2 Temmuz 2013 Salı

Sahih-i Buhari Bölüm 6

Bölüm 6

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT

 Namaz kılmak;Tevhîde dâvet;Zekâtın farziyeti ZEKÂTIN VÜCÛBU HAKKINDA İBN-İ ABBÂS'IN RİVÂYET ETTİĞİ MUAZ İBN-İ CEBEL RADİYA'LLÂHU ANH HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem Muâz (İbn-i Cebel) i Yemen'e (vâli ve kadı) gönderirken şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Ey Muâz! Yemenlileri (ibtidâ) Allah'tan başka ibâdete lâyık bir Tanrı olmadığını ve benim de Allâh'ın Peygamberi olduğumu bilmeğe ve tanımağa da'vet et! Eğer bu iki şehâdeti kabûl ederlerse bu defa onlara her gece ve gündüz üzerlerine beş vakıt namaz farz kılındığını öğret. Eğer namazın vücûbunu (namaz kılarak) i'tirâf ederlerse, bu defa da onlara bildir ki, Allah, kendilerine mallarında zekât farz kılmıştır. Bu zekât, zenginlerinden alınır ve onların fakirlerine verilir. 686

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Allâh'a şirk koşmamak;Bilmediğini sormak;Namaz kılmak;Sıla-i Rahm;Zekât ZEKÂTIN VÜCÛBUNA DÂİR EBÛ EYYÛB-I ENSÂRÎ RADİYA'LLÂHU ANH HADÎSİ Ebû Eyyûb-i Ensârî Şöyle rivâyet edilmiştir: Bir kimse Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'e: Yâ Resûla'llâh! (Kendisi ile amel edince) beni Cennet'e koyacak mûteber bir ibâdet haber verseniz, diye bir niyaz ve temennîde bulunmuştu. Mecliste bulunanlardan birisi: - Buna ne oluyor ki, ne dileği var ki? diye istifsâr etmesi üzerine Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem: - Bu bir gûnâ hâcet sâhibidir, nesi olacak, buyurup sâile karşı: - Allâh'ı tevhîd edersin ve Allâh'a ibâdette hiç bir şeyi şerik kılmazsın, namaz kılar, zekât verir, sıla-i rahm edersin, diye cevab verdi. 687

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Allâh'a ibâdet;Allâh'a şirk koşmamak;Nâfile ibâdet;Namaz kılmak;Oruç BU BABTA EBÛ HÜREYRE'DEN RİVÂYET OLUNAN A'RABÎ HADÎSİ Ebû Hüreyre (Bir gün) Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'e bir A'râbî geldi. Ve: - Yâ Resûla'llâh, beni bir ibâdete delâlet buyursanız ki, ben onu işleyince Cennet'e girebileyim, demişti. Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem: - Allâh'a ibâdet edersin, ve Allâh'a hiç bir şeyi şerik kılmazsın, farz olan namazı kılar, farz olan zekâtı verir ve Ramazan orucunu tutarsın! buyurdu. A'râbî (kemâl-i safvetle): - Hayâtım yed-i kudretinde olan Allâh'a yemîn ederim ki ben, sizden işittiğim bu ibâdetler üzerine hiç bir ibâdet ziyâde etmem, deyip de müteâkıben dönüp gidince, Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem: - Kim ki, ehl-i Cennet'ten bir nâsıye görüp mesrûr olmak isterse, şu temiz sîmâya baksın!, buyurdu. 688

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Allah düşmanları ile savaş;Dâvete katılmak (icâbet);İrtidat edenler EHL-İ İRTİDÂDIN KATLİ HAKKINDA EBÛ BEKR RADİYA'LLÂHU ANH'İN HÜKMÜ VE HAZRET-İ ÖMER'İN İ'TİRÂZI Ebû Hüreyre Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in vefâtı üzerine Ebû Bekr (-i Sıddîk halîfe) olup (kabâil-i) Arabdan irtidâd edenler küfr(-i sâbıklarına avdet) ettiklerinde (ordu sevkine teşebbüs etmişti.) Ömer: - Ey Halîfe-i müslimîn! Bunlara karşı nasıl harb açarsınız? Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem: "Biz müslümanlar, Lâ ilâhe illa'llâh diyene kadar ehl-i şirk ile mukâteleye me'mûruz, kim ki bu şehâdet kelimesini söylerse hakk-ı şer'îsine tevfîkan benden malını ve canını muhâfaza etmiş olur (gizli) küfür ve ma'sıyetin hesâbı Allâh'a âiddir" demişti. Hazret-i Halîfe cevâben: - Va'llâhi her kim namazla zekâtı tefrîk ederse, bu gürûh ile harb ederim. Çünkü zekât mâlî bir haktır (namaz bedenî bir vazîfe olduğu gibi). Allâh'a yemîn ederim ki, bunlar, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'e verdikleri bir dişi oğlağı benden esirgerlerse bundan dolayı muhakkak onların boynunu vururum, buyurdu. Bunun üzerine Ömer: - Vallâhi bildim ki mürtecîlerin katli hakkındaki Halîfenin bu hükmü, Cenâb-ı Hakk'ın Ebû Bekr'in gönlünde yarattığı genişliğin eseridir. Bu sâyede mukâtelenin hak olduğunu öğrendim, diye Hazret-i Sıddîk'ı tasdîk eyledi. 689

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Zekâtı verilmeyen mallar HAZRET-İ SIDDÎK'IN YÜKSEK İRÂDESİ VE NÜFÛZ-I NAZARI;ZEKÂT'TAN İMTİNÂ' EDENLER HAKKINDA TAHZÎRÂT-İ ŞEDÎDE Ebû Hüreyre Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu dediği rivâyet edilmiştir: Sâhibi tarafından zekât hakkı verilmiyen deve, (Kıyâmet gününde) besili ve en güçlü kuvvetli hâli ile gelerek sâhibine musallat olup tabanlariyle onu çiğner. Zekâtı verilmiyen davar da gâyet semiz ve kuvvetli hâli ile gelerek sâhibine musallat olup tırnaklariyle onu çiğner, boynuzlariyle de vurur. Resûl-i Ekrem (devam edip) buyurdu ki: bu hayvanların haklarından birisi de su başında (sütlerinin) sağılması, (fakir ve ebnâ-i sebîle tasadduk edilmesi)dir. Resûli Ekrem (yine devam edip) buyurdu ki: Sakın sizden hiç biriniz kıyâmet gününde omuzuna zekâtını vermediği koyununu yüklenip avaz avaz bağırtarak ve: Yâ Muhammed! diye (istimdâd ede) rek (bana) gelmesin! Ben ona: Hükmü ilâhîden senin için bir zerresini tahfîfe mâlik ve muktedir değilim. Sana (dünyâda) hükm-i ilâhîyi tebliğ ettim, diye cevab veririm. Yine sizden hiç biriniz omuzunda zekâtını vermediği devesi yüklü bağıra, bağıra ve Yâ Muhammed! diye (istimdâd ede) rek (bana) gelmesin!. Ben buna da: Hükm-i ilâhîden bir zerresini senin için tahfîfe me'zun değilim. Sana (dünyâda) hükm-i ilâhîyi teblîğ ettim, diye cevab veririm. 690

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Zekâtı verilmeyen mallar ZEKÂTTAN İMTİNÂ EDENLERİN ZEMMİ VE SÛRET-İ TA'ZÎBİ HAKKINDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ VE İZÂHI Ebû Hüreyre Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurdu dediği rivâyet edilmiştir: Kim ki, Allah kendisine mal verir de o malın zekâtını vermezse, kıyâmet gününde zekâtı verilmiyen mal, sâhibi için gâyetle semnâk erkek bir yılan sûretine konulur. Bunun iki gözü üstünde (nişâne-i vahşet olarak) iki nokta vardır. Bu azgın yılan kıyâmet gününde mal sâhibinin boynuna gerdanlık yapılır. Sonra yılan (ağzı ile) sâhibinin çenesini iki tarafından yakarlar. Sonra: ben senin (dünyâda çok sevdiğin) malınım, ben senin hazînenim! der. (yine Ebû Hüreyre demiştir ki:) Bundan sonra Resûl-i Ekrem, şu meâldeki âyet-i kerîmeyi okudu: (Sevgili habîbim! Allah hazîne-i kereminden kendilerine ihsan buyurulan servetle düşkünlere muâvenetten kaçan bahiller zannetmesinler ki, bu hareketleri kendileri için hayırdır. Belki en büyük bir şerdir, (bir vebaldır). Yarın mahşerde bunların bu servetleri boyunlarına lâle gibi takılarak teşhîr edilirler). 691

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Nisab NİSÂB-I ZEKÂT HAKKINDA EBÛ SAÎD-İ HUDRÎ RADİYA'LLÂHU ANH HADÎSİ Ebû Saîd-i Hudrî Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir: Beş okıyye (yâni iki yüz dirhem) den az miktar (daki gümüş) de zekât yoktur. En aşağı üçer yaşında beş deveden aşağısında da zekât yoktur. Beş vesak miktârının mâdûnunda (ki hurma, üzüm ve hubûbatta) dahi zekât vâcib değildir. 692

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Sadaka helâl maldan verilir;Sadaka vermek;Tasadduk HALÂL KAZANÇTAN VERİLEN SADAKANIN İND-İ İLÂHÎDE ŞÂYÂN-I KABÛL OLDUĞUNA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir: Kim ki, halâl kazancından bir hurma değerinde bir şey tasadduk ederse -ki, Allah halâl maldan verilen sadakadan başka hiç bir sadakayı kabûl etmez- işte bu halâl sadakayı sağ eliyle kabûl eder. Sonra o tek hurma kadar sadakayı, dağ gibi oluncaya kadar, sizin biriniz erkek küheylân tayını büyüttüğü gibi sâhib-i sadaka için (ithimam ile) büyütür. 693

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Sadaka vermek;Tasadduk ZEKÂT VERMEĞE MÜSÂREAT EDİLMESİNE DÂİR HÂRİSE İBN-İ VEHB RADİYA'LLÂHU ANH HADÎSİ Hârise İbn-i Vehb Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim, dediği rivâyet edilmiştir: Ümmetim sadaka ver (meğe müsâraat edi)iniz!. Zîrâ size bir zaman gelir ki, kişi o sırada sadakasiyle (sokak sokak) dolaşır da onu kabûl edecek bir kimse bulamaz. (Sadaka verilmek istenilen) herkes: "Dün bu sadaka ile gelseydin (ihtiyâcım vardı) muhakkak ben onu kabûl ederdim. Fakat bu gün benim için bu sadakaya ihtiyaç yoktur" der. 694

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Kıyâmet alâmetleri;Malın çoğalması ZEKÂTA MÜSÂREAT HAKKINDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir: İçinizde mal çoğalarak (köşe bucak) dolup taşmadıkça kıyâmet kopmaz. Hattâ o sırada mal sâhibi, sadakasını kim kabûl eder ki, diye tasalanır. Hattâ arzettiği kimse, mala benim ihtiyâcım yoktur, der. 695

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Allah huzûruna çıkış;Güzel söz sadakadır;Kıyâmet alâmetleri;Malın çoğalması;Sadaka vermek;Tasadduk;Yol kesmek ZEKÂTA MÜSÂREAT HAKKINDA ADİY İBN-İ HÂTİM HADİSİ Adiyy İbn-i Hâtim Şu haber rivâyet edilmiştir: (Bir kere) ben, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in yanında iken Huzûru Saâdet'e iki kişi geldi. Bunun birisi (ortalığın) fakr-ü ihtiyâcından yana, yakıla bahsediyordu. Öbürüsü de yol kesildiğinden (emniyet ve âsâyiş bulunmadığından) şikâyet etmişti. Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem (bunlara cevâb verip) buyurdu ki: Amma kat'-ı tarîk mes'elesi: (çok sürmez), az sonra sana bir zaman gelir ki, o vakit ticâret kervanı kimsenin himâye ve kefâletine muhtâc olmıyarak tâ Mekke'ye kadar çıkar, (gider). Ortalığın müzâyakasına gelince: sizin biriniz (elinde) sadakasiyle (kapı kapı) dolaşıp da kendisinden bu sadakayı kabûl edecek bir kimse bulamayacak bir halde müreffeh günler gelmedikçe kıyâmet kopmaz. Sonra sizden biriniz (Âhirette) Allâhu Teâlâ'nın Dîvân-ı Sübhânîsinden muhakkak durur. Hem de Allah ile kendi arasında ne bir hicab, ne de Allah kelâmını terceme edecek bir terceman bulunmıyarak duracaktır. Sonra Cenâb-ı Mevlâ o kula: - Sana ben mal vermedim mi? diye her halde sorar. O kul da: - Evet, (verirdin Allâh'ım) diye muhakkak cevab verir. Sonra Hak Teâlâ: - Sana ben Peygamber göndermedim mi? diye elbette sorar. O kul da: - Evet, (gönderdin Rabbim) diye şüphesiz cevâb verir. Bu halde o kimse sağına bakar, Cehennem ateşinden başka bir şey göremez. Sonra soluna bakar, Cehennem ateşinden başka bir şey göremez. Ashâbım! Şimdi sizin her biriniz tek bir hurmanın yarısı ile, bunu da bulamazsa güzel sözle olsun kendisini Cehennem ateşinden korusun! 696

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Kadınların çoğalıp erkeklerin azalması;Malın çoğalması ÂHİR ZAMANDA HARB ÇOKLUĞUNDAN ERKEK AZALIP KADIN ÇOĞALACAĞINA HATTÂ BİR ERKEĞİN KIRK KADININ VEKÎL-İ UMÛRU OLACAĞINA DÂİR EBÛ MÛSE'L-EŞ'ÂRÎ HADÎSİ Ebû Mûsâ el-Eş'arî Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'den nakl ederek şöyle rivâyet edilmiştir: Resûl-i Ekrem buyurmuştur ki: halk için elbette bir zaman gelecektir ki, o sırada bir adam altın sadakasiyle (taraf taraf) dolaşacak da sonra elinden sadakasını alacak bir fakîr bulamıyacak. Yine o sırada (masâib-i harbiye ile) erkeklerin azlığından ve kadınların çokluğundan nâşî (hâmîsiz) kırk kadının (düşmandan korkarak) bir erkeğin himâyesine sığındıkları görülecektir. 697

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Sadaka vermek;Tasadduk ASR-I SAÂDET'TEKİ MAÎŞET DARLIĞINI VE FÜTÛHÂT-İ İSLÂMİYYE ÜZERİNE REFAH VE SAÂDET DEVRİ AÇILDIĞINI BİLDİREN EBÛ MES'ÛD HADÎSİ Ebû Mes'ûd Ukbe İbn-i Amr Şöyle rivâyet edilmiştir: Ebû Mes'ûd demiştir ki. (sadaka âyeti nâzil olup da) Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem bize sadaka ile emrettiği sıralarda (sadaka vermeğe kudreti olmıyan) her hangi birimiz, çarşıya gider; ve arkasında (ücretle) yük çekerek iki avuç (hurma) kazanırdı. (Ve bu kazancından sadaka verirdi) bu gün ise bunlardan bâzılarının yüz binler (le servet)i vardır. 698

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Kız çocukları;Sadaka vermek;Tasadduk HAZRET-İ ÂİŞE'NİN BİR HURMA SADAKA BUYURMALARI. ÂİŞE HAZRETLERİ BİR KEREDE KENDİSİNE HAZRETİ MUÂVİYE TARAFINDAN HEDİYE EDİLEN İKİ KESE ALTINI BİR GÜNDE FUKÂRAYA DAĞITMIŞ, AKŞAM VAKTİ ZEYTİN EKMEKLE İFTAR ETMİŞTİR Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: (Bir kere) kendisinin iki kız çocuğu ile yanıma tese'ül ederek bir kadın girmişti. O sırada yanımda bir hurmadan başka bir şey bulunmuyordu. O bir hurmayı ona verdim. Kadın hurmayı iki çocuğu arasında taksîm etti. Ve kendisi ondan bir şey yemedi. Sonra kalkıp çıktı, (gitti). Müteâkıben yanıma Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem girdi. Bu vâkıayı kendilerine bildirdim. Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki. Kadın, erkek her hangi bir mü'min şu kız çocukları yüzünden bir sûretle sıkıntı çekerse (hayır bilsin! Çünkü) kız çocukları, kendisi için Cehennem ateşinden koruyan birer perde olurlar. 699

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Sadaka vermek;Tasadduk SAHİH VE SON DERECE BAHİL OLUP DA SADAKA VERİR DE FAKİR OLURUM KORKUSU GÖNLÜNDE HÂKİM OLDUĞU HALDE VERİLEN SADAKA, SADAKALARIN EFDALİ OLDUĞUNA DAİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: (Bir kere) Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in huzûruna bir kimse, (Ebû Zer radiya'llâhu anh) geldi. Ve: - Yâ Resûla'llâh! Ecir ve sevâb cihetiyle hangi sadaka daha büyüktür? (ki, ben onu vereyim) diye sormuştu. Resûl-i Ekrem: - (Sevâbı büyük sadaka,) senin sahîh, son derece bahîl olduğun, fukarâlıktan korkar, zenginlikten hoşlanır bulunduğun halde verdiğin sadakadır. Can boğaza gelip, bu malım filân içindir, şu malım da falan içindir, diyene; ve bu (sülüsten fazlası) da veresenin olana kadar (sadakanı) te'hîr etme! 700

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Cömertlik;Sadaka vermek;Tasadduk SADAKA VERMEK Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle rivâyet edilmiştir: (Bir kere) Nebî aleyhi's-selâm'ın bâzı kadınları: - Hangimiz (evvel ölüp de) en çabuk sana kavuşacaktır? diye Resûl-i Ekrem'e sormuşlardı. O da cevâben: - Eli uzun olanınız, buyurmuştu. Bu def'a Peygamber'in kadınları bir kamıp endâze alıp kollarını ölçmeğe başladılar. İçlerinden en uzun kollu kadın Sevde (Bint-i Zem'a) idi. Fakat Resûlullâh'ın vefâtından sonra öğrendik ki, kolu uzun alan kadın, sadakası bol, (eli açık) kadın demek imiş. Ve hakîkaten içimizde Sevde, aleyhi's-salâtü ve's-selâm'a ilk iltihak eden kadın oldu. Ve Sevde sadaka vermeği çok severdi. 701

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Benî İsrâîl'in ibretli kıssaları HAYIR KASDİYLE VERİLEN SADAKADAN MÛSAB OLUNUR, BU BABTA RİVÂYET OLUNAN EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir. (Benî İsrâil'den) bir kimse her halde (bu gece) bir sadaka vereceğim, diye nezr ederek sadakasiyle (evinden) çıkmış ve sadakasını (tesâdüfî) bir hırsızın eline sunmuştu. Sabah olunca halk: - (Tuhaf şey?) Hırsıza sadaka veriliyor. (Bu câiz mi?) diye söylenirler. Sadakayı veren (bu yanlış işten müteessir olmıyarak): - Yâ Rab! Yalnız Sana hamd edilir. (Sadaka verdiğim için hamd ederim,) dedi. Ve elbette sadaka veririm, diye yemîm etti, ve (gece evinden) sadakasiyle çıktığında (bu def'a da) bilmiyerek sadakayı bir zâniyenin eline sıkıştırdı. Sabahleyin halk: - (Bu ne hal?) Bu gece de rosbuya sadaka verilmiş, diye söylenirler. Sadaka veren kimse hiç aldırmayarak: - Yâ Rab! Fâhişeye (Sen'in irâdenle) sadaka verdiğim için Sana hamd ederim, dedi. Ve her halde sadaka vereceğim, diye azmetti. Ve sadakasiyle çıktığında bu def'a da bir zenginin eline koymuştu. Sabahleyin halk: - Zengine sadaka verilmiş, (olur şey değil?) diye dedikodu ederler. Sadaka veren zât: - Allâh'ım! Hırsıza, rosbuya, zengine sadaka verdiğim için Sana hamd ederim. (Bunlara sadakamı Sen'in irâdenle verdim.) diyordu. Sonra bu kimse, rü'yasında şöyle müjdelendi: - Hani o hırsıza verdiğin sadaka yok mu? (Kabûl olunmuştur) umulur ki, o sadaka sebebiyle hırsız, sirkatten vaz geçerek temiz bir hayâta kavuşur. Fâhişeye verdiğin sadakaya gelince, (bu da kabûl edilmiştir.) Me'muldür ki, bu kadın da çirkef hayattan kurtulup da kesb-i iffet eder. Hani o zengin! (Buna verilen sadaka da kabûl edilmiştir). Umulur ki, bu zengin de aldığı sadakadan mütenebbih olarak Allâh'ın kendisine verdiği servetten fukarâya vermeğe başlar. 702

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Sadaka vermek;Tasadduk ZEKÂTIN FAZÎLET-İ AHLÂKA HİZMETİ HAKKINDA MAN'N İBN-İ YEZÎD İBN-İ AHNES HADÎSİ Ma'n İbn-i Yezîd (Resûl-i Ekrem'e husûsiyetini ifâde ederek) şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Ben, babam, büyük babam Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'e bîat ettik. Resûl-i Ekrem beni nişanladı ve evlendirdi. Ve Resûl-i Ekrem'e da'vâ arz ettim. (Bana hak verdi. Bir kere) babam Yezîd, tasadduk etmek için bir mikdar altın ayırıp mescidde kendi nâmına tasadduk edivermesi için birisine bırakmıştı. Sonra ben geldim, o adamdan bu altınları alıp babamın yanına altınlarla geldim. Babam: - Va'llâhi bu parayı sana verilsin diye bırakmadım, diye altınları almak istedi. Ben de Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'e keyfiyeti arz ettim. Resûl-i Ekrem (babama hitâb ederek): - Ey Yezîd! Niyet ettiğin sadaka savâbı sana âidtir. (Bana karşı da:) Ey Ma'n! Aldığın sadaka parası da senindir, buyurdu. 703

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Ev kadının ecri ZEVCİN MALINDAN KADININ TASDDUKU Ümmü'l-mü'minîn Âişe Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir: Ev kadını, evinin taâmından isrâf etmiyerek (örf ü âdete göre âilesine, müsâfirlerine) infâk ve ikrâm ettiğnde, bu infâk ile me'cûr ve müsâb olur. Bu malı kazandığı cihetle de zevci, muhâfaza ettiği için hizmetçisi bir o kadar sevab kazanır. Bunlardan bâzısının ecr-ü sevâbı, öbirlerinin sevâbından hiç bir şey eksiltmez. 704

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Dilencilik;Sadaka vermek;Tasadduk;Veren el - alan el YED-İ ULYÂ, YED-İ SÜFLÂDAN HAYIRLI OLDUĞUNA DÂİR HAKÎM İBN-İ HİZÂM HADÎSİ Hakîm İbn-i Hizâm Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'den naklen şöyle rivâyet edilmiştir: Resûl-i Ekrem buyurmuştur ki: (Veren) yed-i ulyâ, (alan) yed-i süflâdan hayırlıdır. Tasadduka, nafakası üzerine vâcib olanlara ihsân ile başla!. Sadaka-i kâmile, bol maldan verilendir. Tese'ülden sakınmak istiyenleri Allah afîf kılar. (Halkdan) müstağnî olmak isteyenleri de Allah ganî kılar. 705

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Dilencilik;Veren el - alan el YED-İ ULYÂ, YED-İ SÜFLÂDAN HAYIRLI OLDUĞUNA DÂİR HAKÎM İBN-İ HİZÂM HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Şöyle rivâyet edilmiştir: Bir def'a Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem minber üzerinde sadakaya, fakirleri de tese'ülden tahzîr ile afîf olmağa teşvîk ederek) demişti ki: Yed-i ulyâ, yed-i süflâdan hayırlıdır. Çünki yed-i ulyâ münfikadır, (verir, yükselir). Yed-i süflâ ise sâiledir, (alır, alçalır). 706

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Hayra delâlet HAYRA DELÂLET HUSÛSUNDA EBÛ MÛSE'L-EŞ'ARÎ HADÎSİ Ebû Mûsâ el-Eş'arî Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'e bir sâil geldiğinde, yâhud kendilerinden bir hâcet istenildiğinde o Hazret bize: "Siz de (bu işin husûli için bana) dalâlet ediniz, me'cûr olursunuz. Gerçi Cenâb-ı Hak Peygamberinin niyâz ve şefâati üzerine ne dilerse onu infâz edecektir" buyururdu. 707

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Cömertlik;Sadaka vermek;Tasadduk ESMÂ' BİNT-İ EBÎ BEKR'E RESÛL-İ EKREM: KESENİN AĞZINI BOĞMA, İNFÂK ET!. SONRA ALLAH DA SANA NASÎBİNİ İMSÂK EDER, BUYURMUŞTUR Esmâ' b. Ebî Bekr Bana Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir: (Ey Esmâ'!) Kesenin ağzını boğma!, Allah da sana nasîbini imsâk eder. Bir rivâyette: Malını sayıp zaptetme!, Allah da sana nîmetlerini sayıp esirger. Bir rivâyette de: Sakın çömlekte para saklama! Sonra Allah da senden imsâk eder. (Ey Esmâ'!) Gücün yettiği kadar az olsa da sadaka ver!. 708

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Câhilyede işlenen hayırlar;Köle âzad etmek;Sadaka vermek;Sıla-i Rahm;Tasadduk ESMÂ' BİNT-İ EBÎ BEKR'E RESÛL-İ EKREM: KESENİN AĞZINI BOĞMA, İNFÂK ET!. SONRA ALLAH DA SANA NASÎBİNİ İMSÂK EDER, BUYURMUŞTUR Hakîm İbn-i Hizâm Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Ben bir kere: - Yâ Resûla'llâh! Bana bâzı şeylerin hükmünden haber verir misin? Ben câhiliyyet devrinde sadaka, ıtk-ı rakabe, sıla-i rahm nev'inden birtakım ibâdetler işlerdim. Bu ibâdetlerde benim için ecir ve sevâb var mıdır, demiştim. Resûl-i Ekrem: - Ey Hakîm! Sen, mâzîdeki hayrâtının hasenâtını iktisâb ederek müslüman oldun,buyurdu. 709

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Vekilharç ESMÂ' BİNT-İ EBÎ BEKR'E RESÛL-İ EKREM: KESENİN AĞZINI BOĞMA, İNFÂK ET!. SONRA ALLAH DA SANA NASÎBİNİ İMSÂK EDER, BUYURMUŞTUR Ebû Mûsâ el-Eş'arî Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: Efendisinin emrini tamâmen, derhal gönül hoşluğiyle infâz eden ve me'mûrünbih sadakayı, emr olunan kimseye veren müslim, hür bir kesedar, sadaka veren iki hayır sâhibinin birisidir. 710

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Cimrilik;Cömertlik;İnfak-İmsak MÜNFİKA HALEF VE BEDELİNİN, MÜMSİKE DE MALININ TELEFİ SÛRETİNDE MELEKLERİN DUASI HAKKINDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: İbâd (u'llâh)ın, kendisinde sabaha erdiği hiç bir gün yoktur ki, o günde iki Melek nâzil olmasın. Bunların birisi: Yâ Rab! Malını infâk edene bedelini ver! diye duâ eder. Öbirisi de: Yâ Rab! İmsâk edene (malının) telefini ver, diye bed-duâ eyler. 711

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Cimrilik;Cömertlik BAHÎL İLE SAHÎNİN HÂLİNİ MUSAVVİR EBÛ HÜREYRE RİVÂYETİ Ebû Hüreyre Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittiği rivâyet edildilmiştir: Bahîl ile infâk eden cömerdin örneği, (şu) iki kimsenin meseli gibidir ki, bunların eynlerinde, iki göğüslerinden köprücük kemiklerine kadar (vücudlarını kaplayan) demirden cübbeleri vardır. (Bunlardan) münfik ve cömerd olan, sadaka verir vermez o demir zırh, onun bedeni üzerinde genişler, aşağı doğru uzar veya vücûdunu tamâmiyle kaplar. Hattâ (ayağının) parmaklarını örter. Zırh (ın zeyli) de (yerde sürünüp) sadaka veren kimsenin ayak izlerini siler, giderir. Bahîle gelince: o, hiç sadaka vermek istemez, derhal o zırhın bütün halkaları, vücûdun kendilerine muhâzî olan noktalarını (şiddetle) sıkar. Bahîl de bu sıkan zırhı genişletmeğe çalışır. Fakat muktedir olamaz. 712

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Mazlûma yardım;Sadaka vermek;Tasadduk HER FERD-İ MÜSLİMİN KENDİ HALİNE VE DERECE-İ MAİŞETİNE GÖRE BİR SADAKASI VARDIR Ebû Mûsâ el-Eş'arî Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Resûl-i Ekrem (bir kere): - Her müslüman üzerine sadaka vermek vâcibdir, buyurmuştu. Ashâb-ı Kirâm: - Yâ Resûla'llâh! Ya sadaka edecek bir şey bulamayan (ne yapsın?) diye sordular. Resûl-i Ekrem: - Eliyle kazanır. Hem kendi nefsine faydalı olur, hem de tasadduk eder, buyurdu. Ashâb-ı Kirâm: - Ya bir kazanç yolu bulamazsa? diye sordular. Resûl-i Ekrem: - İhtiyac sâhibine, mazlûma yardım eder, buyurdu. Ashâb-ı Kirâm: - Böyle bir yardım yolu da bulamazsa, (gücü yetmezse) dediler: Resûl-i Ekrem: - Hayır işlesin, şerden de nefsini esirgesin. Bu da o kimse için sadakadır, buyurdu. 713

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Zekâtı lâyık olana vermek BİR ZEKÂTLIK KOYUNUN TAKSİMİ CAİZ MİDİR? Ümmü Atıyye Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Ensârî Nüseybe'ye, (yâni bana sadaka malından) bir koyun gönderilmişti. Nüseybe de bu koyunun etinden (bir parça) Âişe'ye göndermişti. Bu sırada Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem (gelip): - Yanınızda (yiyecek) bir şey var mı? diye sordu. (Hazret-i Âişe diyor ki,) bende bir şey yoktur. Yalnız Nüseybe'nin şu sadaka koyunundan (bana) gönderdiği bir parça et vardır, dedim. Aleyhi's-salâtü ve's-selâm da: - Haydi getir! Zekât yerine ulaşmıştır, buyurdu. 714

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Zekât miktarı ZEKÂTIN AYNEN VEYÂHUD BEDELEN VERİLMESİNİN CEVAZI Enes b. Mâlik Ebû Bekr-i Sıddîk radiya'llâhu anh: Enes İbn-i Mâlik'e (zekât âmili ta'yîn ettiğinde) Allâh'ın, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'e (alınmasını) emrettiği (mikdârı mübeyyin) bir mektub vermişti (ki, ahkâm-ı âtiye bu muharrerat cümlesindendir): Kimin zekâtı ki, bir yaşını doldurmuş bir dişi deveye bâliğ olursa ve sâhib-i malın yanında bu sıfatta deve bulunmaz da yanında iki yaşında bir dişi deve bulunursa, mal sâhibinden zekât olarak bu hayvan kabûl edilir de sâî, (yaş farkını telâfî için) mal sâhibine ya yirmi dirhem, yâhud iki koyun verir. Sâhib-i mal indinde bir yaşında bir dişi deve bulunmaz da iki yaşında erkek deve bulunursa, bu da o kimseden zekât olarak kabûl edilir. Fakat fark olarak bir şey verilmez. 715

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Zekât miktarı ZEKÂTTA MÜTEFERRİK MAL CEM' EDİLMEZ, MÜCTEMİ'DE TEFRİK OLUNMAZ, HAKKINDA ENES İBN-İ MÂLİK HADİSİ Enes b. Mâlik Şöyle rivâyet edilmiştir: Ebû Bekr radiya'llâhu anh Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in takdir buyurduğu zekât mikdârına dâir Enes İbn-i Mâlik'e yazdığı bir mektûbunda: zekât (artar veya eksilir) korkusiyle müteferrik (zekât malı) bir araya toplanmaz, müctemi' bulunanların arası da tefrik edilmez. 716

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Zekât miktarı İKİ ŞERİKTEN BİRİSİ MÜŞTEREK MALIN ZEKÂTINI VERİRSE AHAR ŞERÎKE HAKK-I MÜRÂCAATI HAKKINDA ENES İBN-İ MÂLİK HADÎSİ Enes b. Mâlik Şöyle rivâyet edilmiştir: Ebû Bekr radiya'llâhu anh, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in takdir buyurduğu zekât mikdârına dâir Enes'e (şunu da) yazmıştır: her hangi iki halîtadan müteşekkil müşterek bir sürünün zekâtı husûsunda bu halîta, (şirket) sâhibleri aralarında ber-mûcib-i adâlet yekdiğerine mürâcaat ederler. 717

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Çalışmak;Medîne'ye hicret DEVE ZEKATI HAKKINDA EBÛ SÂİD-İ HUDRÎ RİVAYETİ Ebû Saîd-i Hudrî (Bedevî) bir A'râbî Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'e hicretten sordu, - (Medîne'ye hicret edeyim mi? dedi). Resûl-i Ekrem cevâben: - Sakın hâ! Hicrete kalkışma! Hicret çok çetin iştir, buyurdu. Ve: - Senin deve nev'inden zekâtı verilmiş malın var mıdır? diye sordu. Bedevî: - Evet vardır, diye cevab verdi. Resûl-i Ekrem: - Öyle ise (beis yok) sen, Medîne'ye uzak olan köyünde çalış!. Allah senin (hayırlı) işi (nin sevâbı) ndan bir şey eksik bırakmaz, (köyünde de sana verir) buyurdu. 718

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Zekât miktarı HAZRET-İ EBÛ BEKR'İN ENES İBN-İ MÂLİK'İ BAHREYN'E ZEKÂT ÂMİLİ GÖNDERİRKEN AHKÂM-I ZEKÂTA DÂİR VERDİĞİ MEŞHUR MEKTÛBUNUN DEVE VE KOYUN ZEKÂTINA DÂİR AHKÂMI Enes b. Mâlik Allâhu Teâlâ'nın Resûline salla'llâhu aleyhi ve sellem, emrettiği farîza-i sadaka (mikdârı) hakkında Ebû Bekr radiya'llâhu anh'in Enes İbn-i Mâlik'e yazdığı mektûba (muhteviyâtından âtîdeki hükümler), şöyle rivâyet edilmiştir: Kim ki, mâlik olduğu deve adedi, bir "cezâ" zekât (nisâbına) bâliğ olur da develeri arasında "cezea" bulunmayıp "hıkka" bulunuyorsa (zekât âmili tarafından) o kimseden "hikka" kabûl edilir. Sâhib-i mal bu hikka ile birlikte (zekât me'mûruna noksanı telâfî için) ya iki koyun verir. Eğer iki koyun vermek mal sâhibi için kolay olursa. Yâhud da on dirhem (gümüş) verir. Bir kimsenin mâlik olduğu devesi bir "hikka" zekât (nisâbına) bâliğ olur da, develeri arasında "hikka" bulunmaz da "cezea" bulunursa (zekât me'mûru tarafından) o kimseden "cezea" kabûl edilir. Ve zekât me'mûru bu cezea ile birlikte (mal sâhibine) yirmi dirhem, yâhud iki koyun verir. Kim ki, mâlik olduğu devesi bir "hikka" zekât (nisâbına) bâliğ olur da onun yanında yalnız "bint-i lebûn" bulunursa, (zekât âmili tarafından) o kimseden "bint-i lebûn" kabûl edilir. Ve sâhib-i mal ya iki koyun, yâhud yirmi dirhem verir. Yine bir kimsenin devesi, bir "bint-i lebün" zekât (nisâbına) bâliğ olur da, develeri içinde "hikka" bulunursa, zekât me'mûru tarafından sâhib-i mal hisâbına bu hikka kabûl edilir. Ve memur tarafından ya yirmi dirhem, yâhud da iki koyun verilir. Bir kimsenin de devesi, bir "bint-i lebûn" zekât (nisâbına) bâliğ olur da develeri arasında "bint-i lebûn" bulunmayıp "bint-i mahad" bulunursa, o kimseden zekât olarak "bint-i mahad" kabûl edilir. Ve sâhib-i mal bint-i mahad ile berâber ya yirmi dirhem, yâhud iki koyun verir. 719

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Zekât miktarı HAZRET-İ EBÛ BEKR'İN ENES İBN-İ MÂLİK'İ BAHREYN'E ZEKÂT ÂMİLİ GÖNDERİRKEN AHKÂM-I ZEKÂTA DÂİR VERDİĞİ MEŞHUR MEKTÛBUNUN DEVE VE KOYUN ZEKÂTINA DÂİR AHKÂMI Enes b. Mâlik Ebû Bekr radiya'llâhu anh'in, kendisini Bahreyn'e (zekât âmili olarak) gönderirken şu mektûbu verdiği rivâyet edilmiştir: Sana verilen şu mektub, Allâh'ın, Resûlüne emrettiği ve Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in müslümanlar üzerine takdîr ve ta'yîn buyurduğu farîza-i zekât (ahkâmını muhtevî bir nüsha) dır. Her hangi bir müslümandan bu kitabda bildirilen mikdârı vechile zekât taleb edilirse, o müslüman bu zekâtını taleb edilirse, o müslüman bu zekâtını versin! Bundan fazla istenilirse (ziyâdeyi) vermesin! Deveden yirmi dört (tânesi) nde ve bundan aşağısında koyun olarak (vâcib olan zekât,) her beş devede bir koyundur. Deve sayısı 25 şe irişince 35 şe kadar dişi bir bint-i mahad, 36 ya irişince 45 şe kadar dişi bir bint-i lebun, 46 ya irişince 60 şa kadar dişi boğur basacak bir hıkka, 61 re irişince 75 şe kadar dişi bir cezea, 76 ya irişince 90 na kadar dişi iki bint-i lebun, 91 re irişince 120 ye kadar dişi bogur basacak iki hıkka zekât vermek vâcib olur. Deve sayısı yüz yirmiden fazla olunca, her kırk devede bir "bint-i lebûn", ve her elli devede bir hikka zekât vardır. Kim ki, dört deveden fazla hayvana mâlik değildir, bu mikdarda sadaka yoktur. Meğer ki, deve sâhibi (tetevvuan) vere. Deve sayısı beşe bâliğ olunca da bir koyun zekât vâcib olur. Senin bir çok günleri yaylakta güdülen koyunun zekâtı, kırk olunca, yüz yirmiye kadar bir koyundur. Yüz yirmiden ziyâde de iki yüze kadar iki koyundur. Koyun iki yüzü geçerse üç yüze kadar, üç koyundur, üç yüzü geçince her yüz koyunda bir koyun vâcib olur. Bir kimsenin de yayılır koyunu, kırktan bir koyun noksan olursa, bu noksan koyunda zekât yoktur. Meğer ki, koyun sâhibi (nâfile olarak) vermek dileye. (İki yüz dirhem) gümüşte de rub'u öşür (mikdârı) zekât vâcibtir. Gümüş mikdârı yüz doksan dirhem olursa, bundan da zekât yoktur. Meğer ki, gümüş sâhibi (tetavvuan) vermek isteye. 720

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Zekât miktarı ZEKÂTTA NE MALIN YAŞLISI VE AYIBLISI, NE DE KOÇ GİBİ DÖL HAYVANI ALINMAMASI Enes b. Mâlik Ebû Bekr radiya'llâhu anh'in, Allâh'ın, Peygamberi salla'llâhu aleyhi ve sellem'e (takdîrini) emrettiği zekât mikdârına dâir mektub yazdığı (ve şu hükümleri ihtivâ ettiği) rivâyet edilmiştir: Zekâtta (ne) malın yaşlısı ve ayıblısı, (ne de koç veya teke gibi) döl hayvanı alınmaz. Meğer ki, zekât me'mûru bunlardan almak dileye. 721

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Ehl-i kitap;Kiymetli malları zekât almamak RESÛL-İ EKREM MUÂZ İBN-İ CEBEL'İ YEMEN'E GÖNDERİRKEN EVÂMİRİ CÜMLESİNDEN BİRİSİ DE: HALKIN, SÂHİBİ NAZARINDA EN KIYMETLİ MALINI ZEKÂT OLARAK ALMAMASI İDİ. BU HUSUSTA İBN-İ ABBÂS'IN BİR RİVÂYETİ Abdullâh b. Abbâs Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in Muâz (İbn-i Cebel)i Yemen'e vâli gönderdiğine dâir hadîs. Buradaki rivâyette de İbn-i Abbâs, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in: Ey Muâz! Sen ehl-i kitâb olan bir kavmin üzerine vâli gidiyorsun, buyurduğunu rivâyet ve hadîsin mâba'dini zikr ettikten sonra âhirinde Resûl-i Ekrem'in: "Ey Muâz! Halkın, sâhibi nazarında en kıymetli mallarını almaktan da hazer et!" buyurduğu rivâyet edilmiştir. 722

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Malın kıymetlisini infak (birr) SEVİLEN MALDAN SADAKA VERMEK Enes b. Mâlik Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Ebû Talha, Medîne'de hurmalık mal cihetiyle Ensâr'ın en zengini idi. Kendisince emvâlinin en sevimlisi de "Beyruhâ" (denilen bostanı) idi. Beyruhâ, Mescid-i Nebevî karşısında idi. Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem de Beyruhâ'ya girer, ve onun içindeki güzel sudan içerdi. Enes radiya'llâhu anh demiştir ki: (Ey mü'minler! Malınızın sevdiğiniz kısmından tasadduk etmedikçe hayr-ı mahza, rızâ-yi Bârî'ye nâil olamazsınız!) meâlindeki âyet-i kerîme nâzil olunca, Ebû Talha doğrudan Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'e gelip demiştir ki: - Yâ Resûla'llâh! Allah Tebâreke ve Teâlâ: (Ey mü'minler! Malınızın size sevimli kısmından tasadduk etmedikçe rızâ-yi Bârî'ye nâil olamazsınız!) buyuruyor. Malımın bana en sevimli olanı "Beyruhâ"dır. Beyruhâ' Allah için sadakadır. Bu sadakanın hayrını ve Allâhu Teâlâ indinde onun zuhr-i âhiret olmasını umarım. Yâ Resûla'llâh! Bu bostan mı Allâhu Teâlâ'nın sana gösterdiği münâsib cihete (lütfen) sarf eyle!. (Enes İbn-i Mâlik demiştir ki): Bunun üzerine Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem: - Tuhaf şey Beyruhâ' (âhirette) sâhibine kazanç veren bir maldır. Beyruhâ' (dünyâda) verimli bir îradtır. Senin ve ne demek istediğini de işittim, (biliyorum). Ben, bu bostanı akrabâna tasadduk ve tahsîs etmeni muvâfık bulunuyorum, buyurdu. Bunun üzerine Ebû Talha: - Yâ Resûla'llâh! Ben de arzunuz vechile yaparım, dedi. Ve Ebû Talha Beyruhâ'yı akâribi ve am-zâdeleri arasında taksîm eyledi. 723

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Malın kıymetlisini infak (birr);Sadakayı yakınlarına vermek AKRABÂYA VERİLEN SADAKA HAKKINDA EBÛ SAÎD-İ HUDRÎ RADİYA'LLÂHU ANH HADÎSİ Ebû Saîd-i Hudrî Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in (bir bayram günü) musallâya çıktığı hakkındaki Ebû Saîd-i Hudrî radiya'llâhu anh hadîsinin rivâyeti yukarıda geçmişti. Bu rivâyette de Ebû Saîd-i Hudrî demiştir ki: Resûlullâh mescidden dönüp menziline geldiğinde, İbn-i Mes'ûd'un zevcesi Zeyneb gelmiş, Huzûru Saâdet'e girmek için izin istemişti. (Bilâl tarafından): - Yâ Resûla'llâh! Şu izin isteyen kadın Zeyneb'dir, diye arz edildi. Resûl-i Ekrem: - Zeyneb'lerin hangisidir? diye sordu. - İbn-i Mes'ûd'un kadınıdır, diye cevâb verildi. Resûl-i Ekrem: - Evet, ona izin veriniz! buyurdu. Ve Zeyneb'e izin verildi. Zeyneb: - Yâ Nebiyya'llâh! Siz bu gün (Mescid'de) sadaka ile emrettiniz. Benim yanımda kendime âid ziynetlerim vardı. Bunları tasadduk etmek istedim. Fakat İbn-i Mes'ûd, kendisinin ve oğlunun, sadaka vereceğim kimselerden daha ziyâde sadakaya müstehak olduklarını iddiâ etti. (Ne buyurursunuz?) dedi. Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem cevâben: - İbn-i Mes'ûd doğru söylemiştir. Zevcin ve oğlun, tasadduk edeceğin kimselerden daha ziyâde sadakaya lâyıktır, buyurdu. 724

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Zekât nisabına girmeyen mallar MÜSLİM'İN ATINDA VE KÖLESİNDE ZEKÂT OLMADIĞINA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in: Müslüman üzerine atı için ve kölesi için zekât vermek vâcib değildir, buyurduğu rivâyet edilmiştir. 725

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Dünya hâyatının câzibesi RESÛL-İ EKREM SALLA'LLÂHU ALEYHİ VE SELLEM'İN BİR HUTBESİNDE DÜNYÂ MAL VE İHTİRÂSININ ÜMMETİNİ DALÂLETE SEVK ETMESİNDEN ENDÎŞELENDİĞİNE DÂİR EBÛ SAÎD-İ HUDRÎ HADÎSİ, BU ENDÎŞELERİNİ İKİ VECHİLE BELÎĞ BİR SÛRETTE TEMSİL BUYURMALARI Ebû Saîd-i Hudrî Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Günün birisinde Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem minber üzerinde oturmuştu. Biz de kendisinin etrâfında oturmuştuk. Bu halde aleyhi's-salâtü ve's-selâm buyurdu ki: Ben (ebediyyete gittik) den sonra dünyâ çiçeğinden, dünyâ hüsn ü behcetinden önünüze nice açılacak ni'met sofraları, hayat sahneleri (yok mu? Bu), sizin için korktuğum muhakkak olan şeylerdendir. Bunun üzerine (Ashab'tan) bir zât: - Yâ Resûla'llâh! Hiç hayr ü ni'met, şerr ü mefsedet celb eder mi? (ki, korkuyorsunuz!) diye sordu. Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem (vahye intizâr ederek bir müddet) sükût etti. O sâile Ashâb tarafından: - Sen kim oluyorsun ki, Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'e sual soruyorsun? (Bak) sana cevab bile vermiyor, denildi. O sırada biz, Resûl-i Ekrem'e vahy geliyor olduğunu anladık. Râvî Ebû Saîd diyor ki: Resûl-i Ekrem dökmekte bulunduğu bol bir teri nâsıyesinden sildi. Ve sual soran kimseyi över bir edâ ile: - Sâil nerededir? diye sordu. Ve sonra buyurdu ki: - Hakîkaten hayr ü ni'met, şerr ü mefsedet getirmez, (fakat sebeb olur. Bakınız!) Baharın bitirdiği otlardan (zehirli) bir kısmı vardır ki, o, (yiyeni) öldürür, yâhud ölüme yaklaştırır. Lâkin yeşil ot böyle değildir. Onu otlayan hayvan, ölüm tehlikesinden masundur. Bu hayvan, o yeşil otu yer, iki böğrünü şişirince bahar güneşini karşılar. Kolayca tersler, işer, genişler. (Yine) bol bol yer. İşte bu dünyâ malı da yeşil ot gibi câzibtir, tatlıdır. Bu ni'metten miskîne, yetîme, vatancüdâ yolculara tasadduk eden zengin müslüman, ne hayırlı kişidir. (Râvî şek ederek diyor ki:) "yâhud Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in: haksız haram mal toplayan, harîs de dâimâ yiyen, bir türlü doymayan obur gibidir. Kıyâmet gününde bu mal, kendi sâhibinin buhlüne şahâdet edecektir" buyurduğu gibi. 726

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Sadakayı yakınlarına vermek ZEVCENİN ZEVCİNE VE KARDEŞ YETİMLERİNE TASADDUKUNUN İKİ ECRİ VARDIR: ECR-İ SILA, ECR-İ SADAKA Abdullâh b. Mes'ûd Zeyneb demiştir ki: (Bayram günü) Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'e gittim. Kapıda Ensar'dan bir kadını (bekler) buldum. Onun hâceti de, benim hâcetim gibi idi. Bilâl yanımıza geldi. Biz Bilâl'e: Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'e sor!: Bizim, zevcimize ve himâyemizde bulunan yetimlerimize sadaka vermemiz kifâyet eder mi? (Sadaka vermiş olur muyuz?) dedik. Bilâl Resûlullâh'a arz etti. Resûlullâh da: - Evet bunlardan her birinin sadakası için iki ecir vardır: biri karâbet ve sıla-i rahm ecri, öbürü de sadaka ecr ü sevâbı, buyurmuş. 727

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Sadakayı yakınlarına vermek ZEVCENİN ZEVCİNE VE KARDEŞ YETİMLERİNE TASADDUKUNUN İKİ ECRİ VARDIR: ECR-İ SILA, ECR-İ SADAKA Ümmü'l-Mü'minîn Ümmü Seleme Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: (Bir kerre) ben: - Yâ Resûla'llâh! (Ölen zevcim) Ebû Seleme'nin çocuklarını infâk ettiğimden dolayı bana ecr ü sevab var mıdır? Onlar, benim de çocuklarımdır, diye sordum. Aleyhi's-salâtü ve's-selâm cevâben: - Bu çocukları infâk et!. Bunlara verdiğin sadakanın ecr ü sevâbı vardır, buyurdu. 728

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Zekât İBN-İ CEMÎL'İN ZEKÂTTAN İMTİNÂI VE RESÛL-İ EKREM'İN ITÂBI;HÂLİD İBN-İ VELÎD'İN HARB LEVÂZIMININ ZEKÂTTAN İSTİSNÂSI Ebû Hüreyre Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem zekât ile emr ettiğinde İbn-i Cemîl'in, Hâlid İbn-i Velîd'in, Abbâs İbn-i Abdi'l-Muttalib'in zekât vermedikleri (Hazret-i Ömer tarafından) Resûl-i Ekrem'e haber verilmişti. Bunun üzerine Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: - İbn-i Cemîl zekâttan nasıl imtinâ edebilir ki, o fakîr iken Allah ile Peygamber'i onu iğnâ etmiştir. Hâlid'e gelince, siz Hâlid'den (zekât istemekle) ona zulm ediyorsunuz. Hâlid zırhlarını vakfetmiştir. Ve bu harb levâzımını Allah yolunda (cihad için) hazırlanmıştır. Abbâs İbn-i Abdi'l-Muttalib ise Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in amucasıdır, (babasının soyundandır). Zekât, ona vâcibtir. Abbâs'ın zekâtı (mîâdından evvel keremen) bir misli ile berâber (verilmiş) tir. 729

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Dilencilik;Sabretmek EBÛ SAÎD-İ HUDRÎ HAZRETLERİNDEN RİVÂYET OLUNAN İSTİ'FÂF VE İSTİĞNÂ HADÎSİ Ebû Saîd-i Hudrî Şöyle rivâyet edilmiştir. Ensâr'dan bâzı kimseler, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'den (sadaka) istemişlerdi. Resûlallâh da bunlara vermişti. Sonra bunlar yine istediler. Resûlullâh yine verdi. Sonra (üçüncü) bir daha istediler. Resûlullâh (bu def'a) da verdi. Hattâ yanındaki mal tükendi. Sonra Resûlullâh buyurdu ki: Sadaka malından yanımda bulunanı (verdim. Başkalarına vermek için) sizden kat'iyyen bir şey saklamadım. Kim ki, tese'ülden sakınmak isterse, Allah, o kimseyi afîf kılar. Kim ki, haktan istiğnâ ederse, onu da Allah ganî kılar. Kim ki, sabretmek isterse, Cenâb-ı Hak ona da sabr ihsân eder. Sabırdan daha hayırlı, sabırdan daha vâsi' bir nîmet kimseye verilmemiştir. 730

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Dilencilik TESE'ÜLDEN TENFÎR VE ALIN TERİYLE KAZANMAĞA TERĞÎBE DAİR EBÛ HÜREYRE'NİN RİVÂYET ETTİĞİ İTTİHAB HADÎSİ Ebû Hüreyre Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: Hayâtım yed-i kudretinde olan Cenâb-ı Hakk'a yemîn ederim ki, sizden birinizin urganını alarak arkasına (dağdan) odun topla(yıp yükleyerek satıp geçin)mesi, bir kimseye gelip de ondan sadaka istemesinden elbette daha hayırlıdır. (Kim bilir) o da ya verir, (minneti altına girersin!) yâhud da vermez. (Zilletini çekersin!). 731

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Dilencilik BU BABTA ABDULLÂH İBN-İ ÖMER'İN VE ZÜBEYR İBN-İ AVVÂM RADİYA'LLÂHU ANHÜM'ÜN RİVÂYETLERİ Zübeyr b. Avvâm Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'den şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: (Sizden birinizin urganını alıp) arkasına odun demeti yükleyip getirerek odunu satması, ve (alın teriyle) bu kazancından dolayı Allâh'ın, onun yüzü (suyu) nu (nâmerd önüne dökülmekten) esirgemesi, elbette bu (afîf) kimse için halktan istemekten çok şereflidir. (Kim bilir?) Onlar (da) ya verirler, (minnet altına girer), yâhud vermezler, (zilletini çeker). 732

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Hırs;Veren el - alan el FERÂĞAT-İ NEFS İLE KAZANÇ MÜBÂREKTİR. HIRS İLE KAZANÇTA MEYMENET YOKTUR. BU BABTA HAKÎM İBN-İ HİZÂM'IN ULÜVV Ü TAB'INI BİLDİREN BİR RİVÂYETİ Hakîm İbn-i Hizâm Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'den (bir kere dünyâlık) istedim. Bana verdi. Sonra kendisinden (bir daha) istedim. (Yine) bana verdi. Sonra (üçüncü bir daha) istedim. (Bu defa da) bana verdi. Bundan sonra buyurdu ki: - Ey Hakîm, şu mal (yok mu? Sanki o, manzarası) yeşil, (zevkı) tatlı gûnâ-gûn mevvadır. Her kim bu malı, ferâgat-i nefs ile (hırssız) alırsa, o mal, kendisi için bereketli ve meymenetli olur. Bir kimse de bunu hırs ile alırsa, bu mal, alan için şerefli ve bereketli olmaz. O muhteris kimse (dâü'l-kelebe tutulmuş) bir obur gibidir. Dâimâ yer, bir türlü doymaz. (Veren) yed-i ulyâ, (alan) yed-i süflâdan hayırlıdır. Hakîm, (İbn-i Hizâm) demiştir ki, ben: - Yâ Resûla'llâh! Seni Hak Peygamber gönderen Allâhu Teâlâ'ya yemîn ederim ki: ben şu dünyâdan ayrılana kadar senden başka hiç bir kimseye, hiç bir şey için elimi uzatmam (benim elim, senden sonra Arab neslinin elleri altında bulunamaz) dedim. (Hakîkaten) Ebû Bekr radiya'llâhu anh (hilâfet-i zamânında), beytü'l-mâldeki hakkını vermek için Hakîm'i da'vet etmiş, fakat Ebû Bekr'in bu ihsânını kabûl etmekten imtinâ eylemiştir. Sonra Ömer radiya'llâhu anh de hakkını vermek için da'vet etmiş, ondan da almaktan imtinâ eylemiştir. Bundan sonra Hazret-i Ömer (Mahzar-i Sahâbe'de): - Ey cemâat-i müslimîn: Hakîm hakkında sizi işhâd ederim ki: ben, harac ve ganîmet malından muayyen olan hakkını kendisine arz ediyorum. O, almaktan imtinâ ediyor, dedi. Ve (hakîkaten) Hakîm, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'den sonra tâ vefât edene kadar, kimseden bir şey almamıştır. 733

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT  TALEBSİZ, HIRSSIZ GELEN HEDİYYENİN KABÛLÜNÜ ÂMİR ÖMER İBN-İ HATTÂB'IN BİR RİVÂYETİ Ömer b. el-Hattâb Şöyle dediğ rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem bana arada sırada Beytü'l-mâlden gâzîlik bahşışı verirdi. Ben de: - Yâ Resûla'llâh! Bunu benden daha ziyâde muhtac olan bir fakîre veriniz!derdim. Resûlullâh da cevâben: - Sen bunu al!. Sana bu sûretle bir mal geldiğinde -sen harîs bir kimse olmadığın, tâlib de bulunmadığın için- sen o malı al!. Böyle kendi gelmiyen ve nefsin kendisine temâyül eden bir malın peşinde de nefsini koşturma! buyurdu. 734

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Dilencilik;Yüzsüzlük TESE'ÜLÜ SAN'AT İTTİHÂZ ETMEKTEN MEN'A DÂİR ABDULLÂH İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir: Bâzı harîs, yüzsüz kimse, hiç durup dinlenmeden dâima halktan ister. En sonu kıyâmet gününde bu yüzsüz adam, yüzünde bir et parçası olmaksızın (Arasat meydanına) gelir. Yine Resûlullâh buyurmuştur ki: Kıyâmet gününde güneş (insanlara) o kadar yaklaşır ki, hattâ (harâretin te'sîriyle) dökülen ter, insanın (boyunca) kulak ortasına erişir. İşte insanlar bu elîm vaziyette bulundukları sırada (evvelâ) Âdem, sonra Mûsâ, sonra Muhammed salla'llâhu aleyhi ve sellem'den şefâat dilerler. 735

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Dilencilik;Gerçek fakir MİSKİN, KAPILARDA DOLAŞAN, HALKTAN, BİR İKİ LOKMA EKMEK, BİR İKİ HURMA ALAN KİMSE DEĞİL, HAKÎKÎ MİSKİN HİÇ BİR ŞEY'E MÂLİK OLMAYIP HALKA İZHÂR-I HÂL ETMİYEN ASHÂB-I İFFETTİR Ebû Hüreyre Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: Hani o (sadaka için) halkı, (kapı kapı) dolaşıp halkın kendisine bir iki lokma, bir iki hurma verdiği dilenci makûlesi (yok mu? Bunlar) miskîn değildir. Belki (hakîkî) miskîn, kendini geçindirecek gınâya mâlik olmıyan ve kendisine sadaka vermek için (halkca) zarûreti bilinemiyen, kendisi de kalkıp halktan (sadaka) istemiyen afîf, nezîh kimsedir. 736

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Ensârın fazîleti TEBÜK SEFERİNE DÂİR EBÛ HÜMEYD-İ SÂİDİ HADÎSİ Ebû Humeyd Ensârî-i Sâidî Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Tebük gazvesinde biz de Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem ile birlikte gazâ etmiştik. Resûl-i Ekrem Vâdi'l-Kurâ'ya vardığında kendi bahçesinde çalışan bir kadına tesâdüf edildi. Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem Ashâbına: - Şu (bahçedeki) hurmayı tahmîn ediniz! buyurdu. (Biz tahmîn ettik). Resûlullâh da on vesk tahmin buyurdu. Ve bahçe sâhibi kadına: - (Hurma toplarken) buradan ne kadar (kile) çıktığını say! buyurdu. Tebük'e geldiğimizde Resûlullâh (bize): - Bu gece muhakkak şiddetli bir rüzgâr esecektir. Sakın kimse bulunduğu yerden ayağa kalkmasın!. Devesi olanlar da devesini (sıkı) bağlasın! buyurdu. Biz de develerimizi (sıkıca) bağladık. Ve (hakîkaten o gece) şiddetli bir rüzgâr esti. O sırada birisi ayağa kalkmıştı. Rüzgâr onu "Tay" dağına sürükleyip attı. (Bu sefer de) Eyle Melîki Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'e (Düldül adlı) beyaz bir katır hediye etmiş ve bir bürd(-i yemânî) giydirmişti. Resûlullâh da Melîke sâhil-i bahirdeki beldeleri halkı için bir emannâme yazdırmıştı. (Avdetde) Resûlullâh Vâdi'l-Kurâ'ya gelince, hurmalık sâhibi kadına: - Bahçenden ne kadar hurma geldi? diye sordu. O da: - Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in tahmîni vechile on vesk geldi, diye cevâb verdi. (Hey'et-i seferiyye Medîne'ye yaklaşınca) Resûlullâh: - Ben Medîne'ye (yetişmek için) acele ediyorum. Sizden kim bir an evvel benimle Medîne'ye varmak isterse, acele etsin! buyurdu. Medîne'ye yaklaşıp uzaktan görününce de (eliyle işâret ederek): - İşte Tâbe, (Medîne) buyurdu. "Uhud"ü görünce: - İşte dağcağız! Uhud bizi sever, biz de onu, buyurdu. (Sonra mahiyetindekilere): - Dikkat eder misiniz? Size Ensar mahallelerinin en hayırlısını haber vereyim!, buyrud. Ashâb-ı Kirâm: - Evet, haber ver! dediler. Resûlullâh: - (Evvelâ) Benî Neccar mahallesi, sonra Benî Abdi'l-Eşhel mahallesi, sonra Benî Sâide mahallesi, yâhud Benî Hâris İbn-i Hazrec mahallesi, buyurdu. Hulâsa: bütün Ensâr mahaller(i halkı)nda hayır, necâbet vardır, demek istemişti. 737

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Öşür YAĞMURLA, NEHİR SUYU İLE SULANAN YERİN MAHSÛLÜ ÖŞRE; DOLAPLA, ÂLÂT-İ SINÂIYE İLE SULANAN YERİN MAHSÛLÜ NISIF ÖŞRE TÂBİ'DİR Abdullâh b. Ömer Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'den şöyle buyurulduğunu rivâyet eden Abdullâh İbn-i Ömer radiya'llâhu anhümâ'dan nakledilmiştir: Yağmurun ve pınar (ırmak gibi akar sular) ın ya kökünü; yâhud urûkunu suladığı eşçâr ve mezrûatta (vâcib olan) öşürdür. Dolapla sulananlarda da nısıf öşürdür. 738

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Peygamber soyu sadaka mal yemez RESÛL-İ EKREM'İN, HAFÎDİNİ SADAKA HURMAYI YEMEKTEN MEN'İNE DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Hurma devşirildiği sırada Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'e (sadaka) hurma getirilirdi: şu (biri bizzat) hurmasiyle gelirdi. O (biri) de hurmasından (gönderirdi). Bu hurmalar Resûlullâh'ın yanında bir harman, bir tınas olurdu. (Bir kere) Hasen, Hüseyn radiya'llâhu anhümâ bu hurmalarla oynarken çocuklardan biri, (Hasen İbn-i Alî) ansızın (bu sadaka hurmasından) bir hurma alıp ağzına koydu. Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem çocuğa (şöyle bir) baktı. (Zekî) çocuk hemen hurmayı ağzından çıkardı. Sonra Resûlullâh: Sen Muhammed'in ehl-i beytinin sadaka malı yemediklerini bilmez misin? buyurdu. 739

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Hîbeden dönmek (rücû') SADAKA EDEN KİMSENİN SADAKASINA RÜCÛU SAHİH DEĞİLDİR Ömer b. el-Hattâb Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: (Bir kere yaya bir mücâhide) Allah rızâsı için bir at vermiştim. At tasarrufunda bulunan bir adam, (bakmıyarak) hayva (nın değeri) ni kaybetti. Bu cihetle hayvanı bundan almak istedim. Ucuzca da satar sanıyordum. Bu düşüncemi Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'den sordum. Resûlullâh: (Sakın) bu atı satın alma, sana bir dirheme verse de sadakana rücû' etme! Çünkü sadakasına rücû' eden kişi, kustuğu nesneyi yemeğe dönen kimseye benzer, buyurdu. 740

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Ölü hayvanın derisi ÖLÜ HAYVAN DERİSİNİN DEBÂĞATLE TAHÂRETİ HAKKINDA İBN-İ ABBÂS HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: (Ümmü'l-mü'minîn) Meymûne radiya'llâhu anh'in mu'takası, kendisine sadaka malından verilen bir koyunu ölmüş buldu. Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem: - Bunun derisinden istifâde eder misiniz? diye sordu. Orada bulunanlar: - Yâ Resûla'llâh! Bu koyun ölüdür, diye cevâb vermişlerdi. Resûlullâh: - Ölü hayvanın ancak etini yemek haram oldu, buyurdu. 741

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Hediye BAŞKASINA SADAKA OLARAK VERİLEN ETİN PEYGAMBER EFENDİMİZE (S.A.V) İKRAM EDİLMESİ Enes b. Mâlik Şöyle rivâyet edilmiştir: (Bir kere) Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in huzûruna Berîre'ye sadaka edilmiş bir (parça) et getirildi. (Ve Hazret-i Âişe tarafından) bu et, (âzadlım) Berîre'ye sadaka verilmiştir, (yer misiniz?) denilmesi üzerine aleyhi's-salâtü ve's-selâm: - Bu, Berîre'ye sadakadır, bize de hediye, diye cevâb verdi. 742

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Mazlûmun bedduâsı MAZLÛMUN BED-DUÂSINDAN TAHZÎRE DÂİR MUÂZ İBN-İ CEBEL HADÎSİ Muâz Muâz hadîsi ve Resûlullâh'ın Muâz'ı Yemen'e vâli göndermesi keyfiyeti yukarıda (İbn-i Abbâs rivâyetiyle) geçmişti. Buradaki rivâyette de (Resûlullâh'ın): "Ey Muâz, mazlûmun (fenâ) duâsından hazer et!. Zîrâ mazlûm ile Allah arasında (duânın kabûlüne) hiç bir hâil yoktur" (buyurduğu bildirilmiştir). 743

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Zekât verene duâ etmek RESÛL-İ EKREM'İN SADAKA SÂHİBLERİNE DUÂ BUYURMASI Abdullâh İbn-i Ebî Evfâ Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in âdet-i seniyyeleri, huzûruna bir cemâat zekâtlariyle geldiğinde: Resûlullâh (her zekâtını aldığı kimse hakkında): Yâ Rab! Filân âilesine rahmet ve mağfiret ihsân eyle! diye duâ ederdi. Babam Ebû Evfâ da sadakasiyle geldiğinde onun için de: Yâ Rab! Ebû Evfâ âilesine rahmet eyle! diye duâ buyurdu. 744

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Benî İsrâîl'in ibretli kıssaları;Borç ödemek DENİZDEN ÇIKARILAN EŞYA VERGİYE TABİ'MİDİR? BU BABTA RİVAYET OLUNAN HADİS-İ HAŞEBE Ebû Hüreyre Şöyle rivâyet edilmiştir: Benî İsrâilden birisi bâzı vatandaşlarından karz-ı hasen olarak bin dînar ister. Bu parayı (muayyen vâde ile) bir dostu verir. Parayı alınca deniz (seferin)e çıkar. (Parayı mîâdında göndermek ister,) vapur bulamaz. Bunun üzerine bir odun parçası alır. Odun kütüğünü oyarak içine bin dînar (ile bir mektub) koyup: (Allâhım! Sâhibine ulaştır, diye) denize atar. Ödünç veren kimse de (medyûn mîâdında gelir ümidiyle deniz kenarına) çıkmış bulunur. Sâhilde bir odun parçasiyle karşılaşır. Odunu, âilesinin evde yakması için alır. -râvî hadîsin bakiyesini zikrettikten sonra- müstakriz evinde odun parçasını kesip kırınca bin dînârı bulur, (fıkrasını da rivâyet eder). 745

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Definenin beytulmâl hissesi;Tazmin (ödeme) DENİZDEN ÇIKARILAN EŞYA VERGİYE TABİ'MİDİR? BU BABTA RİVAYET OLUNAN HADİS-İ HAŞEBE Ebû Hüreyre Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: (Bağlanmış) behîme (nin cinâyet ve zararı) hederdir. Kuyu (zararı) da hederdir. Mâden (zararı) de hederdir. (Tazminleri lâzım gelmez).. Mâl-i medfunda da humüs (nisbetinde harc) vâcibtir. 746

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT  RESÛL-İ EKREM'İN ZEKÂT ÂMİLLERİNDEN İBN-İ LÛTBİYYE'Yİ MUHÂSEBE VE MÜÂHAZE BUYURMASI Ebû Humeyd Ensârî-i Sâidî Şöyle rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem Esed kabîlesinden İbn-i Lûtbiyye denilen birisini Benî Süleym'in sadakaları (nın tahsîli) ne âmil tâyin buyurmuştu. İbn-i Lûtbiyye (vazîfeden) geldiğinde Resûlullâh'a hisab verdi. 747

KİTÂBÜ'Z-ZEKÂT Hayvanları damgalamak RESÛL-İ EKREM'İN SADAKA DEVELERİNİ DAMGALAMASI Enes b. Mâlik Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Bir kuşluk vakti (kardeşim) Abdullâh İbn-i Ebî Talha'ya (teberrüken) bir çiğnem istemek için onunla Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'e gelmiştim. Resûlullâh'a (bir davar ağılında) mülâkî oldum. Elinde hayvan dağladıkları demir vardı. Sadaka develerini damgalıyordu. 748

SADAKA-İ FITIR BAHSİ

 Sadaka-i fıtr VÜCÛB-I FITRA İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem zekât-ı fıtrı müslümanlardan köleye, hurre, erkeğe, kadına, küçüğe, büyüğe hurmadan bir sa', yâhud arpadan bir sâ' olarak vâcib kıldı. Ve bu sadakanın, halk bayram namazına çıkmazdan evvel verilmesini emreyledi. 749

SADAKA-İ FITIR BAHSİ Sadaka-i fıtr KENDİSİYLE SADAKA-İ FITR VERİLEN ERZAK HAKKINDA EBÛ SAÎD-İ HUDRÎ HADÎSİ Ebû Saîd-i Hudrî Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem zamânında biz (sadaka-i fıtrı) yevm-i fıtırde her nevi' taamdan bir sâ' olarak verirdik. Bizim (mu'tâd olan) yemeğimiz ise arpa, kuru üzüm (yağı alınmadık) keş ve kuru hurma idi. 750

SADAKA-İ FITIR BAHSİ Sadaka-i fıtr SADAKA-İ FITRIN ENVÂI, MEKÂDİRİ, MÜKELLEFİ HAKKINDA ABDULLÂH İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem sadaka-i fıtrı küçüğe, büyüğe, hürre, memlûke arpadan bir sâ', hurmadan da bir sâ' vacib kıldı. 751

KİTÂBÜ'L-HAC

 Hac vekâleti HACCIN VÜCÛBUNA DÂİR ABDULLÂH İBN-İ ABBÂS HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: (Vedâ' haccında) Fadl İbn-i Abbâs, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in redîfi idi. Has'am (kabîlesin) den genç bir kadın (istiftâ için) Resûlullâh'a geldi. Bu sırada Fadl kadına, kadın da Fadl' bakmağa başladı. Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem hemen Fadh'ın yüzünü (eliyle kadından) başka tarafa çevirdi. Kadın: - Yâ Resûla'llâh! Allâh'ın kulları üzerinde hac husûsundaki farîzası babama çok yaşlı ihtiyarlığında erişti. Deve üzerinde duramıyacak bir haldedir. Kendisinden (vekâleten) ben hac edebilir miyim? diye sordu. Resûlullâh: - Evet, vekâleten hac edebilirsin! diye cevab verdi. Bu sual, cevab Haccetü'l-Vedâ' sırasında vâkı' oldu. 752

KİTÂBÜ'L-HAC Telbiye RESÛL-İ EKREM'İN ZÜ'L-HULEYFE'DE TEHLÎLE BAŞLADIĞINA DÂİR İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in "Zülhuleyfe" de devesine bindiğini, sonra devesi kalkıp doğrulasıya değin (yüksek sesle) telbiye, (Lebbeyke, Allâhümme Lebbeyk...) buyurduğunu gördüm, dediği rivâyet edilmiştir. 753

KİTÂBÜ'L-HAC  RESÛL-İ EKREM RÂHİLE ÜZERİNDE HACCETTİ Enes b. Mâlik Şöyle dediğ rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem râhile üzerinde hac etti. Resûl-i Ekrem'in biniti, ağızını ve yol metâını da taşardı. 754

KİTÂBÜ'L-HAC Allah yolunda savaş;cihat;Hacc-ı Mebrûr;Kadınların cihâdı HAZRET-İ ÂİŞE'NİN, EFDAL-İ CİHÂD HACC-I MEBRÛRDUR, HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Sıddîka-i müşârün-ileyhâ demiştir ki: Bir kere ben: - Yâ Resûla'llâh biz cihâdı, ibâdetlerin efdali biliyoruz. Biz, cihâda iştirâk edemez miyiz? diye sordum. Resûlullâh: - Hayır, siz cihâd edemezsiniz. Siz kadınlar için efdal-i cihâd, her halde hacc-ı mebrûr olur, buyurdu. 755

KİTÂBÜ'L-HAC Haccın fazîleti HAC YOLUNDA REFES Kİ, CİNSÎ MUKÂRENET VE DEVÂVİSİ İLE FÜSÛK, CİDAL YOKTUR Ebû Hüreyre Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim, dediği rivâyet edilmiştir: Kim ki (şu Beyt-i Şerîf'i) Allah rızâsı için ziyârek eder de cinsî mukârenette ve devâisinde bulunmaz ve tarîk-ı tâatten hurûc etmezse, o kimse (günahtan sıyrılıp) anasının onu doğurduğu günkü gibi (temiz bir hayâta) dönüp kavuşur. 756

KİTÂBÜ'L-HAC Mikat MEVÂKİT-İ HAC HAKKINDA İBN-İ ABBÂS HADÎSİ VE BUNLARIN MEKKE'YE BU'D-İ MESÂFELERİ Abdullâh b. Abbâs Şöyle rivâyet edilmiştir: Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem (şu mevzi'leri ihrâm için) mîkat tâyin buyurmuştur: Medîneliler için "Zü'l-Huleyfe"yi, Şam, (Mısır, Mağrib) ahâlîsi için "Cuhfe" yi, Necidliler için "Karn-i Menâzil" mevkıini, Yemenliler için "Yelemlem" i. Bu mahaller, Hac, Ömre etmek istiyen bilâd-i mezkûre ahâlîsi ile diğer memleketler halkından yolları bu mevâkıe uğrayan kimselerin mîkatlarıdır. Bunlardan başka bu mîkatlarla Mekke arasındaki memleketler halkı (Âfâkîler) de bulundukları mahallerden ihrâma girerler. Hattâ Mekkeliler de Mekke'den ihramlanırlar. 757

KİTÂBÜ'L-HAC İhram namazı;Mikat RESÛL-İ EKREM'İN HACCA GİDERKEN ŞECERE YOLİYLE GİTTİĞİ, GELİRKEN DE MUARRES TARÎKIYLE MEDÎNE'YE GELDİĞİNE DÂİR İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Şöyle rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem (Mekke'den dönüşünde) Zü'l-Huleyfe'deki vâdîde devesini çökertti. Sonra inip orada (iki rek'at) namaz kıldı. (İbn-i Ömer'in râvîsi ve kölesi Nâfi' demiştir ki:) Abdullâh İbn-i Ömer radiya'llâhu anhümâ'da burada böyle namaz kılardı. 758

KİTÂBÜ'L-HAC İhram namazı;Mikat RESÛL-İ EKREM'İN VEDÂ' HACCINDA ÖMRE İLE HACCA BİRLİKTE NİYET ETTİĞİNE DÂİR HAZRET-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Şöyle rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in (Medîne'den çıkarken Zü'l-Huleyfe mescidi yanındaki) Şecere yolunu tâkib ederek çıkmak mu'tâdı idi. Medîne'ye de (Zü'l-Huleyfe mescidinden daha aşağıda ve Medîne'ye daha yakın bulunan) Müarres tarîkıyle girerdi. Yine Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in Mekke'ye giderken Şecere mescidinde namaz kılmak, Mekke'den avdetinde ve vâdînin ortasındaki Zü'l-Huleyfe'de namaz kılmak ve sabaha kadar burada gecele(yerek sabahleyin Medîne'ye teveccüh et)mek âdeti idi. 759

KİTÂBÜ'L-HAC Hacc-ı Kıran RESÛL-İ EKREM'İN VEDÂ' HACCINDA ÖMRE İLE HACCA BİRLİKTE NİYET ETTİĞİNE DÂİR HAZRET-İ ÖMER HADÎSİ Ömer b. el-Hattâb Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in "Vâdi'l-Akîk" de şöyle buyurduğunu işittim, dediği rivâyet edilmiştir: Bana Rabbim tarafından (sefâretle) gelen Cibrîl, bu gece de geldi. Ve: "Bu mübârek vâdîde namaz kıl! Ve ömre içinde hacca niyet ettim, de" dedi. 760

KİTÂBÜ'L-HAC  RESÛL-İ EKREM'İN VEDÂ' HACCINDA ÖMRE İLE HACCA BİRLİKTE NİYET ETTİĞİNE DÂİR HAZRET-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Rivâyet olunduğuna göre: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem (Vedâ Haccı'nda) Vâdi'l-Akîk'ın ortasındaki Zü'l-Huleyfe'de gecelemek üzere devesinden indiği görüldü. (Ashâb-ı Kirâm tarafından) kendilerine: (Ey Risâlet nûru!) Sen, mübârek bir vâdîde bulunuyorsun, (hürmetlere lâyıksın!) denildi. 761

KİTÂBÜ'L-HAC Hac menâsikı;İhrama girmek;Ulû'l-Emre itâat İHRAMLI İKEN KOKU İSTİ'MÂLİ HAKKINDA YA'LÂ İBN-İ ÜMEYYE HADÎSİ Ya'lâ İbn-i Ümeyye Şöyle rivâyet edilmiştir: Ya'lâ, Ömer İbn-i Hattâb radiya'llâhu anh'e, Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'e vahiy geldiği sırada Resûl-i Ekrem'i bana gösteriniz! de (ye ricâ etmiş) di. Ya'lâ İbn-i Ümeyye diyor ki: - Bir kerre Resûl-i Ekrem, Ashâbından bir cemâat yanında bulunarak (Mekke'ye yakın) Ci'râne mevkiinde iken huzûruna birisi çıkageldi. Ve: - Yâ Resûlu'llâh! Güzel koku sürünmüş olarak Ömre için ihrâma giren bir kimse hakkında ne buyurursunuz? diye sordu. Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem bir müddet sükût etti. Sonra kendisine vahiy gelmişti. Ömer radiya'llâhu anh Ya'lâ'ya işâret etti. Ya'lâ da geldi. (O sırada) Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in üzerinde bir örtü, kendisini bürümüştü. Ya'lâ başını bu örtünün içine soktu. Ve Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'i (vahyin şiddetli ağırlığından) yüzü kızarmış bir halde gördü. Resûl-i Ekrem, nâimin mütereddid nefesi gibi teneffüs ediyordu. Sonra Resûl-i Ekrem'den (tedrîcen) bu hal sıyrıldı. Ve: - Hani ömreden suâl eden kimse nerede, buyurdu. Bunun üzerine (Huzûr-ı Saâdet'e) birisi getirildi. Aleyhi's-salâtü ve's-selâm: - Bedenine ve sevbine bulaşan kokuyu üç kere yıka, üzerindeki cübbeyi çıkar, (bu ihrâmı gey), haccında îfâ ettiğin ef'âl-i hac gibi ömrende de işle! buyurdu. 762

KİTÂBÜ'L-HAC İhrama girmek;Telbiye BU HUSÛSTA HAZRET-İ ÂİŞE'NİN DE BİR HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe [Ben Resûlullâh'ı ihrâma girmek istediğinde ihrâm için, (bir de) ihrâmı çıkardığı (nda mehâzîr-i ihramdan tecerrüd) için kokuladım] dediği rivâyet edilmiştir. 763

KİTÂBÜ'L-HAC Telbiye TELBÎD VE TEHLÎL-İ NEBEVÎYE DÂİR İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in (zamklı bir madde ile) başının saçlarını toplamış olduğu halde yüksek sesle telbiye ettiğini işittim, dediği rivâyet edilmiştir. 764

KİTÂBÜ'L-HAC Telbiye RESÛL-İ EKREM'İN İHRÂMI HAKKINDA İBN-İ ÖMER'İN DİĞER BİR HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem Mescidden başka bir yerde telbiye etmemiştir, ancak Zü'l-Huleyfe mescidinde telbiye buyurmuştur, dediği rivâyet edilmiştir. 765

KİTÂBÜ'L-HAC Telbiye ARAFAT'TAN MÜZDELİFE'YE KADAR ÜSÂME'NİN, MÜZDELİFE'DEN DE MİNÂ'YA KADAR FÂZIL İBN-İ ABBÂS'IN RESÛL-İ EKREM'E DEVE ÜZERİNDE REDİF OLDUKLARINA DÂİR İBN-İ ABBÂS HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs Şöyle rivâyet edilmiştir: Üsâme İbn-i Zeyd Arafât'tan Müzdefile'ye kadar Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in redîfi idi. Sonra aleyhi's-salâtü ve's-selâm Müzdefile'den "Minâ" ya gelinceye kadar da Fadl İbn-i Abbâs'ı irdâf etmişti. Bunların her ikisi de Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in "Cemretü'l-Akabe"yi remyedene kadar Telbiyeye devâm buyurduğunu haber vermişlerdir. 766

KİTÂBÜ'L-HAC Hac menâsikı;İhrama girmek;İhramdan çıkmak;Kâ'be'yi tavaf;Sa'y;Telbiye MENÂSİK HAKKINDA İBN-İ ABBÂS'IN CEMİYETLİ BİR HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullah salla'llâhu aleyhi ve sellem (Haccetü'l-Vedâ' için) gerek zât-i şerifleri, gerek Ashâbı saçlarını taradıkları, güzel kokular süründükleri, (en güzel) izâr ve ridâlarını geydikleri halde Medîne'den (öğle ile ikinde arasında) çıkmışlardı. Resûl-i Ekrem geyilmesi mu'tâd olan izâr ve ridâ nev'inden hiç bir şey'i geymekten kimseyi men' etmedi. Yalnız (kokusu ve rengi) vücûde bulaşacak derece za'feranlı libâsın geyilmesini istemiyordu. (Bu muhteşem hac mevkibi) gündüzün Zü'l-Huleyfe'ye vardı. (Öğle namazını orada kıldı. Ve Zü'l-Huleyfe'de geceledi. Sabahleyin) râhilesine bindi. "Beydâ'" dağına yükselince Resûl-i Ekrem ve Ashâb'ı ihlâl ve telbiye eylediler. Resûl-i Ekrem kurbanlık devesini (boynuna iki nal parçası takarak) kılâdeledi. (Hörgücünün sağ safhasını kanatarak nişanladı). Bu ihlâl ve taklid keyfiyetleri Zilka 'de'den beş gün kala (ayın yirmi beşinde) olmuştur. Nihâyet Zilhicce'nin dördüncü günü Resûl-i Ekrem Mekke'ye vardı. Beyt'i tavâf ve Safâ ile Merve arasında sa'yetti. Kurbanlık develerine nişan taktığı için de artık o kurbanlar Bedene olmuş ve bu sebeble Resûl-i Ekrem ihramdan çıkmamıştı. Tavâf ve sa'yden sonra Resûl-i Ekrem Mekke'nin üstündeki "Hacun" mevkiine nâzil oldu. Resûl-i Ekrem hacca niyet ederek ihramlanmıştı. Kâ'be'yi tavâf ettikten sonar Arafât'dan ininceye kadar Kâ'be'ye bir daha yaklaşmamıştır. Resûl-i Ekrem Ashâbına da Beyt'i tavâf ve Safâ ile Merve arasında sa'yetmelerini, sonra saçlarını kestirip ihramdan çıkmalarını emreyledi. Bu emr-i Nebevî kendisiyle berâber kılâdelenmiş kurbanı bulunmayan hacılar hakkında idi. Böyle bir kimse ihramdan çıkmakla berâber yanında zevcesi varsa onunla cinsî münâsebeti, güzel koku sürünmesi, (mu'tâd olan) elbîsesini geymesi halâl olur. 767

KİTÂBÜ'L-HAC Kâ'be'yi tavaf;Telbiye RESÛL-İ EKREM'İN TELBİYESİ HAKKINDA ABDULLÂH İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Resûl-i Ekrem'in telbiyesi şöyle olduğu rivâyet edilmiştir: Lebbeyke Allâhümıne Lebbey, Lebbeyke, lâ şerîke lek, Lebbeyke inne'l-hamde ve'n-ni'mete lek, ve'l-mülke lâ şerîke lek = Yâ Rab! Da'vetine kirâren icâbet ettim, her emrini îfâ için dîvânına geldim. Rabb'im! Sen'in her da'vetine icâbet borcumdur. Sen'in saltanatında eşin ve ortağın yoktur. Allâh'ım! Bütün varlığımla Sana yöneldim, ham Sen'indir, ni'met Sen'indir, mülk de Sen'indir, bütün bunlarda eşin ve ortağın yoktur. 768

KİTÂBÜ'L-HAC Hac menâsikı;İhramdan çıkmak;Kurban MENÂSİK HAKKINDA ENES İBN-İ MÂLİK, İBN-İ ÖMER VE İBN-İ ABBÂS'IN HADÎSLERİ Enes b. Mâlik Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem (Vedâ' Haccı'na çıkmazdan evvel) öğle namazını Medîne'de biz de kendisiyle berâber olduğumuz halde dört rek'at kıldı. Sonra sabaha kadar orada geceledi. Sonra (sabahlayın devesine) bindi. Resûlullâh üstünde olduğu halde "Beydâ" ya doğruldu. Resûlullâh Allâh'a hamdetti. Tesbîh ve tekbîr eyledi. Sonra hac ile ömreye (niyet ederek) tehlil buyurdu. Maiyyetindeki huccâc da hac ile ömreye niyet ederek ihlâl eylediler. (Ve böylece ihrâma girdiler). Mekke'ye geldiğimizde Resûlullâh nâsa emretti, ihramdan çıktılar, nihâyet yevm-i terviye (ki, Zilhicce'nin sekizinci günüdür) olunca hac için ihrâma girdiler. Râvî Enes İbn-i Mâlik diyor ki: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem Medîne'ye geldiğinde de (Kurban Bayramında) yakışıklı iki koç kurban etti. 769

KİTÂBÜ'L-HAC Hac menâsikı MENÂSİK HAKKINDA ENES İBN-İ MÂLİK, İBN-İ ÖMER VE İBN-İ ABBÂS'IN HADÎSLERİ Abdullâh b. Ömer Şöyle rivâyet edilmiştir: İbn-i Ömer Zü'l-Huleyfe'de (râhilesine bindikten sonra) telbiye (ye başlar ve bilâ-inkıtâ' devâm) ederdi. (hudûd-ı) hareme dâhil olunca da telbiyeyi keserdi. Nihâyet "Zî-tuvâ" ya geldiğinde burada gecelerdi. Sabah namâzını kılınca da (Mekke'ye dühûl için) iğtisâl ederdi. İbn-i Ömer, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in de böyle işlediğine sahîhan kanâat ederdi. 770

KİTÂBÜ'L-HAC Telbiye MENÂSİK HAKKINDA ENES İBN-İ MÂLİK, İBN-İ ÖMER VE İBN-İ ABBÂS'IN HADÎSLERİ Abdullâh b. Abbâs Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem: "Ben Mûsâ'yı (Ezrak) vâdîsine inerken telbiye eder bir halde gördüm" buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir. 771

KİTÂBÜ'L-HAC Hac menâsikı;İhramdan çıkmak;Sa'y HACC-İ TEMETTÜ' HAKKINDA EBÛ MÛSE'L-EŞ'ARÎ'NİN MUFASSAL BİR RİVÂYETİ Ebû Mûsâ el-Eş'arî Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem (Haccetü'l-Vedâ'dan evvel) beni Yemen'e kendi kavmime (bir vazîf ile) göndermişti. Yemen'e kendi kavmime (bir vazîfe ile) göndermişti. Yemen'den avdetimde Resûl-i Ekrem'e "Bahtâ" da (ihramlı olarak) mülâkî oldum. Resûl-i Ekrem bana: - Ne yolda ihramlandın, diye sordu. Ben de: - Resûlullâh'ın ihramlandığı gibi (Lebbeyk-hân olarak) dedim. Resûl-i Ekrem yine sordu: -Yanında Hedyin, (kurbanın) var mı? Ben: - Hayır, yoktur, dedim Bunun üzerine Resûlullâh bana (tavâf ve sa'y etmemi) emr eyledi. Ben de Beyt'i tavâf ve Safâ ile Merve arasında sa'y ettim. Sonra Resûl-i Ekrem ihramdan çıkmamı emreyledi. Ben de ihrâmımdan çıktım. Ve kavmimden (mehârimimden) bir kadının nezdine geldim. Başımı taradı, yâhud başımı yıkadı. Ömer radiya'llâhu anh (hilâfeti zamânında ve hac mevsiminde Mekke'ye) geldi. Ve dedi ki: Kitâbu'llâh'a mürâcaat edersek, o bize (ba'de'ş-şürû' ömre ile haccı) tamamlamamızı emrediyor. Cenâb-ı Hak (Allah için hac ve ömreyi, kurban keserek tamamlayınız) buyurmuştur. Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in sünnetine mürâcaat edersek, o da bize kurban kesene kadar ihramdan çıkmağa müsâade etmemiştir. 772

KİTÂBÜ'L-HAC Ulû'l-Emre itâat İFRÂD, KIRÂN VE TEMETTÜ' HAKKINDA HAZRET-İ ÂİŞE'NİN MUFASSAL İKİ RİVÂYETİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Hac hakkında rivâyet edilen bir hadîsi (yakında) geçmişti. Bu rivâyette Hazret-i Âişe demiştir ki: Biz, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem ile berâber hac aylarında, hac gecelerinde, hac zamanlarında (Medîne'den) çıktık ve (Mekke'nin hudûdu olan) "Serif" mevkiine indik. Resûl aleyhi's-selâm (çadırından) Ashâb'ına karşı çıktı: - Sizden her kimin berâberinde hedyi (kurbanı) yoksa ve haccını ömreye tahvîl etmek isterse, o, (müfriddir, haccını feshedip) ömre yapsın!. Bir kimsenin de berâberinde hedyi varsa o da haccını ömreye tahvîl etmesin! buyurdu. Hazret-i Âişe demiştir ki: - Bu ta'lîm-i Nebevî üzerine Ashab'tan ömreyi iltizâm edenler de oldu, terk edenler de bulundu. Yine Âişe-i Sıddîka demiştir ki: - Fakat Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem ile Ashâb'ından bir kısmı, bunlar zî-kudret kimselerdi, hediyleri de kendi yanlarında idi. Bunlar, (karin olduklarından haccı feshe), ömreyi iltizâma muktedir değillerdi. (Bundan sonra Hazret-i) Âişe, hadîsin geri kalan kısmını da zikr etti. 773

KİTÂBÜ'L-HAC İhramdan çıkmak İFRÂD, KIRÂN VE TEMETTÜ' HAKKINDA HAZRET-İ ÂİŞE'NİN MUFASSAL İKİ RİVÂYETİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Hazret-i Âişe şöyle demiştir: Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem ile biz, (eşhür-i hurumda hac seferine) çıktık. (Bu aylarda ömre değil), yalnız hac edilir zannolunurdu. (Mekke'ye) varıp (ömre için) Beyt-i Şerîf tavâf (ve sa'y) edildikte Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem: - Hediy sevk etmiyenlerin ihramlarından çıkmalarını emreyledi. Hediy sevk etmiyenler ihramlarından çıktılar. Resûlullâh'ın kadınları da hediy sevk etmemişlerdi. Onlar da ihramlarından çıkmışlardı. [Âişe radiya'llâhu anhâ diyor ki: - Yalnız ben Serif'te hayiz olmuştum, Beyt'i tavâf edememiştim. Teşrık geceleri "Muhassıb" da ben: - Yâ Resûla'llâh! Herkes bir hac, bir ömre ile (Medîne'ye) dönüyor da ben bir hac ile dönüyorum, diye şikâyet ettim. Resûlullâh: - Mekke'ye geldiğimiz gecelerde sen tavâf etmedin mi? diye sordu. Ben: - Hayır, diye cevab verdim. Resûl-i Ekrem: - Öyle ise kardeşinle "Ten'îm"e git, orada ömre ihrâmına gir. Sonra tavâf ve sa'y edip buraya geliniz, buyurdu]. (Ümmü'l-Mü'minîn) Safiyye radiya'llâhu anhâ demiştir ki: Ben de âdetimi görmüştüm. Halkı yolumdan alakoyacağımı zannediyordum. Resûl-i Ekrem: - Ey şeâmeti halkın hareketini durduran kadın!. Sen yevm-i nahirde tavâf (-ı ifâzayı) etmedin mi? buyurdu. Safiyye diyor ki, ben de: - Hayır, yapmadım, diye cevap verdim. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem: - Beis yoktur, (tavâf-ı vedâ hâizden sâkıttır,) haydi yollanınız, buyurdu. 774

KİTÂBÜ'L-HAC Hacc-ı Kıran;İhramdan çıkmak YİNE HAZRET-İ ÂİŞE'NİN İHRAMLANMA HAKKINDA MÜHİM BİR RİVÂYETİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Âişe-i Sıddîka demiştir ki: Haccetü'l-Vedâ' senesi biz, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem ile berâber hacca çıktık. Bizden kimimiz ömre niyetiyle ihramlandı. Kimimiz hacca ve ömreye niyet ederek ihramlandı. Kimimiz de hac niyetiyle ihrâma girdi. Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem de hacca niyet ederek ihramlanmıştı. Fakat yalnız hac için ihrâma giren, yâhud hac ile ömreyi niyette cem' eden hacılar kurban bayramının ilk gününe kadar ihramdan çıkamazlar. 775

KİTÂBÜ'L-HAC Hacc-ı Kıran BU BÂBTA HAZRET-İ OSMAN, HAFSA VE İBN-İ ABBÂS'TAN GELEN RİVÂYETLER Osman ve Alî Mervân İbn-i Hakem rivâyet ederek demiştir ki: Osman ve Alî radiya'llâhu anhümâ'ya (esnâ-yi hacda) şâhid oldum. Osman (halkı Hacc-ı Temettü'den,) ve hac ile ömreyi cem' etmekten (tenzîhen) nehyediyor, (İfrâd'a terğîb ediyor) du. Alî, bu nehyi görünce ömre ile hacca niyet ederek ve: (Lebbeyk) diyerek ihramlandı. Sonra Alî: ben, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in sünnetini kimsenin söziyle terk edemem, dedi. 776

KİTÂBÜ'L-HAC  BU BÂBTA HAZRET-İ OSMAN, HAFSA VE İBN-İ ABBÂS'TAN GELEN RİVÂYETLER Abdullâh b. Abbâs Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Câhiliyet devrinde müşrikler hac aylarında ömre etmeği, yeryüzünde işlenen günâhların en ağırı zannederlerdi. Bunlar Muharrem ayındaki hurmeti de Safer ayına naklederek derlerdi ki: devenin arkasındaki yara iyi olur, huccâcın ayak izleri gider, Safer ayı da çıkarsa, artık ömre etmek işte o zaman ömreciye halâl olur. Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem Ashâbiyle berâber (Zilhicce'nin) dördüncü gecesi sabahında hac niyetiyle telbiye ederek (Mekke'ye) gelmişlerdi. Aleyhi's-salâtü ve's-selâm, Ashâb'ına haclarını ömreye çevirmelerini, ve (tavâf, sa'y, tıraşla) ihramdan çıkmalarını emreyledi. (Kendisinde ömre edilmesini ekber-i kebâirden ad ve i'tikâd ettikleri için) hac aylarında ömre ile emredilmesi huccâca ağır geldi. Ve Resûl-i Ekrem'e: - Yâ Resûla'llâh, bu nasıl hıldir, nasıl ömredir? (İhrâmın haram kıldığı şeyleri bu da halâl kılar mı?) diye sordular. Resûl-i Ekrem: - (Eşhür-i hurümdeki) bu ömrenin edâsı da bunların hepsini halâl kılar, buyurdu. 777

KİTÂBÜ'L-HAC İhramdan çıkmak;Ulû'l-Emre itâat BU BÂBTA HAZRET-İ OSMAN, HAFSA VE İBN-İ ABBÂS'TAN GELEN RİVÂYETLER Hafsa Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in zevci Hafsa radiya'llâhu anhâ'dan gelen bir rivâyette Hafsâ: - Yâ Resûla'llâh! Nâsa ne oluyor ki, ömre ile ihramdan çıkıyorlar da sen ömreden dolayı ihrâmından çıkmıyorsun? diye sormuş, Resûl-i Ekrem: - Ben başımı telbid, kurbanımı da (Kâ'be nâmına) taklîd ettim. Artık kurban kesmedikçe ihramdan çıkamam, buyurmuştur. 778

KİTÂBÜ'L-HAC  BU BÂBTA HAZRET-İ OSMAN, HAFSA VE İBN-İ ABBÂS'TAN GELEN RİVÂYETLER Abdullâh b. Abbâs Şöyle rivâyet edilmiştir: (Bir kere) İbn-i Abbas'tan birisi (Ebû Cemre) Temettüün hükmünden sormuş ve: - (Ben mütemetti' olarak haccetmek istiyorum), halk beni temettü'den nehyediyor, demiş. İbn-i Abbas da bu adama temettü' ile emretmiş. Ebû Cemre diyor ki: - Ben rü'yamda bana birisinin: "Temettü', mebrûr bir hacdır, makbul bir ömredir" dediğini görmüştüm. Bu rü'yâmı İbn-i Abbâs radiya'llâhu anhümâ'ya haber verdim. İbn-i Abbâs bana: - Temettû' Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in sünnetidir, dedi. (Ve: Hele yanımda otur da sana biraz dünyâlık vereyim, buyurdu). 779

KİTÂBÜ'L-HAC Hac menâsikı HACCIN VE İHRAMLANMANIN ÜÇ NEV'İNE DÂİR CÂBİR İBN-İ ABDULLÂH HADÎSİ Câbir b. Abdullâh Şöyle rivâyet edilmiştir: Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem (Mekke'ye) kurbanlıklar gönderdiği (hac) günü Câbir Resûlullâh ile haccetti. Kendisiyle kurbanlıklarını (Mekke'ye) sevkeden Ashâb, o günü müfrid bi'l-hac olarak (telbiye edip) ihrâma girmişlerdi. Resûlullâh Ashâb'ına: - Haccınızı ömreye tahvîl ediniz, sonra Beyt'i tavâf ve Safâ ile Merve arasında sa'yederek, saçınızı kestirerek ihramdan çıkınız. Sonra ihramsız olarak (Mekke'de) oturunuz. Terviye, (Zilhicce'nin sekizinci) günü geldiğinde hac (niyyeti) ile (Mekke'de) ihrâma giriniz. Ve evvelki (ihramlandığınız) müfred haccınızı, Hacc-ı Temettü' yapınız! buyurdu. Ashâb-ı Kirâm: - Yâ Resûla'llâh! Biz, (ilk ihramda) hac (diye) tesmiye (ve tasrîh) ettiğimiz halde o haccımızı nasıl müt'a yaparız, demişlerdi. Resûl-i Ekrem: - Siz, benim emrettiğimi işleyiniz!. Eğer kurban sevk etmemiş olsaydım, ben de size emrettiğim gibi işlerdim. Lâkin şimdi kurbanın Minâ'da kesilene kadar ihramlıya harâm olan şeylerden hiç birisi bana halâl değildir, buyurdu. Ashâb-ı Kirâm da Resûlullâh'ın emrettiği gibi işlediler. 780

KİTÂBÜ'L-HAC  HACCIN VE İHRAMLANMANIN ÜÇ NEV'İNE DÂİR CÂBİR İBN-İ ABDULLÂH HADÎSİ İmrân İbn-i Husayn "Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem zamânında biz, mütemetti' olarak haccederdik. Kur'ân da (temettuun cevâzı vechile) nâzil oldu. Bir adam da (Hazret-i Ömer) hâlâ gönlü ne dilerse onu söyliyor" dediği rivâyet edilmiştir. 781

KİTÂBÜ'L-HAC  RESÛL-İ EKREM'İN MEKKE'YE TARÎK-I DUHÛL VE HURÛCU Abdullâh b. Ömer Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in Mekke'ye Bathâ-i Mekke'nin "Kedâ'" denilen "Seniyye-i ulyâ" yolundan girdiği, (Küdâ denilen) Seniyye-i süflâdan da avdet buyurduğu rivâyet edilmiştir. 782

KİTÂBÜ'L-HAC Hicr-i Kâ'be KÂ'BE'Yİ KUREYŞ'İN SÛRET-İ İNŞÂSI VE HİCR-İ İSMÂİL. RESÛL-İ EKREM'İN KÂ'BE'Yİ ESÂS-I İBRÂHÎM'E İRCÂ' ETMEK ARZUSUNDA BULUNDUĞUNA DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE'NİN İKİ MÜHİM RİVÂYETİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Âişe-i Sıddîka demiştir ki: Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'e Hıcr-ı İsmâil'in cidârından sordum: - Yâ Resûla'llâh! Bu duvar Beyt'ten midir? dedim. Resûlullâh cevâben: - Evet, (cidar, Beyt'tendir) buyurdu. Ben yine sordum: - Kureyş'in bu Hıcr'ı Kâ'be'ye idhal ve ilhâka büdceleri kifâyet etmedi, (Beyt'i daralttılar) diye cevab verdi. Ben: - Kâ'be'nin kapısı niçin bu derece yüksektir? diye sordum. Resûl-i Ekrem: - Senin kavmin dilediklerini Beyt'e koymak, dilediklerini de koymamak için, cevâbında bulundu. Sonra Resûl-i Ekrem: Yâ Âişe! Eğer kavmin Kureyş, câhiliyet devrine yakın olmasaydı ben, cidârı (Hıcr'ı) Beyt'e ilhâk etmek, Beyt'in kapısını da zemin (seviyesi) ne indirmek isterdim. Fakat böyle yapıldığında kaviminin kalbinin kırılmasından endîşe ederim, buyurdu. 783

KİTÂBÜ'L-HAC Hicr-i Kâ'be KÂ'BE'Yİ KUREYŞ'İN SÛRET-İ İNŞÂSI VE HİCR-İ İSMÂİL. RESÛL-İ EKREM'İN KÂ'BE'Yİ ESÂS-I İBRÂHÎM'E İRCÂ' ETMEK ARZUSUNDA BULUNDUĞUNA DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE'NİN İKİ MÜHİM RİVÂYETİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (Hazret-i Âişe'ye cevâben) buyurmuştur ki: kavmin, câhiliyet devrine yakın olmasaydı Beyt'i emreder yıktırırdım. Kâ'be'ye, kendisinden hâric bırakılan Hıcr'ı ilhak ederdim. Beyt'i zemin seviyesine indirirdim. Bâb-ı şarkî ve Bâb-ı garbî olmak üzere iki kapı yapardım. Ve böylece İbrâhim'in (inşâ ettiğ Beyt'in) vaz'-ı aslîsine bâliğ ve vâsıl olurdum. 784

KİTÂBÜ'L-HAC Mü'min kâfire vâris olmaz RESÛL-İ EKREM'İN DOĞDUĞU HÂNE-İ SAÂDETLERİ'NE DAİR RİVAYET Üsâme b. Zeyd b. Hârise Rivâyet olunduğuna göre, Üsâme Resûl-i Ekrem'e: - Yâ Resûla'llâh! (Yarın) Mekke'de nereye ineceksiniz, evinize mi? diye sormuş. Resûlullâh şöyle cevap vermiş: - Akîl (burada) evden, menzilden bir şey bırakdı mı ya? Akîl ve kardaşı Tâlib, Ebû Tâlib'e vâris oldular. Halbuki Ca'fer ile Alî radiya'llâhu anhümâ Ebû Tâlib'e vâris olmadılar. Çünkü bunlar Müslim idiler. Akîl ile Tâlib ise kâfir idiler. 785

KİTÂBÜ'L-HAC  RESÛL-İ EKREM'İN ABDÜ'L-MUTTALİB OĞULLARİYLE BERÂBER ŞA'B-İ BENÎ HÂŞİM'DE KUREYŞ TARAFINDAN MUHÂSARA EDİLMESİ VE BİR MU'CİZE-İ NEBEVİYE Ebû Hüreyre Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem (Minâ'dan) Mekke'ye inmek istediğinde: Yarın (öbirisi gün) inşâ-Allâh menzilimiz, Benî Kinâne yurdu olacaktır ki, burada Kureyş ile Kinâne oğulları küfr üzerine ahd etmişlerdi, buyurmuştur. Resûl-i Ekrem Benî Kinâne Hayfi demekle, "Muhassab" mevkiini kasedtmişti. Bu ahd ü peymân, Kureyş ile Benî Kinâne arasında Hâşimîler ve Abdülmuttalib oğulları aleyhine: "Bunlarla kız alıp vermemek, alış veriş etmemek üzere" akdedilmişti. Hâşimîlerle Muttalibîller Resûl-i Ekrem'i Kureyş ile Kinâne'ye inkıyâda iknâ edinceye kadar devâm edecekti. 786

KİTÂBÜ'L-HAC Kâ'be'nin tahrîbi ÂHİR ZAMANDA KÂ'BE'Yİ İKİ HABEŞLİNİN TAHRÎB EDECEĞİNE DÂİR EBÛ HÜREYRE'NİN BİR RİVÂYETİ Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: "Kâ'be'yi (âhir-i zamanda) Habeş (liler) den iki cılız bacaklı birisi tahrîb edecektir" buyurduğunu rivâyet edilmiştir. 787

KİTÂBÜ'L-HAC Aşûre orucu RAMAZAN ORUCU FARZ KILINMAZDAN EVVEL MÜSLÜMANLARIN ÂŞÛRÂ GÜNÜ ORUÇ TUTTUKLARI VE KÂ'BE'YE KİSVE GEÇİRDİKLERİNE DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE'NİN BİR HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Âişe-i Sıddîka demiştir ki: Müslümanlar Ramazan farz kılınmazdan evvel Âşûrâ (Muharrem'in onuncu) günü oruç tutarlardı. Ve o günü Kâ'be'ye (yeni) örtü örterlerdi. Cenâb-ı Hak Ramazan orucunu farz kılınca Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem: "Âşûrâ orucunu tutmak istiyen onu yine tutsun, tutmak istemiyen de tutmasın" buyurdu. 788

KİTÂBÜ'L-HAC Ye'cüc-Me'cüc YE'CÛC VE ME'CÛC'UN HURÛCUNDAN SONRA DA BEYTU'LLÂH'IN HACCEDİLECEĞİNE DÂİR EBÛ SAÎD-İ HUDRÎ'NİN BİR HADÎSİ Ebû Saîd-i Hudrî Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: "Ye'cûc ve Me'cûc'un hurûcundan sonra da Beyt (u'llâh) haccedilir ve ömre edâ olunur" buyurduğunu rivâyet edilmiştir. 789

KİTÂBÜ'L-HAC Kâ'be'nin tahrîbi YE'CÛC VE ME'CÛC'UN HURÛCUNDAN SONRA DA BEYTU'LLÂH'IN HACCEDİLECEĞİNE DÂİR EBÛ SAÎD-İ HUDRÎ'NİN BİR HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: "Kâ'be'yi yıkacak olan o apışak, iri ayaklı koyu siyah Habeşîyi Kâ'be'nin (duvar) taşlarını birer birer kopardığını görür gibi biliyorum" buyurduğu rivâyet edilmiştir. 790

KİTÂBÜ'L-HAC Hacer-i Esvad-i öpme HAZRET-İ ÖMER'İN HACER-İ ESVED'İ İSTİLÂMINDAN GÂYE-İ ŞERÎATİ BİLDİREN BİR SÖZÜ Ömer b. el-Hattâb Rivâyet olunduğuna göre, Müşârün-ileyh Hazretleri bir haccında Hacer-i Esved'e yaklaşıp (dudaklarını koyarak) takbîl etmiş ve: "Çok iyi bilirim ki, sen zararı ve menfaati olmayan bir taş parçasısın! Eğer Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem'in seni takbîl ettiğini görmeseydim aslâ seni takbîl etmezdim" demiştir. 791

KİTÂBÜ'L-HAC  BEYT'İN İÇİ PUTLARLA DOLU BULUNMASINDAN KAZÂ ÖMRESİNDE RESÛLULLÂH'IN BEYT'E GİRMEDİĞİNE DÂİR ABDULLÂH İBN-İ EBÎ EVFÂ HADÎSİ Abdullâh İbn-i Ebî Evfâ Şöyle rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem (kazâ) ömre (sini îfâ) ederek Beyt (-i Şerîf)i tavâf edip Makâm(-ı İbrâhim) in arkasında namaz kılmıştı. Yanında kendisini halktan setreden birisi de bulunuyordu. O gözcüye birisi gelip, - Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem (bu ömresinde) Kâ'be'ye girdi mi? diye sordu. O da: - Hayır, (girmedi) diye cevab verdi. 792

KİTÂBÜ'L-HAC Kâ'be'ye konan putlar FETH-İ MEKKE GÜNÜ RESÛLULLÂH'IN EMRİ ÜZERİNE BEYT-İ ŞERÎF PUTLARDAN TATHÎR EDİLİRKEN ELLERİNDE FAL KALEMLERİYLE HAZRET-İ İBRÂHÎM VE İSMÂİL'İN SÛRETLERİ DE ÇIKARILDIĞINDA: ALLÂH BUNU YAPANLARI HELÂK ETSİN, BUYURDUĞU. BUNDAN SONRA BEYT'E DÂHİL OLDUĞU Abdullâh b. Abbâs Şöyle rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem (Fetih günü Mekke'ye) geldiğinde Kâ'be'ye girmekten çekindi. Çünkü Kâ'be'de (câhiliyyetin) âlihe (edindiği putlar) vardı. Resûl aleyhi's-selâm bunların çıkarılmasını emretti. (Ashâb tarafından) bu putlar çıkarıldı. (Bilhassa) İbrâhim ve İsmâil (aleyhime's-selâm) ın sûretlerini de ellerinde ezlâm (denilen fal kalemleri) olduğu halde çıkardılar, Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem Allâh'a yemîn ederim ki, bu put-perestler pek iyi bilirlerdi ki: bu iki Peygamber hiç bir zaman erzâk-ı maksûmelerini böyle münker şeylerle aramış ve dilemiş değillerdir" buyurdu. Sonra Beyt'e dâhil oldu. Ve Beyt'in her tarafında Tekbir getirdi. Fakat Beyt'te namaz kılmadı. 793

KİTÂBÜ'L-HAC Remel;Tavafın ilk üç şartından koşmak (remel) BEYT-İ ŞERÎFİ TAVÂFIN ÜÇ ŞAVTİNDE REMELİN SEBEBİ Abdullâh b. Abbâs Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem Ashâb'iyle berâber (kazâ ömresi için Mekke'ye) geldiklerinde: (tavâf edilirken) müşrikler: - Ey Muhammed ümmeti! (Bakınız) Peygamberiniz size takaddüm ediyor, sizi Medîne'nin hummâsı zaîf düşürmüş, di (ye istihzâ eyle) mişlerdi. Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem (buna vâkıf olunca) Ashâb'ına: - Tavâfın üç Şavtında koşmalarını, Rükneyn (-i Yemâneyn) arasında da (mu'tâd üzere) yürümelerini emreyledi. Resûl-i Ekrem'i, tavâfın bütün Şavtlarında (ki, yedidir) koşmalarını emretmeğe mâni' bir şey varsa, o da ancak Ashâb'ına acımasından ibârettir. 794

KİTÂBÜ'L-HAC Hacer-i Esved'i selâmlama (istilâm);İstilâm;Remel;Tavafın ilk üç şartından koşmak (remel) RESÛL-İ EKREM'İN SÛRET-İ TAVÂFINA DÂİR ABDULLÂH İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem (Haccetü'l-Vedâ'da) Mekke'ye geldiği zaman ilk tavâf ettiğinde Hacer-i Esved'i istilâm ettiğini, yedi tavâftan (ilk) üçünde yürürken müsâreat buyurduğunu gördüm, demiştir. 795

KİTÂBÜ'L-HAC Hz. Peygamber'in sünnetine bağlılık;Remel;Tavafın ilk üç şartından koşmak (remel) REMEL HAKKINDA HAZRET-İ ÖMER'DEN GELEN BİR RİVÂYET. VE REMELİN BİR TA'RÎFİ Ömer b. el-Hattâb Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Biz neden bu remele devâm ediyoruz? (Vaktiyle) biz, müşriklere reml ile (kuvvetli) görünmek isterdik. Halbuki Cenâb-ı Hak, onları mahv ü helâk etmiştir. Bundan sonra Hazret-i Ömer: Remel, bir şeydir ki, onu Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem işlemiştir. Biz, Peygamber'in bu sünnetini terk etmeği sevmeyiz, demiştir. 796

KİTÂBÜ'L-HAC Hacer-i Esved'i selâmlama (istilâm);İstilâm;Rükn-ü Yemânî'yi istilâm KÂ'BE-İ MUAZZAMA'NIN ERKÂNI. VE RESÛL-İ EKREM'İN RÜKN-İ HACER-İ ESVED İLE RÜKN-İ YEMÂNÎ'Yİ HER ZAMAN İSTİLÂM BUYURDUKLARINA DÂİR İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şu iki Rükn-i Yemânî'yi istilâm ettiğini gördüğüm zamandanberi (Harem-i Şerîf) kalabalık olsun tenhâ bulunsun, bu iki rüknü istilâm etmeği hiç bir zaman bırakmadım" demiştir. 797

KİTÂBÜ'L-HAC Hacer-i Esved'i selâmlama (istilâm);İstilâm HACCETÜ'L-VEDÂ'DA RESÛL-İ EKREM'İN DEVE ÜZERİNDE MİHCEN İLE İSTİLÂM BUYURDUĞUNA DÂİR İBN-İ ÖMER RİVÂYETİ Abdullâh b. Abbâs "Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Haccetü'l-Vedâ'da Mihcen (denilen değnek) ile (Hacer-i Esved'i) istilâm ederek deve üzerinde tavâf etti" dediği rivâyet edilmiştir. 798

KİTÂBÜ'L-HAC Hacer-i Esved'i selâmlama (istilâm);İstilâm HACCETÜ'L-VEDÂ'DA RESÛL-İ EKREM'İN DEVE ÜZERİNDE MİHCEN İLE İSTİLÂM BUYURDUĞUNA DÂİR İBN-İ ÖMER RİVÂYETİ Abdullâh b. Abbâs Birisi İbn-i Ömer'den Hacer-i Esved'i istilâmın hükmünü sormuş. İbn-i Ömer de: - Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem'in Hacer-i Esved'i istilâm (yâni eliyle mess) ettiği ve takbîl buyurduğunu gördüm, diye cevab vermiş. Sâil: - Ya müzâhemeye uğrarsam? Ne dersin!. Ya kalabalığa tesâdüf edersem? Ne hükmedersin!. diye tekrar sormuş. İbn-i Ömer (bu mütevâlî süallerden ictihâd ile hadîse muâraza edildiğini anlayıp müteessir olarak): - Ey Sâil! Sen bu "ne dersin!" suallerini Yemen'e (uzak) kıl!. (Ben sana) Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem, bu (mübârek) taşı messetti, takbîl buyurdu, (diyorum) demiştir. 799

KİTÂBÜ'L-HAC  RESÛL-İ EKREM'İN, EBÛ BEKR VE ÖMER'İN MEKKE'YE GİRDİKLERİNDE İLK EDÂ ETTİKLERİ İBÂDET, ABDEST ALIP TAVÂF ETMEK OLDUĞUNA DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE RİVÂYETİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (Mekke'ye) geldiğinde îfâya başladığı ilk ibâdet olmak üzere abdest aldı. Sonra tavâf etti. Sonra Resûl-i Ekrem bu tavâf ve sa'yi ömre addetmedi, Resûl-i Ekrem'den sonra Ebû Bekr ve Ömer radiya'llâhu anhümâ'da Resûl-i Ekrem gibi haccettiler. (Tavaf ve sa'yi ömre saymadılar). 800

KİTÂBÜ'L-HAC Sa'y;Tavaf namazı RESÛL-İ EKREM'İN TAVÂFTAN SONRA İKİ REK'AT NAMAZ KILIP SONRA SAFÂ İLE MERVE ARASINDA SA'Y ETTİĞİNE DÂİR İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in tavâfı hakkında rivâyet olunan bir hadîsi yakında geçmişti. Bu rivâyette de İbn-i Ömer: "Aleyhi's-salâtü ve's-selâm'ın tavâftan sonra iki rek'at (Tavâf) namazı kılıp sonra Safâ ile Merve arasında sa'y etti" hadîsini ziyâde etmiştir. 801

KİTÂBÜ'L-HAC İnsan şahsiyetine hürmet VEDÂ' HACCINDAN BİR SENE EVVEL BEYT-İ ŞERÎF'İ ÇIPLAKLARIN VE MÜŞRİKLERİN TAVÂF ETMELERİ YASAK OLDUĞU İ'LÂN EDİLDİĞİNE DÂİR EBÛ HÜREYRE RİVÂYETİ Abdullâh b. Abbâs Şöyle rivâyet edilmiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Kâ'be'yi tavâf ederken bir insan geçti. Bu zavallının eli, başka bir insana bir kayışla, yâhud bir iple, yâhud bunlardan başka (mendil gibi) bir şey ile bağlanmıştı. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (şafkatli) eliyle bu bağı kopardı. Bundan sonra yanındaki adama: "bu zavallıyı eliyle yed!" buyurdu. 802

KİTÂBÜ'L-HAC Hz. Ebûbekr'in hac emirliği;Kâ'be'yi çıplak tavaftan men;Müşrik âdetlerinin kaldırılması;Müşrikler Kâ'be'ye yaklaşamaz VEDÂ' HACCINDAN BİR SENE EVVEL BEYT-İ ŞERÎF'İ ÇIPLAKLARIN VE MÜŞRİKLERİN TAVÂF ETMELERİ YASAK OLDUĞU İ'LÂN EDİLDİĞİNE DÂİR EBÛ HÜREYRE RİVÂYETİ Ebû Hüreyre Ebû Bekr-i Sıddîk radiya'llâhu anh Vedâ Hacc'ından (bir sene) evvel taraf-ı Peygamberî'den Emîr-i Hac olarak (Mekke'ye) gönderildiğinde Ebû Bekr de Ebû Hüreyre'yi Kurban bayramının ilk günü Minâ'da büyük bir cemâat içinde halka (şu iki maddeyi) i'lâna me'mur etmiştir (Ebû Hüreyre): Ey nâs iyi biliniz! Bu yıldan sonra müşriklerin haccetmeleri, çıplakların da Kâ'be'yi tavâf eylemeleri yasaktır! (demiştir). 803

KİTÂBÜ'L-HAC Hac menâsikı VEDÂ' HACCINDAN BİR SENE EVVEL BEYT-İ ŞERÎF'İ ÇIPLAKLARIN VE MÜŞRİKLERİN TAVÂF ETMELERİ YASAK OLDUĞU İ'LÂN EDİLDİĞİNE DÂİR EBÛ HÜREYRE RİVÂYETİ Abdullâh b. Abbâs "Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (Vedâ haccında) Mekke'ye geldi. (Beyt'i) tavâf, ve Safâ ile Merve arasında sa'y etti. Ve bu tavaftan sonra tâ Arafât'tan dönünceye kadar Kâ'be'ye yaklaşmadı. 804

KİTÂBÜ'L-HAC Hacıları ağırlamak VEDÂ' HACCINDAN BİR SENE EVVEL BEYT-İ ŞERÎF'İ ÇIPLAKLARIN VE MÜŞRİKLERİN TAVÂF ETMELERİ YASAK OLDUĞU İ'LÂN EDİLDİĞİNE DÂİR EBÛ HÜREYRE RİVÂYETİ Abdullâh b. Ömer İbn-i Ömer: "Abbâs İbn-i Abdülmuttalib radiya'llâhu anh huccâca şerbet dağıtmak için Minâ gecelerinde Mekke'de ikâmet etmek üzere Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem'den izin istedi. Resûl-i Ekrem de müsâade buyurdu" demiştir. 805

KİTÂBÜ'L-HAC Zemzem suyu VEDÂ' HACCINDAN BİR SENE EVVEL BEYT-İ ŞERÎF'İ ÇIPLAKLARIN VE MÜŞRİKLERİN TAVÂF ETMELERİ YASAK OLDUĞU İ'LÂN EDİLDİĞİNE DÂİR EBÛ HÜREYRE RİVÂYETİ Abdullâh b. Abbâs Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem (Harem-i Şerifteki) şerbet dağıtılan sebîl mahalline geldi. Ve şerbet istedi. Abbâs (radiya'llâhu anh) oğluna: - Ey Fadl! Anana git, yanındaki (husûsî) şerbetten Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem'e getir!. dedi. Resûlullâh: - (Hayır) bana bu şerbetten ver buyurdu. Abbâs: - Yâ Resûla'llâh! Halk, buradaki şerbete ellerini sokuyorlar, demişti. Resûl-i Ekrem: - İşte halkın içtiği bu şerbetten ver! buyurdu.. Ve Abbâs'ın sunduğu umûmî şerbetten içti. Sonra Resûlullâh Zemzem kuyusuna geldi. Benî Abbâs (burada huccâcı) sulayorlardı. Ve kuyudan su çekiyorlardı. Resûlullâh: - (Ey Abdülmuttalib oğulları) çekiniz! Siz, hayırlı bir iş işleyorsunuz, di(ye taltîf buyur)ldı. Sonra Resûlullâh: - Halkın (su çektiğime imtisâl etmek için) tehâcüm etmesi endişesi olmasaydı, ben de devemden iner, hattâ kuyunun ipini, [eliyle mübârek omuzuna işâret ederek] şuraya kor, (sizin gibi çeker) dim, buyurdu. Yine İbn-i Abbâs radiya'llâhu anhümâ'dan gelen bir rirvâyette İbn-i Abbâs: "Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem'e Zemzem suyundan sundum. Risâlet-maâb ayakta olduğu halde içti" demiştir. Yine İbn-i Abbâs'tan gelen bir rivâyette: "Resûlullâh, o günü deve üzerinde idi" demiştir. 806

KİTÂBÜ'L-HAC Sa'y BAKARA SURESİNİN 158 NOLU ÂYET-İ KERÎMESİNİN SEBEB-İ NÜZÛLÜNE DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE'NİN ÂLİMÂNE BİR MÜTÂLÂASI Ümmü'l-mü'minîn Âişe Âişe-i Sıddîka'dan kızkardeşinin oğlu Urve İbn-i Zübeyr, Allâhu Teâlâ'nın: "Safâ ile Merve Allâh'ın şiâr ve alâmetlerinden (iki tepe) dir. Kim ki Beytullâh'ı ziyâret veya ömre ederse, bu iki tepe arasında sa'yetmesinde günah yoktur" meâlindeki kavl-i şerîfinin hükmünden sorup. Şu halde: - Yemîn ederim ki, hiç bir kimse Safâ ile Merve arasında sa'yetmemekten dolayı günahkâr olmaz, (sa'y mübah olur) demiştir. Hazret-i Âişe şöyle cevab vermiştir: - Ey kardeşimin oğlu, ne fenâ söz söyledin. Eğer bu âyet-i kerîmenin hükmü senin te'vîl ettiğin gibi (sa'y mübah) olsaydı, âyet-i kerîme: "Safâ ile Merve arasında sa'y etmemekte günâh yoktur" sûretinde olurdu. Şu kadar ki, bu âyet-i kerîme Ensâr hakkında inzâl buyurulmuştur: Ensâr, müslüman olmazdan evvel "Menât-i Tağiye" putuna teabbüd için ihrâma girerlerdi. Bu puta (dikili bulunduğu) "Müşelled" mevkiinde ibâdet ederlerdi. Ensâr'dan ihramlanan kimseler, (kendi putları karşısında merkûz olan) Safâ ile Merve putları arasıda sa'yetmeği günâh addederlerdi. Ensâr müslüman olunca müşkül addettikleri bu vaziyeti Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem'den sordular. Ve: - Yâ Resûla'llâh! Safâ ile Merve arasında sa'yetmek bize girân geliyor, dediler. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak: (Safâ ile Merve şeâir-i ilâhiyyedendir...) meâlindeki âyet-i kerîme'yi inzâl buyurdu. Âişe radiya'llâhu anhâ: - Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem Safâ ile Merve arasında sa'yi (lisân-ı Kur'an'la) teşrî' buyurdu. Bunlar arasında sa'yi terk etmek kimse için câiz değildir, demiştir. 807

KİTÂBÜ'L-HAC Remel;Tavafın ilk üç şartından koşmak (remel) BAKARA SURESİNİN 158 NOLU ÂYET-İ KERÎMESİNİN SEBEB-İ NÜZÛLÜNE DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE'NİN ÂLİMÂNE BİR MÜTÂLÂASI Abdullâh b. Ömer Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem tavâf-ı kudûmu (kezâ tavâf-ı rüknü) edâ ederken, (ilk) üç (şavtı) nda remel (ki, meşy-i serî') ile, dördünde de (mu'tâd üzere) yürürdü. Safâ ile Merve arasında tavâf ederken de Batn-i Mesîl'de (Mîl-i ahdâr hizâsında remelin fevkınde) sa'yederdi. 808

KİTÂBÜ'L-HAC Hac menâsikı HACCIN ÖMREYE TAHVÎLİNE DÂİR CÂBİR İBN-İ ABDULLÂH RİVÂYETİ Câbir b. Abdullâh Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Ashâbiyle berâber hacca ihramlandıklarında Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem ile Talha'dan bir de Yemen'den gelen Alî radiya'llâhu anh'ten başkasının hedyi yoktu. Alî kurbanını yanında getirmişti. Ve: "Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in ihrâma girdiği gibi ihramlandım" demişti. (Mekke'ye geldiğmizde) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Ashâbına: - (İhramlanırken niyet ettikleri) haccı, ömreye tahvîl etmelerini, tavaf (ve sa'y) eylemelerini, sonra saçlarını kestirip ihramdan çıkmalarını, yalnız yanında hedyi (, kurbanı) bulunanların ihramlarını muhâfaza etmelerini emreyledi. (Fesh-i hacca memur olan Ashâb, bu hâle taaccüb ederek): - (Bu ne haldir?) Biz, kadınlarımızdan bile müstefîd olarak Minâ'ya gideceğiz (de Resûlullâh ihramlı ve mahrum kalacaktır), demişlerdi. Ashâb arasında söylenen bu söz Resûl-i Ekrem'e erişince, cevâben: - Hac aylarında ömrenin cevâzını şimdi hatırladığım (gibi) ihrâma girerken de derpîş eylemiş olsaydım, hediy sevk etmezdim. Ve yanımda kurbanım olmasaydı, şimdi (ben de sizin gibi) ihramdan çıkardım, buyurdu. 809

KİTÂBÜ'L-HAC Hac menâsikı HACCIN ÖMREYE TAHVÎLİNE DÂİR CÂBİR İBN-İ ABDULLÂH RİVÂYETİ Enes b. Mâlik Enes İbn-i Mâlik'ten birisi (, hadîsin râvîsi Abdülâziz İbn-i Refî'): - Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'den hatırladığın bir şey'i (yâni) terviye (Zilhicce'nin sekizinci) günü öğle ile ikindi namazlarını nerede kıldığını bana haber verir misin? diye sormuş. Enes İbn-i Mâlik: - Minâ'da kıldı, diye cevab vermiş. (Abdü'l-Azîz): - Minâ'dan dönüş günü ikindi namazını nerede kıldı? diye sormuş. Enes İbn-i Mâlik: - Ebtah (yâni Muhassab) de kıldı, diye cevab vermiş. Bundan sonra Enes: - Ey sâil! Sen de ümerânın işlediği gibi işle, demiştir. 810

KİTÂBÜ'L-HAC  RESÛLULLÂH'IN ARAFAT'TA ORUÇLU OLMADIĞINA DÂİR ÜMM-İ FADL'IN RİVÂYETİ Ümm-i Fadl Ümm-i Fadl: (Arafat'ta) Arefe günü Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in oruçlu bulunmasından halk şek etmişti. Ben, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e bir (bardak) şerbet (yâhud süt) gönderdim. Resûlullâh da içti, demiştir. 811

KİTÂBÜ'L-HAC Hac menâsikı;Vakfe İBN-İ ÖMER İLE HACCÂC'IN ARAFAT'TA VAKFE HÂDİSESİ Abdullâh b. Ömer Müşârün-ileyh Hazretleri (oğlu Sâlim'le berâber) arefe günü zevâl-i şems sırasında (Arafat'a) gelmiş ve (Emîr) Haccâc'ın (ekâbire has) çadırı önünde yüksek sesle: - (Haccâc nerededir? diye) seslenmişti. Haccâc, üzerinde sarı bir maşlahla çadırdan çıkıp: - Ne var? Yâ Ebâ Abdurrahmân! (İbn-i Ömer'in künyesidir) dedi. İbn-i Ömer de: - Eğer sünnete ittibâ' etmek istersen zevâl-i şems, (tam hutbe zamânı) dır, (yürüyünüz!) demiş. Haccâc: - Şu saat mi? diye sormuş. İbn-i Ömer de: - Evet, bu saat demiş. Haccâc: - Biraz beni bekleyiniz; başımı yıkayayım; sonra çıkarım, demiş. İbn-i Ömer (devesinden) inip Haccâc çıkıncaya değin intizâr etmiş. Nihâyet Haccâc çıkmış, (birlik) yürümüş(ler. Giderken) babasiyle berâber bulunan Sâlim İbn-i Abdullâh Haccâc'a: - Sünnet-i Nebeviye'ye uymak istersen hutbeyi kısalt, vakfeyi ta'cîl et! demiştir. Bunun üzerine Haccâc Abdullâh İbn-i Ömer'e (istifham-kârâne) bakmağa başlamıştır. Abdullâh İbn-i Ömer Haccâc'ın bu tereddüdünü görünce: - Sâlim doğru söylüyor, demiştir. 812

KİTÂBÜ'L-HAC Vakfe HUMS BİD'ATİ Cübeyr b. Mut'im Arefe günü devemi kaybetmiş ve onu aramağa çıkmıştım. Bu sırada Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'i Arafat'ta vakfe ederken gördüm. Ve: "Va'llâhi, burada vakfe eden Resûlullâh, (Ashâb-ı) humüstendir. Bilmem ki Arafat'ta niçin vakfe ediyor?" dedim. 813

KİTÂBÜ'L-HAC  RESÛL-İ EKREM'İN ARAFAT'TAN SÛRET-İ İFÂZASINA DÂİR ÜSÂME İBN-İ ZEYD HADÎSİ Üsâme b. Zeyd b. Hârise Üsâme'ye: - Haccetü'l-Vedâ'da Arafat'tan (Müzdelife) ye dönüldüğünde Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem nasıl hareket buyurdu? diye sorulmuş. Üsâme: - Resûlullâh, sür'atle betâet arasında mutavassıt bir halde seyretti. Fakat hâlî bir sâha bulunca sür'atle hareket ederdi, demiştir. 814

KİTÂBÜ'L-HAC Acele etmek ARAFAT'TAN MÜZDELİFE'YE DÖNÜLDÜĞÜNDEA YOLDA ACELE VE GÜRÜLTÜ EDENLERE RESÛL-İ EKREM KAMÇISI İLE İŞÂRET EDEREK: EY NÂS, AĞIR OLUNUZ! BUYURMALARI Abdullâh b. Abbâs Abdullâh, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'le berâber Arefe günü (Arafat'tan Müzdelife'ye) dönmüştü. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem arkasında (bâzı kimselerin) bağırıp çağırdığını, devesini döğdüğünü işitince, Resûlullâh bunlara kamçısiyle işâret ederek: "Ey nâs! Ağır olunuz!. Hayır, acele yürümekle te'mîn edilmez, buyurdu, demiştir. 815

KİTÂBÜ'L-HAC Hac menâsikı ARAFAT'TAN MÜZDELİFE'YE DÖNÜLDÜĞÜNDEA YOLDA ACELE VE GÜRÜLTÜ EDENLERE RESÛL-İ EKREM KAMÇISI İLE İŞÂRET EDEREK: EY NÂS, AĞIR OLUNUZ! BUYURMALARI Ebû Bekr'in kızı Esmâ' (kölesi Abdullâh İbn-i Keysân'ın) rivâyetine göre: Esmâ' (Hazretleri) akşamla yatsı namazlarının cem' edildiği gece Müzdelife'ye nâzil olmuş ve orada geceleyip namaz kılmıştı. (Abdullâh diyor ki:) bir saat namaz kıldıktan sonra: - Oğlum, ay battı mı? diye sordu. Ben: - Hayır, (batmadı) diye cevab verdim. Bir saat daha namaz kıldıktan sonra: - Oğlum, ay battı mı? diye (tekrar) sordu. Ben de: - Evet battı, diye cevab verdim. Esmâ' (Hazretleri): - Öyle ise Minâ'ya doğru yollanınız, diye emretti. Biz de yollandık, yürüdük. Nihâyet (Cemre mevkiine geldik) Cemre (-i Kübrâ) yi attıktan sonra Esmâ' radiya'llâhu anhâ (Minâ'daki menziline) döndü. Ve bu menzilinde sabah namazını kıldı. Abdullâh diyor ki, ben Esmâ'ya: - Anneciğim! Öyle zannediyorum ki, biz, vakt-i meşrûa takaddüm ettik, dedim. Bana cevâben: - Oğlum! Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem mahfetli kadınlar için erken Cemre etmelerine izin vermiştir, dedi. 816

KİTÂBÜ'L-HAC Bir yere girmek için izin istemek (istizan);İstizan HACCETÜ'L-VEDÂ'DA MÜZDELİFE'DEN MİNÂ'YA HAREKETE DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE VE ABDULLAH İBN-İ MES'ÛD RİVÂYETLEARİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Vedâ' haccında biz, Müzelife'ye gelmiştik. Sevdv (bint-i Zem'a) halkın izdihâmından evvel kendisinin Minâ'ya gönderilmesi husûsunda Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'den izin istemişti. Sevde (iri yapılı), ağır canlı bir kadındı. Resûlullâh Sevde'ye izin verdi. Ve halkın izdihâmından evvel onu Minâ'ya gönderdi. Biz de sabaha kadar Resûlullâh'ın nezdinde kaldık. Sonra Resûlullâh bizi de, Sevde'yi gönderdiği gibi Minâ'ya gönderdi. (Kâşki) Sevde'nin isti'zân ettiği gibi ben de Resûlullâh'dan izin dileyeydim. Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem'den izti'zân etmekliğim, bana, dünyâya mâlik olmaktan daha sevimlidir. 817

KİTÂBÜ'L-HAC Hac menâsikı HACCETÜ'L-VEDÂ'DA MÜZDELİFE'DEN MİNÂ'YA HAREKETE DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE VE ABDULLAH İBN-İ MES'ÛD RİVÂYETLEARİ Abdullâh b. Mes'ûd (Yezîd İbn-i Nehaî) şöyle rivâyet etmiştir: Abdullâh İbn-i Mes'ûd (Arafât'tan) Müzdelife'ye geldi. Akşamla yatsı namazlarından her birini başlı başına birer ezân ve ikâmetle kıldı. Ve bu iki namazın arasını akşam taâmı ile ayırdı. Bundan sonra İbn-i Mes'ûd şafak söktüğü sırada (çok erken) sabah namâzını kıldı. (Hattâ) kimi fecr tulû' etti, kimi de fecr tulû' etmedi, diyordu. Sonra Abdullâh İbn-i Mes'ûd, Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem'in: - Akşamla yatsıdan ibâret olan bu iki namaz, şu Müzdelife mevkiinde (mu'tâd olan) vakitlerinden tahvîl edilmiştir. Sakın nâs, yatsı vakti girmedikçe Müzdelife'ye gelmeğe çalışmasın. Sabah namâzı (nın vakti) de (tulû-ı fecre işâret buyurularak): "şu saattir." buyurduğunu haber verdi. Sonra İbn-i Mes'ûd tan-yeri ağırıncaya kadar Müzdelife'de tevakkuf etti. Sonra: - Emîrü'l-Mü'minîn (Osmân radiya'llâhu anh) bu saatte Müzdelife'den hareket etse, sünnet-i seniyyeye muvâfakat etmiş olur, dedi. (Râvî Yezîd-i Nehaî:) - İbn-i Mes'ûd, bu sözü mü evvel söyledi. Yâhud Hazret-i Osman'ın Müzdelife'den Minâ'ya hareketi mi evvel vâkı' oldu? Bilmiyorum. İbn-i Mes'ûd, Kurban bayramının ilk günü Cemre-i akabeyi remyedinceyi kadar telbiyeye devâm eyledi, demiştir. 818

KİTÂBÜ'L-HAC Vakfe CÂHİLİYYET DEVRİNDE VE DEVR-İ İSLÂM'DA MÜZDELİFE DÖNÜŞLERİNE DÂİR HAZRET-İ ÖMER RİVÂYETİ Ömer b. el-Hattâb (Amr İbn-i Meymûn) der ki: Hazret-i Ömer sabah namazını Müzdelife'de kıldı. Sonra (Meş'arü'l-Haram'da) vakfe etti de dedi ki: müşrikler, güneş doğmadıkça Müzdelife'den Minâ'ya dönmezlerdi. Ve: "Ey Sebîr (dağı, güneşin zıyâsiyle) yıldıra (da biz, Minâ'ya gidelim)" derlerdi. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Kureyş müşriklerine muhâlefet edip güneş doğmazdan evvel, (alaca karanlıkta) Müzdelife'den (Minâ'ya) döndü. 819

KİTÂBÜ'L-HAC Kurbanlık hayvanlar KURBANLIK DEVEYE BİNMEK CÂİZ OLDUĞUNA DÂİR EBÛ HÜREYRE RİVÂYETİ Ebû Hüreyre Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem birisinin kurbanlık devesini sevk ettiğini, (kendisi yaya olarak gittiğini) görmüş de ona: - Deveye bin! buyurmuş. O kimse: - (Yâ Resûla'llâh!) Bu deve kurbanlıktır, (nasıl binerim) demesi üzerine Resûlullâh: - Bu kurbanlık deveye bin! buyurmuş. O kimse yine: - Bu kurbanlıktır, deyince, Resûlullâh üçüncü veyâhud ikinci def'asında - Yazıklar olsun sana! Bin şu deveye, buyurmuştur. 820

KİTÂBÜ'L-HAC Hac menâsikı MENÂSİK HAKKINDA İBN-İ ÖMER'İN MUFASSAL BİR RİVÂYETİ Abdullâh b. Ömer Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem Haccetü'l-Vedâ'da ömreyi hacca terdîf ile temetü' buyurdu. Ve Zü'l-Huleyfe'den berâberinde kurbanlık sevk edip bunları (Kâ'be'ye) hediye eyledi. Ve Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem (ihrâma girerken) ömre (niyeti) ile telbiyeye başlayıp, sonra hac (niyeti) ile telbiye buyurdu. Ashâb, (Zülhuleyfe'de yalnız) hacca niyetle (ihramlanıp Mekke'ye geldiklerinde haccı fesh ile nihâyet) ömreyi iltizâm ederek Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem ile berâber mütemetti' oldular. Ashab'tan kurbanlık sevk edenler bulunduğu gibi sevk etmiyenler de vardı. Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem Mekke'ye gelince, hüccâca şöyle i'lân buyurdu: Hüccacdan kurbanlık sevk edenler (ihramlarını muhâfaza etsinler) edâ-yi hac edinceye kadar ihramlıya işlemesi harâm olan şeylerden hiç bir şey işlemek bunlara halâl değildir. Kurbanlık sevk etmiyenler ise Beyt'i tavâf ve Safâ ile Merve arasında sa'yetsin, saçından bir parça kestirip ihrâmından çıksın! Sonra (Arafât'a çıkılacağı sırada) hac için ihramlansın!. (Minâ'da) kesecek kurban bulamayan her ferd (ihramlandıktan sonra) hac sırasında üç gün oruç tutsun. Yedi gün de ehline (, memleketine) döndükten sonra tutsun (on günü doldursun!) 821

KİTÂBÜ'L-HAC Hacda kurban kesemiyenler;İhrama girmek;Kurbanlık hayvanlar KURBANLIĞIN KILÂDELENMESİNE DÂİR MİSVER İBN-İ MAHREME İLE MERVÂN'IN RİVÂYETLERİ Misver İbn-i Mahrem'e ile Mervân Şöyle dedikleri rivâyet edilmiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Hudeybiyye sırasında Medîne'den yüz on bu kadar Ashâbiyle çıktı. Nihâyet Zülhuleyfe'de bulundukları sırada Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem kurbanlık hedyi kılâdeledi, ve nişanladı. Ömre niyetiyle de ihrâma girdi. 822

KİTÂBÜ'L-HAC  BU HUSÛSA DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE'NİN İKİ HADÎSİ Amre Bint-i Abdürrahmân'ın vâlidesi Ziyâd İbn-i Ebî Süfyân Âişe radiya'llâhu anhâ'ya bir mektub gönderip mektûbunda: - Abdullâh İbn-i Abbâs radiya'llâhu anhümâ: kim ki (Mekke'ye) kurban gönderip (Kâ'be'ye) hediyye ederse, kurbanı kesilinceye kadar hacılara ihramlı iken haram olan şeyler, o kimseye haram olur, diyor. (Siz, ne dersiniz?) demişti. Hazret-i Âişe cevâben demiştir ki: - Bu mes'ele, İbn-i Abbâs'ın dediği gibi değildir. (Hicret'in dokuzuncu yılında) Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem'in kurbanının kılâde (ip) lerini iki elimle ben büktüm. Sonra Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem (aldı); iki eliyle hedyini kılâdeledi. Sonra da bu kurbanlıkları babam (Ebû Bekr) ile (Mekke'ye) gönderdi. İhramlı hacıya haram olan şeylerden hiç bir şey Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem'e haram olmadı. (Belki) bu kurbanlar kesilinceye kadar Allâhu Teâlâ Resûlullâh'a bu muharremâtı halâl kıldı. 823

KİTÂBÜ'L-HAC Kurbanlık hayvanlar BU HUSÛSA DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE'NİN İKİ HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe "Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (Mekke'ye kurbanlık) koyun ihdâ buyurdu" vârid olmuştur. Yine Âişe radiya'llâhu anhâ'dan gelen diğer bir rivâyette de: "Resûllullâh salla'llahu aleyhi ve sellem (kurbanlık) koyun kılâdeledi Ve ehli yanında muharremât-i ihramdan mücerred bir halde bulundu" sûretinde vârid olmuştur. Diğer bir tarikte de Hazret-i Âişe'nin: bu kurbanlıkların kılâdelerin yanımdaki (renkli) bir softan büktüm, dediği rivâyet edilmiştir. 824

KİTÂBÜ'L-HAC Kurban derisini sadaka vermek;Kurbandan tasadduk HAZRET-İ ALÎ'YE RESÛL-İ EKREM NÂMINA KESTİĞİ KURBAN DEVELERİNİN ÇULLARINI VE DERİLERİNİ TASADDUK ETMESİNİ EMRETTİĞİNE DÂİR HAZRET-İ ALÎ'NİN RİVÂYETİ Alî b. Ebî Tâlib Müşârün-ileyh: Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem bana, kestiğim kurban develerin çullarını ve derilerini tasadduk etmemi emreyledi, demiştir. 825

KİTÂBÜ'L-HAC Kurbandan tasadduk HAZRET-İ ALÎ'YE RESÛL-İ EKREM NÂMINA KESTİĞİ KURBAN DEVELERİNİN ÇULLARINI VE DERİLERİNİ TASADDUK ETMESİNİ EMRETTİĞİNE DÂİR HAZRET-İ ALÎ'NİN RİVÂYETİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Sıddîka-i Müşârün-ileyhânın: "Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem ile biz, (Vedâ' Haccı'na) Zilka'de'den beş gün kala (Medîne'den) çıkmıştık" dediği yukarıda geçti. Bu rivâyette ise şu ziyâde vardır: Âişe Hazretleri demiştir ki: Kurban Bayramının ilk günü (Minâ'da elinde) sığır eti ile birisi geldi. Ben: - Bu nedir? diye sordum. Eti getiren: - Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem zevceleri nâmına kurban kesti. (Bu da kurbanınızın etindendir) diye cevab verdi. 826

KİTÂBÜ'L-HAC  KURBANLIKLARIN KESİLMESİNE DAİR HADÎSLER Abdullâh b. Ömer Ravi kurbanını Menhar'de yâni Resûlullâh salla'llahu aleyhi ve sellem'in kurban kestiği yerde kesmek i'tiyâdında olduğunu, kölesi Nâfi' rivâyet etmiştir. 827

KİTÂBÜ'L-HAC Kurban kesme şekli KURBANLIKLARIN KESİLMESİNE DAİR HADÎSLER Abdullâh b. Ömer Ravi'nin (Minâ'da) kurbanlık devesini çöktürüp kestiğini gördüğü bir kimseye: "Ayağı bağlı ve ayakta olarak kes!. Devenin bu sûretle boğazlanması Muhammed salla'llahu aleyhi ve sellem'in sünnetidir" dediğini Ziyâd İbn-i Cübeyr rivâyet etmiştir. 828

KİTÂBÜ'L-HAC Kurban kesme ücreti KURBAN ETİNDEN ZEBİH VE KESİM ÜCRETİ VERİLMİYECEĞİNE DÂİR HAZRET-İ ALÎ RİVÂYETİ Alî b. Ebî Tâlib Müşârün-ileyh Hazretleri: "Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem buna kurban develerine nezâret etmemi ve bunların zebhi husûsunda kurbandan (ücret nâmiyle) hiç bir şey vermemekliğimi emreyledi" demiştir. 829

KİTÂBÜ'L-HAC Kurban eti;Kurbandan tasadduk KURBAN ETİNDEN SÛRET-İ İNTİFÂA DÂİR CÂBİR İBN-İ ABDULLÂH HADÎSİ Câbir b. Abdullâh Müşârün-ileyh demiştir ki: biz, Minâ'da kaldığımız üç günden fazla bir zamanda kurban develerimizin etinden yemezdik. (Üç günden arta kalan eti tasadduk ederdik). Sonra Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem müsâade etti. Ve: kurban etinizi yeyiniz! Ve (kavurup) azık yapınız, buyurdu. Biz de yedik ve azık edindik. 830

KİTÂBÜ'L-HAC  HACCETÜ'L-VEDÂ'DA RESÛL-İ EKREM'İN TIRAŞ OLDUĞUNA DÂİR İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer "Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem (Vedâ) Haccı'nda başını tıraş etti" dediği rivâyet edilmiştir. 831

KİTÂBÜ'L-HAC İhramdan çıkmak MUHALLİKÎN VE MUKASSIRÎN HAKKINDA DÜÂ-İ NEBEVÎ'YE DÂİR İBN-İ ÖMER RİVÂYETİ Abdullâh b. Ömer Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - Yâ Rab, başlarını tıraş edenlere rahmet eyle! diye duâ buyurmuş, Ashab-ı Kirâm da: - Yâ Resûla'llah! Cenâb-ı Hak saçlarını kestirenlere de rahmet buyursun, demişler. Resûlullah yine: - Yâ Rab, başlarını tıraş edenlere rahmet eyle! demiş. Ashâb-ı Kirâm tekrar: - Yâ Resûla'llah! Allah saçlarını kestirenlere de rahmet etsin, demişler. Resûlallah bu def'a: - Yâ Rab, saçlarını kestirenlere de rahmet eyle! diye duâ etmiştir. 832

KİTÂBÜ'L-HAC İhramdan çıkmak BU HUSÛSTA EBÛ HÜREYRE VE MUÂVİYE RİVÂYETLERİ Ebû Hüreyre İbn-i Ömer radiya'llahu anhümâ'nın muhallikîne duâ-i Nebevî'yi iş'âr hadîsi gibi Ebû Hüreyre radiya'llahu anh'ten de bir hadîs rivâyet edilmiştir. Şu kadar ki, Ebû Hüreyre hadîsinde ... rivâyet edildiği ve bu duâ, üç def'a tekrar edildikten sonra: "Saçlarını kestirenlere de rahmet eyle!" diye duâ buyurduğu haber verilmiştir. 833

KİTÂBÜ'L-HAC İhramdan çıkmak BU HUSÛSTA EBÛ HÜREYRE VE MUÂVİYE RİVÂYETLERİ Muâviye b. Ebî Süfyân Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in (mübârek başındaki) saçından bir parçasını mişkas (denilen enli bir ok veya bıçak) ile kestim, dediği rivâyet edilmiştir. 834

KİTÂBÜ'L-HAC Cemrelere taş atma (Şeytan taşlama);Şeytan taşlama REMY-İ CİMÂRE DÂİR ABDULLÂH İBN-İ ÖMER VE ABDULLÂH İBN-İ MES'ÛD RİVÂYETLERİ Abdullâh b. Ömer (Vebre isminde) bir kimse: - (Eyyâm-ı teşrikteki) cemreleri ne zaman atayım, diye sormuş. İbn-i Ömer de cevâben: - Emîr-i haccın atmağa başladığında sen de cemreleri atarsın, demiştir. Vebre süâlini tekrâr edince, İbn-i Ömer cevâben: - Biz, (Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem zamânında) vakt-i remyi mürâkabe ederdik. Ve güneşin zevâli sırasında remyederdik, demiştir. 835

KİTÂBÜ'L-HAC Cemrelere taş atma (Şeytan taşlama);Şeytan taşlama REMY-İ CİMÂRE DÂİR ABDULLÂH İBN-İ ÖMER VE ABDULLÂH İBN-İ MES'ÛD RİVÂYETLERİ Abdullâh b. Mes'ûd (Abdurrahmân İbn-i Yezîd-i Nehâî) nin rivâyetine göre İbn-i Mes'ûd, (Cemre-i akabeyi) vâdînin ortasından (aşağıdan yukarıya doğru) atmıştır. Nehaî: - Yâ Ebâ Abdurrahmân: bâzı kimseler Cemreyi vâdînin üstünden (aşağı doğru) atıyorlar, demiş. Buna cevâben İbn-i Mes'ûd: Kendisinden başka hiç bir ma'bûd olmayan Cenâb-ı Hakk'a yemîn ederim ki: benim remyettiğim şu mevkı', bir makam-ı mübârektir ki, bunun hakkında salla'llahu aleyhi ve sellem'e Bakare Sûresi inzâl buyuruldu, demiştir. 836

KİTÂBÜ'L-HAC Cemrelere taş atma (Şeytan taşlama);Şeytan taşlama REMY-İ CİMÂRE DÂİR İBN-İ MES'ÛD'UN VE İBN-İ ÖMER'İN DİĞER BİR RİVÂYETİ Abdullâh b. Mes'ûd (Abdurrahmân İbn-i Yezîd-i Nehaî'nin rivâyetine göre) Abdullah İbn-i Mes'ûd Cemre-i kübrâya (ki, Cemretü'l-akabe'dir) müntehî olduğundan Beyt (-i Şerîf) i sol tarafına, Minâ'yı da sağına alarak (Cemre mahallini istikbâl etmiş) ve yedi çakıl remyetmiştir. Sonra da: kendisine Sûre-i Bakare ınzâl buyurulan Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem de Cemreyi böyle remyetti, demiştir. 837

KİTÂBÜ'L-HAC Cemrelere taş atma (Şeytan taşlama);Hac menâsikı;Şeytan taşlama REMY-İ CİMÂRE DÂİR İBN-İ MES'ÛD'UN VE İBN-İ ÖMER'İN DİĞER BİR RİVÂYETİ Abdullâh b. Ömer (Oğlu Sâlim rivâyet edip) demiştir ki: İbn-i Ömer, Cemre-i dünyâda yedi çakıl atar ve her çakılın remyini müteâkib tekbir alırdı. Sonra İbn-i Ömer buradan vâdînin ortasındaki düzlüğe iner, ve orada kıbleyi istikbâl (ve cemreyi istidbâr) ederek uzun zaman kaim olur. Ve iki elini kaltırarak duâ ettikten sonra (cemre-i) vüstâyı atardı. Bundan sonra İbn-i Ömer vâdînin şimal cihetine doğru yürür, (birincideki gibi) batn-i vâdîdeki düzlüğe iner, (ve Akabe mevkiine gelir) di. Burada da uzun zaman Kıble'ye karşı kaimen ellerini kaldırarak duâ ettikten sonba, batn-i vâdîden de Cemre-i Akabeyi atardı. Ve burada (duâ için) beklemeyip dönerdi. Ve (babam) Abdullah İbn-i Ömer: - Bu menâsiki, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in böylece edâ buyurduğunu gördüm, der idi. 838

KİTÂBÜ'L-HAC Kâ'be'yi tavaf TAVÂF-I VEDÂ' HAKKINDA İBN-İ ABBÂS HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs Nâsa menâsik-i haclarının sonu, Beyt-i tavâf (-i vedâ) olduğu (taraf-ı Peygamberî'den) emrolundu. Şu kadar ki, bu vedâ tavâfı hâiz (kadın)lardan tahfîf edildi (de onlara vâcib kılınmadı). 839

KİTÂBÜ'L-HAC Tavaf-ı vedâ TAVÂF-I VEDÂ' HAKKINDA İBN-İ ABBÂS HADÎSİ Enes b. Mâlik Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (Minâ'dan hareketle) "Muhassab" mevkiine geldiği ve burada öğle, ikindi, akşam, yatsı namazlarını kılıp sonra bir mikdar uyku uyuduğu daha sonra Beyt-i Şerîf'e doğru hareket edip Beyt'i, tavâf-ı vedâ ile tavâf buyurduğu rivâyet edilmiştir. 840

KİTÂBÜ'L-HAC Kâ'be'yi tavaf;Tavaf-ı vedâ TAVÂF-I VEDÂ' HAKKINDA İBN-İ ABBÂS HADÎSİ Tâvus İbn-i Keysân İbn-i Abbâs Müşârün-ileyhin: - Tavâf-ı ifâzayi (hayızdan evvel) îfâ eden hâiz için (vedâ tavâfını terk ederek) memleketine dönmesine (taraf-ı Risâlet'ten) müsâade edilmiştir, dediğini rivâyet etmiştir. Sonra (aynı sened ile Tâvus) İbn-i Ömer radiya'llahu anhümâ'nın da: - (Evvelâ) hâiz kadın (tetühhür ve vedâ tavâfı etmedikçe) memleketine dönemez, dediğini işittiğini, bundan bir zaman sonra da: "Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem , hâize, vedâ tavâfını terke müsâade buyurdu" dediğini de işitip rivâyet etmiştir. 841

KİTÂBÜ'L-HAC Hac menâsikı MUHASSAB MEVKİİNDE TEVAKKUF HAKKINDA ULEMÂNIN İHTİLÂFI VE BU TEVAFFUKUN SEBEBİ? Abdullâh b. Abbâs "Muhassab, menziline inmek, menâsik-i hacdan ma'dud değildir. (Belki) Muhassab, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem 'in (ba'de'z-zavâl istirâhat için) nâzil olduğu bir mahaldir" dediği rivâyet edilmiştir. 842

KİTÂBÜ'L-HAC Hac menâsikı HAC MEVSİMİNDE TİCÂRET ETMENİN CEVÂZI. UKÂZ, ZÜ'L-MECÂZ, MECENNE, HUBÂŞE PANAYIRLARI Abdullâh b. Ömer (Nâfi'in rivâyetine göre): İbn-i Ömer, Mekke'ye gelirken Zîtuvâ mevkiinde geceler, sabah olunca Mekke'ye dâhil olurmuş. Minâ'dan dönüşte de Zîtuvâ'ya gelir, sabaha kadar orada gecelermiş ve: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem 'in de burada beytûtet buyurduğunu yâd edermiş. 843

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder