, müşrikleri de Kureyş'in müşriklerine uyarlardı. İnsanlar (altun, gümüş) ma'denleri gibi (kimi hâlis, kimi kalp) dır. Onların câhiliyette hayırlı olanları (din işlerini öğrenip amel ettikçe) İslâm devrinde de hayırlı kimselerdir. Siz insanların hayırlısı, emir oluncaya kadar emâreti çok fenâ görenler (ve arzu etmiyen kimseler) bulursunuz. 1422

KUREYŞ'İN MENÂKIBI BAHSİ Bâtıl sözden sakınmak;Hilâfet;Kureyş'in fazîleti ve menâkıbı KUREYŞ'İN RİYÂSETİ HAKKINDA MUÂVİYE'NİN BİR HİTÂBESİ Muâviye b. Ebî Süfyân (Muhammed İbn-i Cübeyr, Kureyş tarafından sefâretle gönderilen bir hey'et arasında bulunduğu halde) Muâviye radiya'llahu anh'(ın huzûrunda iken geçen bir vâkıayı ve on) dan (işittiklerini) şöyle rivâyet etmiştir: Abdullah İbn-i Amr İbn-i Âs'ın: Kahtânîlerden birisi ileride melîk olacaktır, diye hikâye ettiğini Muâviye duymuştu. Bundan sinirlenen Muâviye (hey'et müvâcehesinde) kalkıp Allah'ı şânına lâyık sıfatlarla senâ etti. Sonra Emmâ ba'dü (fasl-ı hitâbiyle söze başlayıp şöyle) dedi: Ey Kureyş hey'eti! Kesin olarak bildirildiğine göre, sizden bâzı kimseler, Allah'ın Kitâb'ında olmayan, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'den rivâyet edilmeyen birtakım haberler naklediyorlar. Emîn olunuz ki, onlar, sizin câhillerinizdir. Siz, sâhibini dalâlete sürükliyen bâtıl sözlerden sakınınız! Ben Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in: - Şu hilâfet Kureyş uhdesinde bulunacaktır. Onlar dînî vecîbelerini îfâ ve adâlet icrâ ettikçe onlara hiç bir kimse düşmanlık edemiyecektir. Meğer ki, onlar dinden, adâletten inhirâf ederler; bu halde Allah, Kureyş'i yüz üstü sürçtürür, rezîl eder, buyurduğunu işittim. 1423

KUREYŞ'İN MENÂKIBI BAHSİ Hz. Peygamber'in yardımcıları;Kureyş'in fazîleti ve menâkıbı HÂŞİM OĞULLARİYLE MUTTALİB OĞULLARININ BİR SOY OLDUKLARINA DÂİR CÜBEYR İBN-İ MUT'İM HADÎSİ Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in: "Kureyş, Evs ile Hazrec, Cüheyne, Müzeyne, Eslem, Eşca', Gıfâr (kabîleleri efrâdı) benim hâlis muâvinlerimdir. Onların da Allah'dan ve Resûlulah'dan başka hâmîleri yoktur" buyurduğu rivâyet olunmuştur. 1424

KUREYŞ'İN MENÂKIBI BAHSİ Hilâfet HÂŞİM OĞULLARİYLE MUTTALİB OĞULLARININ BİR SOY OLDUKLARINA DÂİR CÜBEYR İBN-İ MUT'İM HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: "Kureyş'ten iki kişi kaldıkça şu hilâfet (kuru bir unvân olarak) Kureyş'ten zâil olmaz" buyurduğu rivâyet olunmuştur. 1425

KUREYŞ'İN MENÂKIBI BAHSİ Kureyş'in fazîleti ve menâkıbı HÂŞİM OĞULLARİYLE MUTTALİB OĞULLARININ BİR SOY OLDUKLARINA DÂİR CÜBEYR İBN-İ MUT'İM HADÎSİ Cübeyr b. Mut'im Gelen rivâyete göre, müşârün-ileyh demiştir ki: (Bir kere Resûlulah ganîmet malından) kendilerine âit olan Humüs (beşte bir) hisseyi akrabâ arasında taksîm ederken Abd-i Şems oğullariyle Nevfel oğullarına birer pay ayırmamıştı. (Abd-i Şems oğullarından) Osmân İbn-i Affân ile berâber ben (ki, Nevfel oğullarındanım.) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in yanına gelmiştik; (pay yerinde bulunuyorduk). Osmân: - Yâ Resûla'llah! Muttalib oğullarına verdiniz de bizi bıraktınız? Halbuki size (nesebce) nisbetimiz cihetiyle bizimle Muttalib oğulları bir soyda (hepimiz, büyük babanız Abd-i Menaf'da) birleşiyoruz! dedi. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem de: - Hâşim oğullariyle Muttalib oğulları bir soydur, buyurdu. 1426

KUREYŞ'İN MENÂKIBI BAHSİ Neseb iddiası KENDİSİNİN MENSÛB OLMADIĞI ECNEBÎ BİR SOYA BİLE BİLE NİSBET İDDİASI HARAM OLDUĞUNA DÂİR EBÛ ZER HADÎSİ Ebû Zerr-i Gıfârî Rivâyete göre müşârün-ileyh, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işitmiştir: Bir kişi (gerek erkek, gerek dişi) babasından başkasına -babası olmadığını bile bile- neseb iddia ederse, hiç şüphesiz o kimse küfr(ân-ı ni'met) etmiştir. Her hangi bir kişi de aralarında karâbet olmayan bir kavimden olduğunu iddia ederse, o (soysuz kişi) de (bizden değildir! O, varsın) Cehennem'deki durağına hazırlansın!. 1427

KUREYŞ'İN MENÂKIBI BAHSİ Hz. Peygamber'e yalan isnadı;Neseb iddiası;Yalan ECNEBÎYE NESEB İDDİA ETMEK, GÖRMEDİĞİ DÜŞÜ GÖRDÜM DEMEK, PEYGAMBERİMİZE YALAN HADÎS UYDURMAK EN BÜYÜK GÜNAH OLDUKLARINA DÂİR VÂSİLE HADÎSİ Vâsile İbn-i Eska' Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu, dediği rivâyet olunmuştur: (Üç şey) yalan ve iftirânın en büyüklerindendir: Kişinin kendi babasından başkasına Neseb iddia etmesi; yâhut (rü'yâsında) görmediği bir şeyin kendisine rü'yâda gösterildiğini iddia eylemesi, yâhud da Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in söylemediği bir şeyi söyledi demesi. 1428

KUREYŞ'İN MENÂKIBI BAHSİ Kureyş'in fazîleti ve menâkıbı PEYGAMBERİMİZ'İN ESLEM, GIFÂR, MÜZEYNE, CÜHEYNE KABÎLELERİNİ ÖVDÜĞÜNE DÂİR RİVÂYETLER. BU KABÎLELERİN MÜSLÜMANLIĞA HİZMETLERİ Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem bir kere minber üzerinde (hutbe îrâd ederek): - Allah, Gıfâr (kabîlesin)i mağfiret etsin, (mağfiret edecektir.) Eslem (kabîlesin)i de Allah selâmette kılsın, (sulh içinde yaşatsın!). Usayye (kabîlesi efrâdı) ise Allah'a ve O'nun Peygamberine isyân ettiler (de lâ'nete müstahak oldular), buyurmuştur. 1429

KUREYŞ'İN MENÂKIBI BAHSİ Kureyş'in fazîleti ve menâkıbı PEYGAMBERİMİZ'İN ESLEM, GIFÂR, MÜZEYNE, CÜHEYNE KABÎLELERİNİ ÖVDÜĞÜNE DÂİR RİVÂYETLER. BU KABÎLELERİN MÜSLÜMANLIĞA HİZMETLERİ Ebû Bekre Nufey' b. Hâris Rivâyet olunduğuna göre, bir kere Akra' İbn-i Hâbis Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e: - Yâ Resûla'llah! Sana ancak Eslem, Gıfâr, Müzeyne -zan edersem- Cüheyne kabîlelerinden hacıları soyan hırsızlar tâbi' olmuştur! demişti. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (Akra'ı karşılayarak): - Ey Akra', (sen ne sanıyorsun?) Bana söyler misin ki: eğer Eslem, Gıfâr, Müzeyne, Cüheyne (kabîleleri) Benî Temîm, Benî Âmir, Esed, Gatafân (kabîlelerin) den hayırlı iseler, bu, ikinciler için bir eksiklik ve husrân değil midir? buyurdu. Akra': - Evet hüsrandır, diye tasdîk etmesi üzerine Resûlullah: - Hayâtım yed-i kudretinde olan Allah'a yemîn ederim ki, onlar (Eslem, Gıfâr, Müzeyne, Cüheyne) bunlardan (Benî Temîm, Benî Âmir, Esed, Gatafân'dan) elbette daha hayırlıdırlar, buyurdu. 1430

KUREYŞ'İN MENÂKIBI BAHSİ Kureyş'in fazîleti ve menâkıbı PEYGAMBERİMİZ'İN ESLEM, GIFÂR, MÜZEYNE, CÜHEYNE KABÎLELERİNİ ÖVDÜĞÜNE DÂİR RİVÂYETLER. BU KABÎLELERİN MÜSLÜMANLIĞA HİZMETLERİ Ebû Hüreyre (Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu) rivâyet olunmuştur: Eslem ve Gıfâr ile Müzeyne ve Cüheyne'den bir kısmı -yâhut Resûlullah, Cüheyne'den veya Müzeyne'den bir kısmı dedi- Allah yanında -yâhut Resûlullah kıyâmet gününde dedi- Esed, Temîm, Hevâzin ve Gatafân'dan hayırlıdır. 1431

KUREYŞ'İN MENÂKIBI BAHSİ Câhiliye dâvasından nehiy PEYGAMBERİMİZ'İN ESLEM, GIFÂR, MÜZEYNE, CÜHEYNE KABÎLELERİNİ ÖVDÜĞÜNE DÂİR RİVÂYETLER. BU KABÎLELERİN MÜSLÜMANLIĞA HİZMETLERİ Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: "Kahtan oğullarından bir kişi çıkıp nâsı asâsiyle sevk ve idâre etmedikçe kıyâmet kopmayacaktır" buyurduğu rivâyet olunmuştur. 1432

KUREYŞ'İN MENÂKIBI BAHSİ  NESEBLE TEFÂHÜRÜN CÂHİLİYYET ÂDETİ OLDUĞU Câbir b. Abdullâh Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Biz, (Müreysî' seferinde) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem ile berâber gazâ etmiştik. Muhâcirlerden birtakım kimseler de toplanmış, Resûlullah ile berâber sefer etmişti. Hattâ Muhâcirler (Ensâr'dan) çoğaldı. Muhâcirlerden şakacı birisi de vardı. Ensar'dan birisinin kıçına (şaka olarak) vurmuştu. Ensârî aşırı derecede hiddetlenmişti. Nihâyet (kavga başladı) iki taraf da kabîlelerini imdâda çağırdılar: Ensar'dan olan kimse: Ey Medîneliler, imdâdıma koşunuz! diye feryâd etti. Muhâcir şakacı da: Ey Muhâcirler, imdâdıma geliniz! diye seslendi. Bu sesler üzerine Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem çıktı ve: -Câhiliyet halkının çığlığiyle feryattan maksat nedir? buyurdu. Sonra da: - Onlara ne olmuş (ki, İslâm âdetini bırakıyorlar), neden câhiliyet âdetiyle sesleniyorlar? diye sordu. Bir Muhâcirin Ensâr'dan birisine şaka ile vurduğu bildirildi. -Râvî der ki:- Bunun üzerine Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: - Şu câhiliyet çığlığını bırakınız!. Soyunu çağırmak (onunla hak kazanmak) ne kötü şeydir? buyurdu. (Münâfıkların reîsi olan) Abdullah İbn-i Übey İbn-i Selûl de: - Vay, şunlar bizim Medîne halkı üzerine Muhâcirleri ayaklandırmak mı istiyorlar?. Hele biz bir kere Medîne'ye dönüp varalım; bizim en azîzimiz (gûyâ kendisi) onlardan en zelîl olanı (gûyâ Peygamber'i) elbette ve muhakka sûrette (Medîne'den) çıkaracaktır, dedi. Bunun üzerine Ömer, İbn-i Übey için: - Ey Allah'ın Peygamberi! Şimdi ben şu habîsi gebertmez miyim? dedi. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem de: - (Bırak şunu!) Halk, Muhammed, Ashâb'ını öldürmeğe başladı, diye dedi-kodu etmesin! buyurdu. 1433


HUZÂA KISSASI

 Huzaa kabîlesi HUZÂÎ AMR İBN-İ ÂMİRÎ'NİN SÂİBE (=DEVELERİ SALMA ADAK) YAPAN İLK KİŞİ OLDUĞUNA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in: Amr İbn-i Luhay İbn-i Kam'a İbn-i Hindif Huzâa (kabîlesi) nin (büyük) babasıdır, buyurduğu rivâyet olunmuştur. 1434

HUZÂA KISSASI Câhilyenin saibe âdeti;Huzaa kabîlesi HUZÂÎ AMR İBN-İ ÂMİRÎ'NİN SÂİBE (=DEVELERİ SALMA ADAK) YAPAN İLK KİŞİ OLDUĞUNA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: (Küsûf namazı kılarken) ben Cehennem'de Huzâî Amr İbn-i Âmirî'yi kendi barsaklarıı (ateş içinde) sürükler bir halde gördüm. Çünkü Amr-ı Huzâî, develeri salma adak yapanların önderi idi. 1435

EBÛ ZERR-İ GIFÂRÎ (RADİYA'LLÂHU ANH)İN İSLÂM'I VE ZEMZEM KISSASI Ebû Zerr'in müslüman oluşu;İmanı îlân;Sâbi'î EBÛ ZERR-İ GIFÂRÎ'NİN SÛRET-İ İSLÂM'I HAKKINDA ABDULLÂH İBN-İ ABBÂS'IN UZUN BİR METİN İLE RİVÂYETİ Abdullâh b. Abbâs (Ebû Cemre) şöyle rivâyet etmiştir: bir kere İbn-i Abbâs bize: Ebû Zerr'in nasıl müslümân olduğunu size bildireyim mi? diye sormuştu, biz de: evet bildir! demiştik. (İbn-i Abbâs şöyle anlattı): Ebû Zer dedi ki: ben Gıfâr (kabîlesin) den bir kimse idim. (Günün birisinde): "Mekke'de bir kimse çıkmış, Peygamber olduğunu iddia ediyormuş" diye bize bir haber erişti. Ben de kardeşim (Üneys)e: haydi (Mekke'ye) şu kimseye git, görüş!. (Ne söylerse dinle). Ve onun (hakkında edindiğin) haberle bana gel! dedim. (Nihâyet) kardeşim gitti. Resûlullah'a kavuştu. Sonra dönüp geldi. Kardeşime: - Ne haber var? diye sordum. O da: - Bir kişi gördüm. O, hayır ile emrediyor, şerden nehyediyor, dedi. Kardeşime: - Gönlüme şifâ verir bir haber getirmedin! dedim. Ve kendim bir dağarcık, bir de asâ aldım. Sonra Mekke'ye yöneldim. (Mescid-i Harâm'a geldim) fakat ben Resûlullah'ı tanımıyordum. Onu başkasına sormak da fenâma gidiyordu. Zemzem suyu içiyordum. Ve mescidde bulunuyordum. Ebû Zerr (devamla) der ki: - Bu sırada yanıma Alî (İbn-i Ebî Tâlib) uğradı ve: - Şu adam gariptir sanırım! dedi. Ben de: - Evet garibim, dedim. Alî: - Öyle ise bizim eve buyur! dedi. Ebû Zer der ki: Alî ile berâber gittim. (Sabaha kadar) o bana (seyahatime dâir) bir şey sormadı. Ben de ona haber vermedim. Sabahlayınca (kalktım) Resûlullah'ı sormak için kuşluk vakti mescide gittim. Fakat kimse bana ona dâir bir şey bildirmedi. Ebû Zer (devâm edip) dedi ki: - (Yine) bana Alî uğradı ve: - Bu adam için yerini öğrenmek zamanı gelmedi mi? (yani hâlâ garip mi, bir yer bulup yerleşmedi mi?) diye sordu. Ben de: - Hayır, (burada ikamet niyetinde değilim) dedim. Alî: - Haydi (bize) gidelim, dedi. (Gittik, evde) Alî: - Yâhu senin işin, (hâl ü şânın) nedir? Bu şehre neye geldin? diye sordu. Ben de: - Mahrem tutacağına bana söz verirsen sana anlatırım, dedim. Alî: - Emîn ol öyle yaparım, dedi. Ben de şöyle anlattım: - Duyduğumuza göre burada bir kişi çıkmış, Peygamberim, dermiş. Onunla görüşmek üzere kardeşimi gönderdim. Fakat kardeşim döndü geldi. Getirdiği haber bana kanâat vermedi. Bunun üzerine kendim bu zâta varıp yüz yüze kavuşmak (ve görüşmek) istedim, (buraya geldim). Alî: - Hiç şüphesiz sen (âkılâne hareket ettin) hidâyete mazhar oldun. (Bu zât, Allah'ın resûlüdür, hak Peygamberdir. Sabahleyin ben yanına gideceğim. Sen de ardımca gel! dedi. Sabah olunca Alî): İşte ben Resûlullah'ın yanına gidiyorum; arkam sıra gel; benim girdiğim yere sen de gir!. Şâyet ben (yolda) sana zarar vereceğinden korktuğum birisini görürsem, ben, papucumu düzeltir gibi bir duvara yönelir dururum. Sen (durma) git! (Ber yürüyüp nereye girersem, sen de oraya gir!) dedi.. Alî gitti. Ben de onunla berâber gittim, nihâyet o, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in huzûruna girdi. Onunla berâber ben de girdim. Hemen Resûlullah'a: - Yâ Resûla'llah, bana İslâm'ı ta'lîm buyur! dedim. O
da telkîn buyurdu. Ben de bulunduğum yerde hemen müslümân oldum. Bunun üzerine Resûlullah: - Ey Ebû Zer, bu işi mahrem tut, ve memleketine dön, git!. Sonra sana bizim zuhûrumuz haberi, ne zaman erişirse hemen gel! buyurdu. 143



PEYGAMBERİMİZİN İSLÂM'A ALENÎ İLK DA'VETİ

 Hz. Peygamber'in İslâm'a ilk âlenî dâveti "EN YAKIN KAVM VE KABÎLENİ ALLÂH'IN AZÂBİYLE KORKUT!" ÂYET-İ KERÎMESİNİN NÜZÛLÜ ÜZERİNE RESÛLULLÂH'IN SAFÂ TEPESİNE ÇIKARAK VE BÜTÜN KUREYŞ SOYLARINI ÇAĞIRARAK DA'VETİ Abdullâh b. Abbâs Gelen rivâyete göre şöyle demiştir: "Habîbim, en yakın kavim ve kabîleni (Allah'ın azâbiyle) korkut!" meâlindeki âyet nâzil olduğunda Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (bir gün evinden çıktı. Tâ Safâ dağına ve biribiri üzerine yığılmış büyük taş kümelerinin yanına vardı, en yüksek bir kayanın üstüne çıkıp yükseldi. Sonra: Ey Kureyş buraya geliniz, toplanınız!. Büyük bir iş karşısında bulunuyorsunuz, diye seslendi). Kureyş kabîlerini, ey Fihr oğulları, ey Adiy oğulları (ey Abd-i Menâf oğulları, ey Abdü'l-Muttalib oğulları) diye oymak oymak çağırmağa başladı. 1437

PEYGAMBERİMİZİN İSLÂM'A ALENÎ İLK DA'VETİ Müşriklerin Hicvine karşılık vermek KİŞİNİN ANASINA, BABASINA VE ATALARINA İLGİ VE MUHABBET BESLEYİP ONLARA SÖZ GELMESİNE KARŞI KISKANÇ OLMASINA DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: (Şâir) Hassân, (Kureyş) müşriklerini hiciv ve zem etmek husûsunda Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'den müsâade istemişti. Resûlullah: - (Kureyş içindeki) benim mesebim ne olacak? diye sordu. Hassân: - Yâ Resûla'llah! Hiç şüphesiz ben, seni (n soyun Benî Hâşim'i) Kureyş soyları arasından hamurdan kıl çeker gibi muhakkak çeker çıkarırım, diye cevab verdi. 1438

PEYGAMBERİMİZİN İSLÂM'A ALENÎ İLK DA'VETİ Hz. Peygamber son peygamberdir;Hz. Peygamber'in isimleri PEYGAMBERİMİZİN MUHAMMED, AHMED, NÂCÎ, HÂŞİR, ÂKIB İSİMLERİ VE MEDLÛLLERİ Cübeyr b. Mut'im Rivâyete göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Bana mahsûs ve munhasır (ve en yüce) beş isim vardır: Ben Muhammed'im ve Ahmed'im, ben o Mâhîyim ki, Allah benim (Nübüvvtim)le küfrü izâle edecektir. Ben o Hâşirim ki, (Kıyâmet gününde) nâs beni ta'kîb ederek haşrolunacaktır. Ben Âkıbim, Hâtemü'l-Enbiyâ'yım. (Benden sonra hiç kimse Nebî olmıyacaktır.) 1439

PEYGAMBERİMİZİN İSLÂM'A ALENÎ İLK DA'VETİ  KUREYŞ MÜŞRİKLERİNİN PEYGAMBERİMİZE KÜFÜR ETMELERİ HAKKINDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Ashâbım! Siz hayret edip şaşmaz mısınız? Bakınız Allah Kureyş (kâfirlerin) in sebbetmesini ve ilencini, benden nasıl def' etmiştir?. Ben Muhammed (adiyle ma'rûf ve memdûh) iken onlar (tebdîl ederek): Müzemmem diye sebhederler ve Müzemmem diye eğlenirlerdi. 1440


PEYGAMBERİMİZİN HÂTEMÜ'L-ENBİYÂLIĞINI TEBLÎĞ BUYURMASI

 Hz. Peygamber son peygamberdir CÂBİR İBN-İ ABDULLÂH HADÎSİ Câbir b. Abdullâh Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Benimle Peygamberler (zümresin)'in benzeri, şu bir kimsenin meseli ve benzeri gibidir ki, o kişi, bir ev yaptırmış ve binâyı tamamlayıp süslemiş de yalnız bir tuğlası eksik kalmış. Bu vaziyette halk binâya girip gezmeğe başlarlar. Ve (eksik yeri görüp) hayret ederek: Şu bir tuğlanın yeri boş (bırakılmış) olmasaydı! dediler. Ebû Hüreyre radiya'llahu anh'den gelen bir rivâyet tarîkında da: "Şu köşede bir kerpiç yeri boş bırakılmı olmasaydı!" ziyâdesi vardır. Bunun sonunda da Resûlullah'ın: "Ben o (yeri boş bırakılan) kerpicim, ben Hâtemü'n-Nebiyyîn'im" (Peygamberlerin sonuyum!) buyurduğu rivâyet olunmuştur. 1441

PEYGAMBERİMİZİN HÂTEMÜ'L-ENBİYÂLIĞINI TEBLÎĞ BUYURMASI Hz. Peygamber'in yaşı PEYGAMBERİMİZ SALLA'LLÂHU ALEYHİ VE SELLEM'İN 63 YAŞINDA VEFÂT ETTİĞİNE DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem altmış üç yaşında vefât etti, dediği rivâyet olunmuştur. 1442

PEYGAMBERİMİZİN HÂTEMÜ'L-ENBİYÂLIĞINI TEBLÎĞ BUYURMASI  PEYGAMBERİMİZİN SÂİB İBN-İ YEZÎD'E DUASI Sâib b. Yezîd Rivâyete göre, müşârün-ileyh doksan dört yaşında bünyesi sağlam, çevik, boyu bosu dimdik olduğu halde şöyle demiştir: Pek iyi bilirim ki (şu yaşımda) kulağımla, gözümle (işitip görerek) müstefîd olmam, ancak Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in duâsı (berekâtı) iledir. Hakîkaten (çocukluğumda) teyzem beni Resûlullah'ın huzûruna götürmüştü. Resûlullah'a: - Yâ Resûla'llah, hemşîre-zâdem hastadır. Onun (şifâsı) için Allah'a duâ buyursanız! demişti. Bunun üzerine Resûlullah bana (âfiyetime) duâ etti (de vücûdum zinde, havassım yerinde olarak yaşıyorum). 1443

PEYGAMBERİMİZİN HÂTEMÜ'L-ENBİYÂLIĞINI TEBLÎĞ BUYURMASI Hz. Peygamber'in şemâili (vasıfları);Şemâil-i Şerîfe HAFÎDİ HASAN İBN-İ ALÎ'NİN PEYGAMBERİMİZE BENZEDİĞİNE DÂİR HAZRET-İ EBÛ BEKR'İN SÖZÜ VE HAZRET-İ HASAN'I TALTÎFİ Ukbe b. el-Hâris Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: (Resûlullah'ın vefâtından bir kaç gün sonra) Ebû Bekr radiya'llahu anh ikindi namazını kıldı. Sonra (mescidden) çıkıp (Alî ile berâber) gidiyordu. (Yolda Alî'nin oğlu) Hasan'ı gördü. Hemen çocuklarla oynuyordu. Ebû Bekr çocuğu tutup omuzuna alarak: - Peygambere benzeyen, Alî'ye benzemiyen (yavru) babam sana fedâ olsun! dedi. Alî ise gülüyordu. 1444

PEYGAMBERİMİZİN HÂTEMÜ'L-ENBİYÂLIĞINI TEBLÎĞ BUYURMASI Hz. Peygamber'in şemâili (vasıfları);Şemâil-i Şerîfe RESÛL-İ EKREM'İN SIFATLARI HAKKINDA EBÛ CÜHAYFE VEHB İBN-İ ABDULLAH (RADİYA'LLAHU ANH) HADÎSİ Ebû Cuhayfe Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ben, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'i gördüm. (Tereddütsüz derim ki:) Hasen İbn-i Alî ona (çok) benzerdi. (Ebû Cuhayfe'nin râvîsi İbn-i Ebî Hâlid İsmâil tarafından) Ebû Cuhayfe'ye: - Resûlullah'ı vasfedip bize bildirseniz!, denildi. O da: - Resûlullah (ın teni, sîmâsı) beyazdı. Siyah saçına beyaz karışmıştı. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem bize (Benî Süvâa hey'etine) on üç genç dişi deve (hediye) verilmesini emretti. Fakat biz bu develeri almazdan önce Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (Allah'ın dîvânına) alındı, demiştir. 1445

PEYGAMBERİMİZİN HÂTEMÜ'L-ENBİYÂLIĞINI TEBLÎĞ BUYURMASI Hz. Peygamber'in şemâili (vasıfları);Şemâil-i Şerîfe BU HUSÛSTAKİ ABDULLÂH İBN-İ BÜSR HADÎSİ Abdullah İbn-i Büsr Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in yâri ve hem-demi olup kendisinden memnûn olduğu -Abdullah İbn-i Büsr'den rivâyete göre (bir kere Harîz İbn-i Osmân tarafından) İbn-i Büsr'e: - Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'i gördün mü, ihtiyar mı idi, diye sorulmuş, O da: - Alt dudağiyle çenesi arasında (ki siyah saçlar arasında) bir kaç beyaz tel bulunuyordu, de(ye kocamadığına işâret et) miştir. 1446

PEYGAMBERİMİZİN HÂTEMÜ'L-ENBİYÂLIĞINI TEBLÎĞ BUYURMASI Hz. Peygamber'in şemâili (vasıfları);Şemâil-i Şerîfe RESÛL-İ EKREM'İN SIFATLARI HAKKINDA ENES İBN-İ MÂLİK (RADİYA'LLÂHU ANH)'İN RİVÂYETLERİ Enes b. Mâlik (Resûlullah'ı şöyle ta'rîf ve tavsîf ettiğini) rivâyet etmiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem kavminin orta boylusu idi: ne çok uzun, ne de fazla kısa endamlı idi. Resûlullah ezherü'l-levn idi: (Teni ve sîmâsı, kırmızı rengi iyice emmiş beyazdı) ne (kireç renginde) duru beyazdı, ne de kara yağızdı. Resûlullah (Sûdânîler gibi) kıvırcık, kısa saçlı değildi. Düz, ve uzun saçlı da değildi. O, mu'tedil sarkık saçlı idi. Ona kırk yaşı (nın tamâmı) nda (Vahy) indirildi. Vahy indirilmekte olduğu halde Mekke'de on yıl ikamet etti. Medîne'de de on yıl (yaşadı). Ve başı(nın saçı)nda ve sakalında yirmi tel ak saç bulunmıyarak (Refîk-ı A'lâ'ya = Cenâb-ı Hakk dîvânına da'vet olunup) alındı. (Ve altmış yaşının tamâmında vefât etti). 1447

PEYGAMBERİMİZİN HÂTEMÜ'L-ENBİYÂLIĞINI TEBLÎĞ BUYURMASI Hz. Peygamber'in şemâili (vasıfları);Şemâil-i Şerîfe RESÛL-İ EKREM'İN SIFATLARI HAKKINDA ENES İBN-İ MÂLİK (RADİYA'LLÂHU ANH)'İN RİVÂYETLERİ Enes b. Mâlik Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem ne ifrat derecede uzundu; ne de kısa boylu idi. O, ne (süt gibi) sâfi beyazdı; ne de kara yağızdı. O, ne kısa kıvırcık saçlı idi; ne de düz uzun saçlı. Kırk yaşını doldurunca Allah onu Peygamber gönderdi. Enes İbn-i Mâlik (bundan sonra, bundan önce rivâyet olunan) hadîsin tamâmını zikretti. 1448

PEYGAMBERİMİZİN HÂTEMÜ'L-ENBİYÂLIĞINI TEBLÎĞ BUYURMASI Hz. Peygamber'in şemâili (vasıfları);Şemâil-i Şerîfe PEYGAMBERİMİZ HİLKATEN VE AHLÂKAN İNSANLARIN EN GÜZELİ, NE ÇOK UZUN, NE DE KISA OLDUĞUNA DÂİR BERÂ' İBN-İ ÂZİB HADÎSİ Berâ' b. Âzib Şöye dediği rivâyet olunmuştur: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem sîmâca insanların en güzeli idi. Ahlâk i'tibâriyle de en güzeli idi. (Endâmının) yaratılışı cihetiyle de insan (tip) leri (ni)n en güzeli idi. O, ne çok uzundu, ne de çok kısa boylu idi. 1449

PEYGAMBERİMİZİN HÂTEMÜ'L-ENBİYÂLIĞINI TEBLÎĞ BUYURMASI Hz. Peygamber'in şemâili (vasıfları);Şemâil-i Şerîfe RESÛLULLÂH'IN SÂİR VASIFLARI HAKKINDAKİ DİĞER RİVÂYETLER Enes b. Mâlik Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (saçını) boyadı mı? diye sorulmuş. O da: hayır, boyamadı. Çünkü biraz beyazlık onun yalnız -iki göziyle iki kulağı arasına dökülen- iki zülfünde vardı, demiştir. 1450

PEYGAMBERİMİZİN HÂTEMÜ'L-ENBİYÂLIĞINI TEBLÎĞ BUYURMASI Hz. Peygamber'in şemâili (vasıfları);Şemâil-i Şerîfe RESÛLULLÂH'IN SÂİR VASIFLARI HAKKINDAKİ DİĞER RİVÂYETLER Berâ' b. Âzib Resûlullah'ı şöyle vasf ettiği rivâyet olunmuştur: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem uzunla kısa boy arası mu'tedil bir endamda yaratılmıştı. Onun iki omuzu arası genişti. İki kulağı yumuşağına kadar inen gür saçı vardı. Ben (günün birisinde) Resûlullah'ı kırmızı (ve yeşil çubuklu) bir libâs içinde görmüştüm. Kat'î olarak derim ki: ben, güzellikte ona denk olabilecek hiç bir şey görmedim. 1451

PEYGAMBERİMİZİN HÂTEMÜ'L-ENBİYÂLIĞINI TEBLÎĞ BUYURMASI Hz. Peygamber'in şemâili (vasıfları);Şemâil-i Şerîfe RESÛLULLÂH'IN SÂİR VASIFLARI HAKKINDAKİ DİĞER RİVÂYETLER Berâ' b. Âzib - Bize söyler misin Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in yüzü kılıç gibi (parlak) mı idi? diye sorulmuş. O da: - Hayır, kılıç gibi değil, ay misâli (parlak ve toparlak çehreli) idi, diye cevap verdiği rivâyet olunmuştur. 1452

PEYGAMBERİMİZİN HÂTEMÜ'L-ENBİYÂLIĞINI TEBLÎĞ BUYURMASI Hz. Peygamber'in şemâili (vasıfları);Şemâil-i Şerîfe RESÛLULLÂH'IN SÂİR VASIFLARI HAKKINDAKİ DİĞER RİVÂYETLER Ebû Cuhayfe "Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'i güneşin en sıcak zamânı gün ortasında Bathâ (mevkiin) de namaz kılarken gördüğü ve karşısında ucu demirli bir harbe bulunduğu" rivâyet olunmuştur. Bu hadîs yukarıda geçmiştir. Buradaki rivâyette Ebû Cuhayfe (şunları da) söylemiştir: Halk, Resûlullah'ın iki elini tutmağa ve onu yüzlerine sürmeğe başladılar. Ben de Resûlullah'ın elini tuttum. Ve yüzüme sürdüm. Bir de ne göreyim, onun eli (o sıcak zamanda) kardan daha serindi. Râyiha cihetiyle de miskten daha hoş kokulu idi, demiştir. 1453

PEYGAMBERİMİZİN HÂTEMÜ'L-ENBİYÂLIĞINI TEBLÎĞ BUYURMASI Hz. Peygamber'in soyu;Hz. Peygamber'in şemâili (vasıfları);Şemâil-i Şerîfe PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN: "BEN DEVİRDEN DEVİRE, ÂİLEDEN ÂİLEYE İNTİKAL İLE ISTIFÂ EDEN ÂDEM-OĞULLARI SOYLARININ EN TEMİZİNDEN NAKLOLUNDUM, NİHÂYET ŞU İÇİNDE BULUNDUĞUM HÂŞİMÎ CÂMİASINDAN NEŞ'ET ETTİM" KAVL-İ ŞERÎFİNİN ÎZÂHI Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in: [Ben, -devirden devre ve âileden âileye intikal (ile ıstıfâ') eden- Âdem oğulları soylarının en temizinden naklolundum. Nihâyet şu içinde bulunduğum (Hâşimî) câmia (sın) dan neş'et ettim] dediği rivâyet olunmuştur. 1454

PEYGAMBERİMİZİN HÂTEMÜ'L-ENBİYÂLIĞINI TEBLÎĞ BUYURMASI Hz. Peygamber'in şemâili (vasıfları);Şemâil-i Şerîfe PEYGAMBERİMİZ HER HÂL VE HAREKETİNDE TAŞKINLIK YAPACAK SECİYEDE DEĞİLDİ Abdullâh b. Abbâs Şöyle rivâyet olunmuştur: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem (alın) saçını, (perçemini) alnının üstüne bırakırdı. Müşrikler ise cebhenin iki tarafına ayırır (bırakır) lardı. Ehl-i Kitâb olanlar da alınlarına salıverirlerdi. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem, hakkında (müsbet, menfî) hiçbir şey ile emrolunmayan hallerde Ehl-i Kitâb'a uygun olmaktan hoşlanırlardı. Sonraları Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem de başı(nın saçı)nı iki tarafa (ayırıp) bırak (makta mahzur görme) di. 1455

PEYGAMBERİMİZİN HÂTEMÜ'L-ENBİYÂLIĞINI TEBLÎĞ BUYURMASI Hz. Peygamber'in şemâili (vasıfları);Şemâil-i Şerîfe;Taşkınlık PEYGAMBERİMİZ HER HÂL VE HAREKETİNDE TAŞKINLIK YAPACAK SECİYEDE DEĞİLDİ Abdullâh b. Amr b. Âs Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem sözünde, fiil ve hareketinde taşkınlık yapacak seciyyede değildi. Taşkınlık da yapmış değildir. Abdullah, herkese: İyi biliniz ki, sizin en güzel huylunuz, en hayırlı olanınızdır, derdi. 1456

PEYGAMBERİMİZİN HÂTEMÜ'L-ENBİYÂLIĞINI TEBLÎĞ BUYURMASI Hz. Peygamber'in şemâili (vasıfları);Kolay olanı tercih;Şemâil-i Şerîfe RESÛLULLÂH'IN AHLÂKI KUR'ÂN İDİ. HER EMRİN KOLAYINI İLTİZÂM EDERDİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem (dünyâ işlerinden) iki şey arasında muhayyer kılındı mı o, muhakkak onlardan en kolayını alırdı. Şu kadar ki, o kolay şey günah olmaya. Eğer günâhı mûcib olursa, o kolay şeyden halkın en uzak bulanın Resûlullah olurdu. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem kendisi için kin tutup öç almamıştır. Meğer ki, Allah'a karşı hürmetsizlik edilmiş ola. Bu halde irtikâb edilen hürmetsizlik sebebiyle Allah için (öfkelenir,) intikâm alırdı. 1457

PEYGAMBERİMİZİN HÂTEMÜ'L-ENBİYÂLIĞINI TEBLÎĞ BUYURMASI Hz. Peygamber'in şemâili (vasıfları);Şemâil-i Şerîfe RESÛLULLÂH'IN AHLÂKI KUR'ÂN İDİ. HER EMRİN KOLAYINI İLTİZÂM EDERDİ Enes b. Mâlik Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ben hayâtımda Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in elinden daha yumuşak hiç bir ipeğe, hiç bir dîbâya yapışmadım. Yine ben ömrümde Resûlullah'ın kokusundan daha hoş bir koku da ebedî koklamadım. 1458

PEYGAMBERİMİZİN HÂTEMÜ'L-ENBİYÂLIĞINI TEBLÎĞ BUYURMASI Hayâ;Hz. Peygamber'in şemâili (vasıfları);Şemâil-i Şerîfe RESÛLULLÂH HAYÂ CİHETİYLE KENDİ KÖŞESİNDE OTURAN BÂKİR KIZDAN DAHA UTANGAÇTI Ebû Saîd-i Hudrî "Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem hayâ cihetiyle kendi köşesinde oturan bâkir kızdan daha çok utangaçdı" dediği rivâyet olunmuştur. 1459

PEYGAMBERİMİZİN HÂTEMÜ'L-ENBİYÂLIĞINI TEBLÎĞ BUYURMASI Hz. Peygamber'in şemâili (vasıfları);Şemâil-i Şerîfe RESÛLULLÂH BİR İŞDEN HOŞLANMAZSA SÂHİBİNİN YÜZÜNE VURMAZDI. HOŞLANMADIĞI, YALNIZ YÜZÜNDE GÖRÜLÜP BİLİNİRDİ Ebû Saîd-i Hudrî (Metni ve senedi bundan evvelki hadîse benzeyen) diğer bir rivâyette de (ziyâde olarak): Resûlullah bir şeyden de hoşlanmazsa (onu sâhibinin yüzüne vurmazdı;) hoşnutsuzluğu (yalnız) yüzünde (görülüp) bilinirdi, (denilmiştir). 1460

PEYGAMBERİMİZİN HÂTEMÜ'L-ENBİYÂLIĞINI TEBLÎĞ BUYURMASI Hz. Peygamber'in şemâili (vasıfları);Şemâil-i Şerîfe;Yemek seçmemek PEYGAMBERİMİZ YEMEK BEĞENMEMEZLİK ETMEZDİ. ARZU EDERSE YERDİ, ETMEZSE BIRAKIRDI Ebû Hüreyre "Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem hiç bir zaman hiç bir yemeği beğenmezlik etmedi. Arzu ederse yerdi, etmezse bırakırdı" dediği rivâyet olunmuştur. 1461

PEYGAMBERİMİZİN HÂTEMÜ'L-ENBİYÂLIĞINI TEBLÎĞ BUYURMASI Hz. Peygamber'in konuşması;Hz. Peygamber'in sözleri;Hz. Peygamber'in şemâili (vasıfları);Şemâil-i Şerîfe BİR ŞEYİ ANLATIRKEN DÂNE DÂNE SÖYLERDİ. VE SÖZLERİNİN KELİMELERİ SAYILMAK ARZU OLUNSA SAYILABİLİRDİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle rivâyet olunmuştur: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem bir hâdiseyi hikâye ettiği olurdu. (Anlatırken tefhimde mübâlâğa ederdi de) onun söz (lerinin kelime) lerini saymak isteyen kişi saysaydı muhakkak sayabilirdi, demiştir. 1462

PEYGAMBERİMİZİN HÂTEMÜ'L-ENBİYÂLIĞINI TEBLÎĞ BUYURMASI Hz. Peygamber'in konuşması;Hz. Peygamber'in sözleri;Hz. Peygamber'in şemâili (vasıfları);İsrâ ve Mi'rac;Mi'râc;Şemâil-i Şerîfe PEYGAMBERİMİZ ZİNCİRLEME SÖZ SÖYLEMEZDİ. HAZRET-İ ÂİŞE'NİN BU HUSÛSA DÂİR RİVÂYETİ. VE EBÛ HÜREYRE'Yİ TENKÎDİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe "Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem sözü, -sizin biribirine zincirlediğiniz gibi- oyalıyarak îrâd etmek i'tiyâdında değildi. (O, sözü ayıra ayıra söylerdi, dinleyenlerin gönüllerine sinerdi)" dediği rivâyet olunmuştur. 1463

PEYGAMBERİMİZİN HÂTEMÜ'L-ENBİYÂLIĞINI TEBLÎĞ BUYURMASI Peygamberlerin kalbleri uyumaz PEYGAMBERİMİZİN Mİ'RÂCI'NIN MUKADDİMESİ OLUP NÜBÜVVETTEN ÖNCE MELEKLERLE KÂ'BE'DE MÜLÂKÂTI Enes b. Mâlik Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in Mi'râc gecesi Mescid-i Harâm'dan (Beyt-i Makdis'e) sefer ettiğine dâir haber (in mukaddimâtın)ı şöyle hikâye ettiği rivâyet olunmuştur: Resûlullah'a vahyolunmazdan (ve Nübüvvet gelmezden iki sene) önce (bir gece o, Kâ'be mescidinde Hamza ile Ca'fer'in arasında uyurken) yanına üç Melek geldi. Bunlardan birincisi öbirisine: - O (Muhammed) hangisidir? diye sordu. O da: - Ortadaki, o, bunların hayırlısıdır, diye cevap verdi. En sondaki (üçüncü) Melek de: - Haydi hayırlısını alınız! dedi. Ve Mi'râc kıssasının mukaddimâtı bundan ibâret bulundu. (Bu gece başka bir şey vuku' bulmadı). Bu sûretle Resûlullah (uyurla uyanık arasında) kalbinin görmesi hâlinde bu melekleri -başka bir gece gelmelerine kadar- bir daha görmemiştir. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in iki gözü uyurdu: fakat kalbi uyum azdı. Başka Peygamberler de hep böyledir: gözleri uyur da gönülleri uyumaz. Bunun üzerine Cibrîl (mîâdı geldiğinde) Resûlullah'ı alarak geri dönmüş sonra Resûlullah ile semâya çıkmıştır. 1464

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder